İnsanlık tarihinde peygamberlerin rehberlik yaptığı iman davasında dört önemli husus her zaman birlikte geçerli olmuştur. Bunlar; Niyet, Gayret, Faaliyet ve Hicret’tir. Bu dört unsuru sırasıyla hizmet hayatlarında tatbik eden Enbiyayı Kiram ve onları takip eden baş yüceler vazifelerini ifa etmiş ve neticeyi de Allah’a havale etmişlerdir. Kıyamete kadar bozulmadan geçerli bir dinin mensupları ve de hizmetkârları olanların da aynı unsurlarla hizmet etmeleri en tabii bir durumdur.
1-NİYET: Adî davranışları ibadete çeviren bir iksir olarak tarif edilen bu sihirli kelime bir de ihlası da içinde barındırırsa iman ve Kur'an hizmetinde adeta olmazsa olmaz bir konum arz etmektedir. İman davasının mensupları samimi bir niyet ile işe başlamaları bu yönü ile çok fazla önem taşımaktadır. Zira ihlaslı bir niyet ile yapılmayan hiçbir hizmet rolden öteye geçemez. Roller kulluk sayılmadığı için hizmet de sayılmazlar. Kiramen Kâtibin melekleri kulların söz ve davranışlarına niyetlerini de dahil ederek kayıt yapmaktadır. Onun için Buhari'nin ilk hadisi ‘’Ameller niyetlere göredir’’Efendimizin (sas) kutlu beyanı ile başlamaktadır Daha doğru bir ifade ile söylemek gerekirse; Allah’ın izni ile kulların niyetlerine nigâhban olan melekler üç boyutlu (Niyet, söz ve davranış) olarak kayıt altına aldıkları ibadetlerde ihlas bulunmuyorsa görüntü kayıpları olabilir. Ayrıca hizmet ve ubudiyetin ihlaslı yapılması da ihlaslı bir niyete bağlıdır. Niyet samimiyet taşımıyorsa ibadetin samimiliği veya hizmetlerin geçerliliğinden söz etmek pek de kolay olmasa gerek.
Hizmet ve ibadetlerde bozuk, eksik veya veya sui niyet sadece o kulluğun kabulünü önlemek ile kalmaz, Allah muahafaza gizli şirk olarak bilinen riyakârlığa kadar giden kötü bir sonuç da ortaya çıkarır. Halbuki samimi bir niyet ile girilen yolda varılması planlanan menzile ulaşılamazsa bile varılmış gibi sevap alınacağı da Efendimizin müjdeleri arasındadır. Bir şartla ki; Niyetin tahakkuku için fiilî ve kavlî bütün meşru yollara tevessül edilip tüketilmeli. Buna rağmen hedefe varılamazsa bile hedefe ulaşılmış gibi sevaba varılmış oluyor. Aynı şekilde farz olan bedenî ibadetlerden namaz ve oruç gibi bütün hak dinlerde ortak olan kullukların içleri ihlaslı bir niyet ile doldurulursa o adî davranışlar ibadet neşvesi kazanırlar. Aksi takdirde o davranışlar adilikten kurtulamazlar. Ve sahiplerini de adileştirirler. Eskilerin tabiri ile ‘’Ke enlem yekün’’ sanki hiç olmamış keyfiyetine bürünürler.
Şeklî veya sadece sözlü bir niyet kalp ve ruhun derinliklerinden gücünü almıyorsa, yani niyet hizmetin veya ibadetin yapılmasında rızayı İlahiyi asıl maksat yapmıyorsa ve neyi niçin yapmakta olduğuna dair vicdanî kanaat tam hasıl olmuyorsa asla o tip bir niyet adiyatı ubudiyete dönüştüremez. Niyetin ifade edilmesi dilin işi olsa da, asıl istifade gönül işi olduğu kesindir. Hem Allah’a ibadette ve hem de Allah’ın iman davasına hizmet etmede en önemli unsurun samimi niyetlerle olabileceği artık tebeyyün etmiştir. İşte tam burada niyetlerin yeniden gözden geçirilip tashihe ihtiyaç duyan niyetlerin olup olmadığı bir mümin vicdanı ve firaseti ile iç dünyamızı kulluğumuz ve hizmetimiz ile uyumlu hale getirmek de bizlere düşüyor. Hizmet olsun diye yaptıklarımızı gerçekten Allah için mi yoksa nefsimiz için mi yapmakta olduğumuzu henüz bozulmayan vicdanlarımız bize fısıldarlar. Yeter ki bir cesaret ile çok hızla akıp giden şu zamanın düğmesine basıp adeta hayatı durdurup bu soruları vicdanlarımıza bir sorabilsek.
Santimleri metrelere, gramları kilolara değiştirilemeyecek kadar Allah'ın nezd-i ulühiyetinde çok kıymet ifade eden ihlaslı bir niyetle yapılan ibadet ve hizmetler dün olduğu gibi bu gün de hatta yarınlarda da önemini hiç yitirmedi. Zira kulların gerçek değeri Allah’ın nezdindeki değeridir. İçinde yaşadığı asrın insanları onun değerini anlamasalar da. Zaten büyük davaların ve büyük dava adamlarının ortak kaderidir ’’Hayatta iken anlaşılamamak’.’ Öyle ise ne gam. Gelin bir kez daha tashih-i niyet edip vira bismillah diyelim.
Dr. HÜSEYİN KARA