İnsan gerçek bir yolcudur ve yolculuğu da yolculuk mesafesi de kendisi gibi muammadır. Alem-i ervahtan başlayıp ahirete doğru uzanan bu yolculuğun beş durağı bulunmakta ve her durakta da insan, farklı durumlar sergilemektedir. Bunlar sırasıyla;
1-Alem-i Ervah Durağı:
Ruhlar aleminin mahiyeti insanlar tarafından çok net olarak bilinmemekle beraber, kitap ve sünnetin ölçüleri içinde kalan sınırlı malûmat ile alem-i emre ait konular Müslümanlar tarafından bir iman meselesi olarak kalmış ve onun ötesi çok kurcalanmamıştır. Zira sınırları insan havsalasını aşkın konular üzerinde ne kadar kafa yorulsa da belli sınırları aşmak hiç de kolay değildir. Cenab-ı Hak kudret ve iradesi ile insan olarak bu yolculuğa çıkarmak istediklerinin önce ruhlarını yarattı. Ardından ikinci durağa geçme vakti gelenlerin ruhları teker-teker melekler vasıtası ile bedenlerine teslim edilmektedir. Ruhun mahiyetini incelemek konumuz haricidir.
2-Ana Karnı Durağı:
Bu ikinci durakta ruh ve beden ilk defa buluşmaktadırlar. Ana karnındaki cenine teslim edilen ruh ile bu birliktelik doğuma kadar devam edecektir. İkizler ve üçüzler de aynı yolla ruh sahibi olmaktadırlar. Yani dünyaya gelecek her insanın ruhu tâ ruhlar aleminden itibaren tek kişiye tahsis edilmiş ruh olup ve ölümden sonra asla bir reenkarnasyonun olamayacağı apaçıktır. Zira Allah’ın kudreti her bedene ayrı ruh verecek güçtedir. Bir ruh ile birkaç beden idare etme zaafı asla Allah’a yakıştırılabilecek bir acziyet olamaz.
3-Dünya Durağı:
Ruh ve beden birlikte anasından doğarak dünyaya gelen insan, bu yolculuğun en önemli etabında bulunmaktadır. İnsanın bu durakta kalacağı süre herkese göre farklılık arz etmektedir. Buna, çok pahalı ömür sermayesi de denilmektedir. Bu imtihan dünyası aynı zamanda 4. ve 5. duraklardaki durumları da belirleyeceği için, önemi bir kat daha artmaktadır. Bu durakta, beden ağırlıklı ruh birlikteliği yaşandığından, ruhun bedeni taşıdığı söylenebilir. Onun için bedenin işlediği kötülükler ruhu karartmakta ve onu işlevsiz kılabilmektedir. Bu dünya hayatında insanların serbest iradelerini kullanarak Allah’ın teklif edip zorlamadığı dini tercih ederek, rıza-i ilâhiyi elde etmeleri imkân dahilindedir, dalâleti tercih etmeleri de.
4- Kabir Durağı:
Dünyada kalma süresi bitenler yani ömrünü tüketenler ruh ile bedenin ayrışması ile meydana gelen ölüm hadisesi ile karşılaşırlar. Alem-i ervahtan ruhu getiren müvekkel melek, şimdi de aynı görevi tersinden yapıyor. İnsanın ruhunu emredilen yere götürüyor. Bunlar ayrı ayrı melekler de olabilir. Yani ruhlar serbest dolaşıma tabi olmayıp bir emir tahtında hareket ettikleri anlaşılıyor. Yeri gelmişken şunu söylememiz lazım; ruh çağırma diye bir şey yoktur, gelenler de sadece cinlerdir. Ölümün ikiye ayırdığı insanın beden bölümü de aslı olan toprağa gömülmektedir. Ölüm anından başlayıp kıyamete kadar devam edecek sürecin bütününe kabir hayatı veya berzah alemi de denilir. Bu alem ile ilgili bilgilerimiz kitap ve sünnetin bize bildirdiklerinden ibarettir. Buna göre kişinin dünya hayatı ile bağlantılı olarak berzahta ya huzurlu bir süreç yaşayacak veya bunun tersi olacak. Berzah alemi ve orada olup bitenlerle ilgili detaya girmeyeceğiz. Sadece kabrin ebedî olmadığını ve herkes için bir istirahatgâh olmayacağını belirtmekle yetinelim. Zira insanın yolculuğu devam etmektedir. Ölüm ilânlarında söylendiği gibi insanlar kabre uğurlanırken ‘’ebedî istirahatgâhına tevdi edildi’’ gibi sözlerin bir mesnedi yoktur.
5-Ahiret Durağı:
Bu, insanın yolculuğunun son ve ebedî durağıdır. Kıyamet sonrası diriltilecek olan insanda ruh tekrar bedene iade edilmek sureti ile dirilme gerçekleşecek ve bir daha hiç ayrılmayacaklardır. Zira ebed yurdunda ölüm olmayacaktır. Mahşer ve mizan, sırat ve hesabın neticesinde insanların sonsuz olarak yaşayacakları cennet ve cehennem ahiretin ebedî yurtlarıdır. A’raf da ahirette bir mekânın adı olmakla birlikte mahiyeti ihtilaflıdır.
Çoğu kez ölümden ölüme hatırlanan ‘’İnna lillâhi ve inna ileyhi raciûn’’ (2,156) ayetinin iş’arî manası ‘insanın Allah’tan gelip yine Allah’a döneceği’’ gerçeğini ifade etmektedir. Zaten insanın bir tarafı olan ruhunu ilk insana Allah bizzat kendi ruhundan verdiğini ’’Ben onu düzenlediğim, insan şekline koyduğum ve içine ruhumdan üflediğim zaman derhal onun önünde secdeye kapanınız’’ (15,29) ayeti ile buyuruyor. Mahiyeti bizce meçhul bu hakikati, çok farklı anlayanlar olmuş olsa da işin özünde ruhun bizce anlaşılmaz tarafının öne çıktığı görülmektedir.
Görüldüğü gibi insanın yolculuğu birinci duraktan tâ dördüncü durağa kadar sürekli devam etmektedir. Bugün itibari ile ruhlar aleminde vücut libası giymeyi bekleyen kaç ruhun olduğunu Allah’tan başka kimse bilememektedir. İnsanlar 2. ve 3. duraktakilerin sayılarını tespit etmeye çalışsalar bile ancak yaklaşık bir rakam bulabilirler. Dünyanın halihazır nüfusunun yedi milyar dolayında olduğunu söylemek gibi. Yine 4. durakta bulunan yolcuların sayısını da ancak Allah bilir. Hz. Adem’den beri 4. durağa yolcu taşındığı hesaba katılırsa, sayının ne boyutta olabileceği, yer altının yer üstünden ne kadar fazla yolcu barındırdığı konusunda az çok bir bilgi verir. En iyi ihtimalle bugün 3. duraktakilerin bir asır sonra 4. durağa intikal etmek mecburiyetinde kalacaklarını hatırlamak yeterli olur sanırım. Kesin olan bir şey varsa, o da 4. durağın yolcu sayısı 3. durağın yolcu sayısından kat kat fazladır. Diğer bir tabir ile söylemek gerekirse; ehl-i dünya ehl-i kuburdan sayıca çok çok azdır. Ahir zaman olması itibari ile ruhlar aleminde yolculuğa hazırlananların sayısının gitmiş olanlara göre çok az olduğu söylenebilir (Allahu a’lem)
Ruh ile ceset bu yolculuk esnasında üç kez buluşup iki kez ayrılırlar. Beraber oldukları üç durağın birincisi elbette ki 2. durak olan anne karnı, ikincisi ise devamında olan 3. dünya durağı ve sonuncusu da bir daha ayrılmamak üzere buluşacakları 5. ahiret durağı olacaktır. Ruh ile bedenin ayrı oldukları iki yerden biri ruhlar alemi, ikincisi de berzah alemidir.
Sonuç olarak, insanın bir yolcu olduğu kaziye-i muhkemedir yani yalanlanamaz bir gerçektir. Bütün mesele bu gerçeğe bakarak insanın yolcu olduğunu bilmesi ve yolculuğun şartlarına uyarak hazırlıklı olmasıdır. Zira bu yolculuk esnasında uğranılan ve geçilen durakların hiçbirisinde gitme veya gitmeme iradesi insana ait değildir. Bu yolculuğu başlatan da duraklardan duraklara uğratan da Allah’tır. Aslında insan O’nun yolcusudur. Eğer 3.durakta O’nu bulmuşsa insan bu zorlu ve çetin yolculuktan kârlı çıktı demektir. Bulamadı ise…
Dr. Hüseyin Kara