Türkiye 2014 yılını toplumun her kesimine yönelik sindirme ve susturma baskılarıyla geçirdi.
İktidarın kendisine biat etmeyen ve muhalif olarak gördüğü herkese yönelik uyguladığı yok etme rejimi, özgür medyanın susturulması ve gazetecilerin tutuklanması boyutuna kadar ulaştı.
Siyasi partilerin il ve ilçe binalarına yapılan baskınlar, işadamlarına 'tarafınızı belirleyin' yönündeki tehditler, çocuklara varana kadar hoşuna gitmeyenleri tutuklamalar, Türkiye’nin nasıl bir yöne doğru gittiğini aslında çok net ortaya koyuyor.
Benim, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı olarak, 5 yıl önce yayınlanmış bir dizi filmin senaryosu üzerinden, aksine tek bir delil gösterilemeden silahlı terör örgütü suçlamasıyla tutuklanmam, akılla mantıkla hukuk devleti kriterleriyle izah edilebilecek bir durum değil.
Bütün kamuoyu, milletimiz ve bütün dünya bu durumu, ülkeyi yönetenlerin de açıklamakta ne kadar zorlandıklarını ibretle ve hayretle izliyor.
Maalesef daha birkaç sene öncesine kadar demokratikleşme hamleleriyle Batı’nın takdirini kazanmış olan ve Doğu’nun tek adam diktası altındaki ülkelerine çıkış yolu olarak örnek gösterilen Türkiyemiz, bugün insanların ağızlarını açmaya korktukları, birbirleriyle aralarında konuşurken bile tedirginlik duydukları, iktidarı rahatsız edecek bir söz bir kelime sebebiyle gözaltına alınıp tutuklanma endişesi yaşadıkları bir karanlığa sürüklenmiştir.
Medyaya yapılan susturma girişimi Samanyolu Yayın Grubu ve Zaman Gazetesine gözaltı ve tutuklamayla başlamış ve ardından bütün gazetecilere tehditlerle devam etmektedir.
Son olarak Türkiye’nin yakından tanıdığı, hanımefendiliğiyle herkesin takdir ettiği bir gazeteci ve televizyoncu olan Sedef Kabaş Hanımefendi, attığı bir twit sebebiyle evi polis baskınına uğramış gözaltına alınmış ve sorgulanmıştır.
Bir gazetecinin attığı basit bir twit sebebiyle başına bunların gelmesinden sonra, tutuklanmamış olmasına sevinir hale geldiğimiz bir Yeni Türkiye’de yaşıyoruz.
Ancak bütün bunlar bu kadarla sınırlı kalacak gibi durmamaktadır.
Gazetecilerin, aksine deliller gösterilemeden, sadece yazdıkları yazılar, yaptıkları yayınlar, attıkları twitler sebebiyle evlerinden, gazete ve televizyon binalarından gözaltına alınması, tutuklanması..
Türkiye’nin iki büyük muhalefet partisi olan CHP ve MHP’nin parti binalarının, astıkları iktidarın hoşuna gitmeyen afişler sebebiyle polis baskınlarına uğraması..
Son olarak sinevizyon gösterimi için oluşturulan makara ve beyaz perde düzeneğinin makul şüphe kapsamında görülerek mahkeme kararıyla CHP ilçe binasının polis tarafından basılması..
Konya’da liseli bir çocuğun, iktidarın hoşuna gitmeyen bir şeyler söylediği gerekçesiyle okuldan alınarak hapse atılması..
Aslında bunların hepsi bir zihniyet olarak gittiğimiz demokrasi açısından kara noktayı haber veriyor.
Maalesef ne acıdır ki; bu işin sonunun, bütün bunlardan sonra “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dediğimiz ve milli iradenin tecelli ettiği yer olarak bildiğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin feshine kadar gideceği hiç sürpriz olmayacaktır.
Allah bu zor günleri aşmada milletimizin yardımcısı olsun.
Bu ülkede demokrasinin yaşanacağı, herkesin özgürce fikirlerini ifade edebileceği günlerin geleceği konusunda hiçbir zaman ümitsiz olmadık olmayacağız.
Çok yakında, üzerimizdeki bu kara bulutların dağılacağına olan inancımızdan ve bunun için demokratik yollarla mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.
Milletimiz, çocuklarımız ve gelecek nesillerimiz için ödeyeceğimiz bedel bizim için onurdur.
Allah var gam yok..
Herkese selam ve saygılarımla..