Zaman, Allah’ın yarattığı en harika varlıklardan biridir. İnsanda ömre dönüşen vakit, nefeslerin sayısı ile sınırlıdır. Süresini Allah’ın belirlediği ve hiçbir gücün onu uzatıp kısaltamadığı ömür, insanın en değerli sermayesidir. Aslında geçici olan bu ömür sermayesi ile mümin insan ebedleri onunla peyleyebilmektedirler. Diğer bir tanımla bu hayatın ilk yılları çocukluk ve gençlik, orta kısımları olgunluk ve verimlilik, son kısımları da ihtiyarlıkla noktalanmaktadır. Birbirinden oldukça farklı anlayış ve tavırların sergilendiği bu üç merhalede insan, çocukluk ve gençlik yıllarını çok hızlı yaşarken, olgunluk ve verimlilik yıllarında biraz daha sakinleşmekte ve neyin ne olduğunu anlamakta ve daha hassas davranmaktadır. Üçüncü ve son merhalesinde ise insan zorlu bir sürece girmekte ve sanki yeniden ‘’büyük çocukluk’’ dönemi yaşayıp ömrü noktalamaktadır. Bu yazıda insan ömrünün üç merhalesini tahlil etmeye çalışacağız.
BİRİNİCİ MERHALE: ÇOCUKLUK VE GENÇLİK YILLARI
İnsanda, insanî ve imanî değerlerin temellerinin atıldığı ve daha sonraki dönemlere; hatta ahirete hazırlıklı olma yollarının öğretildiği yıllar olması itibarı çok önemli bir merhaledir. Bundan dolayıdır ki bir millet ile alakalı gelecek projesi olanlar, her zaman gençleri istihdam etmeyi hedefler ve projelerini onların üzerinden kurgularlar. Hem bedenî ve hem de zihin itibarı ile aktif olduğu bu yıllarda insan, doğru hedeflere yönlendirilirse, milletin aslî değerlerinden beslenirse, daha sonraki verimlilik yıllarında ülkesinin gelişmesine pek çok katkı sağlayabilir. Bunun aksi büyük bir fecaattir. Bu dönemin çocukluk yıllarında şuuraltı müktesebatın iyi verildiği, terbiyesinde kusur edilmediği kız-erkek bütün gençler, bir milletin en önemli hazinesini teşkil ederler. Aile, okul ve çevrenin birlikte aynı doğruların paylaşılıp yaşandığı, hatta birbirlerini destekleyen ilmî ve ahlakî değerlerin buluştuğu zeminlerde çocukluk ve gençlik yıllarını yaşayanlar, bir millet için istikbal va’d eden konumdadırlar. 0-25 yaş aralığını teşkil ettiği düşünüldüğünde, bu süreç üniversiteyi bitirmesi ve hayata atılma öncesine denk gelmektedir. Artık istikrarlı bir fikre ve sürdürülebilir bir aksiyona sahip olması bu dönemin içinde yer almaktadır. ‘’Gençliği olmayan milletlerin geleceği de yoktur.’’ özdeyişi bunu ifade etmekte olsa gerektir.
Bu döneme bizim milletimizin gençliği açısından bakıldığında, görülen manzara hiç de iç açıcı değildir. Devlet-i Âliye’nin Batı’ya kapılarını araladığı ve kendi tarihî ve dinî değerlerini terk etmeye başladığı zamandan itibaren yaşanan fikrî ve amelî istikrarsızlıkların, Cumhuriyet döneminde oldukça arttığı görülmektedir. 0-25 yaş arası insanlara verilen duygu ve düşünceler bizim mefahirimiz ile uzaktan ve yakından hiç alakası olmayan türdendi. Milli bünyeye göre hastalıklı sayılabilecek unsurların kol gezdiği bir atmosfer, gençliğin ruh felcine sebebiyet verdiği müşahede edilmekteydi. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren binbir zorluk ve engellemelere rağmen Nur hizmeti bizim milletimizin imdadına yetişmemiş olsaydı (Elbette diğer dinî cemaatlerin büyük katkıları da olmuştur.) daha ağır ruh felçleri vakası olacaktı. Gençliğin imanî ve ahlakî problemlerini çok doğru tahlil eden Üstad Hazretleri, ‘Gençlik Rehberi’ adlı kitabını bunun için yazmış olsa gerektir. Hocaefendi’nin de aynı yolu izleyerek, önceleri bizim milletimizin gençliğinin, daha sonra da bütün dünya gençlerinin evrensel değerler etrafında ve de kaliteli olarak yetiştirilmelerine ömrünü vakfetmesinin başka bir izahı asla olamaz. Zira büyük insanlar başkalarını yaşatmak için yaşarlar, küçük insanlar da kendileri için…
Ülkemizde gençlik yılları heba edilmiş ve bugün de ömürleri heba edilen yığınlara gelince, orası bizim büyük bir üzüntü kaynağımız olmakla birlikte, vicdanlarımızda da sorumluluk hissettiğimiz bir konudur. Zira kalbimizde bizim hidayet çizgisinde olmamızın sevinci kadar, başkalarının hidayet dışı kalmalarının hüznü de vardır. Aldığımız terbiye, hiç şüphesiz böyle düşünmemizi gerektiriyor. Bu duygularımızda da çok samimiyiz. Allah içimizi de dışımızı da bilmektedir. Gençlik yıllarında doğrular üzerinde hayat projesini kurmayı başaramayan talihsiz insanlar, her defasında içinde yaşadıkları milletlerin başına bela olmuşlardır. 12 Eylül 1980 öncesi birbirlerine tahammül edemeyen o dönemin gençleri, bir arada ortak yaşama kültüründen yoksun bırakıldıkları ve hatta birbirlerine düşman hale getirildiklerinden beş bin genç, daha hayatlarının baharında bedenlerini ölüme götürdüler. Bugünün gençliği de birbirlerinin ruhlarını ölüme götürüyor. Bu durum birincisinden daha da tehlikelidir.
İKİNCİ MERHALE: OLGUNLUK VE VERİMLİLİK YILLARI
İnsan, hayatının orta ve en uzun bölümü (25-70) olan bu süreçte gençlik yıllarına göre daha istikrarlı ve sürdürülebilir davranışlar sergilemektedir. Bir meslek edinmiş olarak iş hayatından, evlenip çocuk sahibi olmaya kadar her şeyi bu dönemde elde etmekte ve ileriye dönük (dünya-ahiret) yatırımlarını planlayıp uygulamaktadır. Hayatın bütününü ilgilendirecek önemli kararların alınması ve tatbiki hep bu dönemin içinde bulunmaktadır. Gençlik yıllarında iyi bir arkadaş grubu seçmede başarılı olan insanlar ikinci dönemde bunun çok faydasını görürler. İnsan sosyal bir varlık olması itibari ile ideallerini gerçekleştireceği ve birlikte hareket edeceği insan toplulukları ile uyumlu yaşamayı öğrenmesi bu dönemde çok işine yarayacak ve kolektif şuurun bereketinden istifade ederek yoluna devam edecektir. ‘’Asır, cemaat asrıdır.’’ özdeyişinden anlayabildiğimiz kadarı ile insanın tek başına yapabileceği çok fazla bir şeyin olmadığına, münzevî yaşayan insanların hayatı en büyük delildir. Evet, Halvetîlik nefsin hoşuna gitse de Celvetîliğin daha nebevî bir yol olduğuna şüphe yoktur. Başta peygamberler olmak üzere bütün büyük insanlar, tolumun içinde kalma zahmetini göze alarak; onların dertlerini paylaşmış ve insanlara rehberlik yapmışlardır. Şahs-ı manevî her zaman tek bir şahıstan daha önemli işler başarmıştır.
Hem bedenen hem fikren olgunluk döneminin yaşı olarak bilinen kırk yaş da, bu ikinci merhalede bulunduğundan olacak ki insanlar, hayat tecrübelerinde de ciddi mesafeler katederler. Gençlik yıllarının heyecanları bir hayli oturaklaşmış, beden sükûnete ermiş ve duygular râsih kanatlara dönüşmüş olarak ilerleyen yaş, artık saç ve sakala düşen beyazlıklarla kendisini ihtiyarlık öncesi hale namzet göstermiştir bile. Kırk yaş, sadece olgunluk yaşı değildir. Aynı zamanda ahirete evrilme yaşıdır da. Bu yaştan sonra dünyadan daha çok ukba duygusu ağırlık basmakta ve ötelere ait duygular öne çıkmaktadır. Bu dönem insanın aidiyetinin bu dünyaya olmadığını yaşayarak anladığı yıllar olarak da vasıflandırılabilir. Bu ikinci dönemi yaşayan birisi olarak yukarıda serdettiğim duygu ve düşüncelere ek olarak kırk yıldır Hocaefendi’nin riyasetinde sürdürülen büyük iman ve Kur’an hizmetinin naçizane bir ferdi olarak, hayatımı boşa harcamadığıma, bir kez daha dünyaya gelsem yine bu hizmet içinde olma şerefinden daha büyük bir şerefli yolun olmadığına bütün vücudumun zerreleri adedince imanım ve itikadım vardır. Bundan dolayı da Rabbime hamd ve şükür makamındayım.
ÜÇÜNCÜ MERHALE: İHTİYARLIK YILLARI
İnsan ömrünün dünyadaki bu son merhalesi (70-…….) ruhun kemale doğru yürürken vücutta yorgunlukların ve hastalıkların girdabında erzel-i ömür yaşadığı yıllardır. Ölümsüz olan ruhu, yıkılmaya yüz tutmuş bir bedenin taşımakta zorlandığı yılların adıdır ihtiyarlık. Artık hayal edilenlerin tahakkuku zorlaşmakta, hatta imkânsız hale gelmektedir. İkinci dönemde yapabildiklerinin verdiği iç huzuru onu rahatlatmakta ve ihtiyarlığın getirdiği olumsuz şartlara sabretmenin gücünü oradan devşirmeye çalışmaktadır. Gözleri çok göremez ve ayakları da tutmaz halde bile olsa aklî dengesi yerinde olduğu sürece ihtiyar müminin yapacağı dualar ile yine şahs-ı maneviye katkılarını sürdürebilir. Hele İhtiyarlar Risalesi’ni okuyup idrak etse, mevcut halini sevecek ve ona da şükredecektir.
Dr. Hüseyin Kara