Ali (r.a) Alevilik ve biz

Hüseyin Odabaşı

Hüseyin Odabaşı

08 Tem 2024 20:12
  • “Hayatta inişleri çıkışlar, çıkışları da inişler takip eder” külli kaidesini bilmeyen yoktur. Fakat bu inişler ve çıkışlar arasında ayrıca bir mahiyet benzerliği de vardır. Çıkış ve yükselmenin mahiyeti, inişin karakter ve türünü de belirler. Genişleme ve daralma birbirlerini izah eder, ederler. Hangi ruh ve motivasyonla yükseldiysek, o ruhun özelliklerinden uzaklaştıkça kaybederiz:

     

    “Hem Allah sizi halk etti, sonra sizi vefat ettiriyor, içinizden kimi de erzeli ömre reddolunuyor ki biraz ilimden sonra bir şey bilemez olsun, her halde Allah hem alim hem kadir” (Nahl, 70; Hac, 5)

     

    “Erzel-i ömür” biraz da hayatın olgunluk noktasından sonra çocukluk devrine güç ve kuvvet açısından geri dönmek demektir. Sanki bir toplumun dağılma dönemine girmeden yaşayacakları hal ve durumlar daha emekleme dönemindeki gen ve karakterlerinde belirlenmiş gibidir. Hangi yoldan zirveye çıkıldıysa aynı yoldan düşüş başlar. Yani zirvelere çıkılan yollarla, zirvelerden inilen yollar birbirine benzerler.  

     

    Asr-ı saadet ve Hz Ali 

     

    Hz. Ali’nin hayatı İslam medeniyetinin hayatı ve temeli gibidir. Çocuklardan ilk Müslüman olan Hz. Ali (r.a) daha sonra vefatına yakın son halife oldu. Gençliğinde Müslüman olan Hz. Ali İslam medeniyetinin yaşlılık döneminde halifelik yaptı. Eğer çocukluk yıllarını yok sayarsak Hz. Ali’nin hayatı peygamberlik ve halifelik yıllarının toplamı kadardır. Hz. Ali'yi bilmek asr-ı saadeti baştan başa yaşamak ve bilmek demektir. 

     

    Ali Efendimiz, turnusol kâğıdı gibidir. Peygamberliğin başlangıcından halifelik dönemlerinin sonuna kadar tüm yaşanan olayların eğrisini doğrusunu Ali Efendimizin penceresinden anlarız. Ali bir vahid-i kıyasidir, ölçüttür O. Olaylar, insanlar ve toplumlar eğer ondan uzaklaşıyorsa o nispette doğrudan ve hakikatten de uzaklaşmışlar demektir.  Hz. Ali, kendinden önceki halifelerin döneminde kadılık ve danışmanlık yaptı. 

     

    Halifelik döneminde türlü kargaşa ve fitnelerle uğraşmak durumunda kalan Hz. Ali Efendimize sordular: 

     

    “Sen kendinden önceki Halifeler kadar neden başarılı değilsin?” o da hikmet lisanıyla okkalı bir cevap verdi:

     

    “O dönemde halifelerin yardımcısı, danışmanı bendim. Benim halifeliğim döneminde de danışmanım sizlersiniz.”

     

    Ve Ali Efendimiz, vefatına yakın hilafet yıllarında, altı yedi yaşlarındayken ziyafet sofralarında Peygamberimizin (sav) “Bana kim sahip çıkacak?” şeklindeki sorusuna muhatap olup da kimseden ses çıkmadığını gördüğünde, “Ben sana arka çıkarım Ya Resulullah” dediği zamanlardaki kadar yalnızdır, cesurdur. Ali'nin yalnızlığı ile başlayan bir kutlu devir yine halife Ali'nin yalnızlığı ile kapandı.  Sadece Ebu Zer değil, Ali de yalnızdı. 

     

    Peygamber Efendimizin (sav) risalet vazifesinden sonra cahiliye kabileciliğinden kurtulan ve reddedenler yeni bir iman ve İslam medeniyeti kurdular. Fakat daha sonra ırkçılık duygularının artması İslam medeniyetini gerilere götürdü ve matlaştırdı.

     

    Ali (r.a) demek, İslam kardeşliğini kabile bağlılığından üstün tutmak demekti. Fakat daha sonra Muaviye ve Hz. Ali'nin arasındaki rekabet ve kavga, Haşimoğulları ve Ümeyye oğulları arasındaki farkı da su yüzüne çıkardı. Mekke fethedildiğinde Muaviye'nin babası Ebu Süfyan Mekke'nin lideriydi. Fakat devran döndü dolaştı Hz. Ali'den sonra Müslümanların idaresi Ümeyye oğullarının eline geçti. Din değişmedi fakat Emevî idaresinde Haşimoğulları için zulüm, eziyet ve kanlı bir sayfa açıldı. 

     

    Kadir Gecesinin nüzulü ile ilgili zayıf olan rivayetlerden birine göre, Peygamberimiz (sav) rüyasında Ümeyye Oğullarının bir ipe tutunarak Efendimizin (sav) tahtına doğru çıktıklarını gördü ve Efendimiz (sav) bundan çok üzüntü duydu. Allah da Ümeyye Oğullarının Efendimizin tahtına çıkmalarına karşı 83 seneden daha hayırlı olan Kadir Gecesini lütuf olarak ihsan etti. Bu ümmetin Kadire denk gelen bir gecesi dahi 83 yıllık Emevî saltanatından daha hayırlıdır, demekti. (Taberi, Kadir Suresi)

     

    Demek ki ırkçılığı öne çıkaran Emevîlerin hâkim olacağı devreye kadar, 30 senelik ashabın yaşadığı yıllar kıyamete kadar gelecek ümmetin yolunu aydınlatmakla kadir gecesi etkisi yapacaktı. 

     

    Evet, din ve İslamiyet farkını siler de kabile açısından meseleyi değerlendirirsek; Mekke'nin idaresi kendinde bulunan ve her seferinde Haşimoğullarına yenilen Ümeyye Oğulları, Emevî devletini kurunca  Haşim Oğullarına acımasız davrandılar, kan kusturdular.  Gerçekten Peygamberimizin (sav) torunlarının başlarının, aynı Peygambere inanan bir topluluk tarafından kesilmesini izah etmekte ve anlamakta zorlanıyoruz. Gerçi Hz. Ali (r.a) kabile asabiyetine göre davranmamıştır fakat Muaviye'nin kurduğu Arap kabileciliğini öne çıkaran Emevî devleti için aynı şeyi söyleyemeyiz. 

     

    Yani İslam medeniyeti kabilecilik damarını bastırarak Alevi meşreplerle yükseldi. Kabileciliğin yeniden ortaya çıkmasıyla bu medeniyet renginden ve tonundan çok şey kaybetti. Şayet O dönem Arap toplumunda kabile duyguları zayıf olsaydı, Ali (r.a) başarılı olur ve Emevî devleti gibi bir devletten bahsedemezdik. Fakat; “Arabın aceme acemin araba herhangi bir üstünlüğü yoktur” (Cem’u'l-Fevâid, 1/510, hadis no: 3632) prensibine tam riayet edilmedi.

     

    Alevilik (Bektaşilik) ve Osmanlı:

     

    Hz. Ali'yi seven Alevilik açısından Osmanlı Devleti'nin başı ile sonu arasında da bir irtibat ve derin bir mana vardır. Savaş ede ede kurulan Osmanlı devletinin son dönemi de savaşlarla doludur. Bektaşi olan Yeniçeri teşkilatının kurulması ile bir cihan devleti oldu yine bu ocağın “vakay-ı hayriye” (16 Haziran 1826) adıyla yok edilmesiyle dünya çapındaki ağırlığını kaybetti. Başlangıçta ve zirveye tırmanma dönemlerinde Osmanlı ordusunun ruh ve mana köklerini diri tutan Bektaşilik de son devirlerde başka bir hal aldı.

     

    Osmanlının yükselmesinde Hz. Ali’nin tesiri vardır

     

    Bektaşilik bir manada Alevilik demektir. Osmanlı Devleti'nin ordusunun mana hamurunda Bektaşiliğin olması tamamen Hz. Ali Efendimizle alakalıdır.  Osmanlının kuruluş yükseliş ve duraklamasına kadar haydar-ı kerrar, şah-ı merdan, damad -ı nebi olan Ali Efendimizin etkisi tesiri hatta tasarrufu vardır. Osmanlı Bektaşilikten, Bektaşilik de Alevilikten, Alevilik de Hz. Ali’den uzaklaşınca dağılma ve bozulmanın önü alınamadı.

     

    Devlet demek, daha çok ordu demek olduğundan, Osmanlı demek yeniçeri demektir.  Yeniçeri ise Bektaşidir, tekkelerine bağlıdır. Bektaşilik ise şehirde yaşayan veya şehirlileşmiş Alevilerdir. Alevilik, Hz. Ali’nin yolu yol edinmek anlamına gelir. Dolaysızla Hz. Ali Efendimiz, Osmanlı Devleti’nin iskeletini teşkil eder.  

     

    “Fatih devrinde durumlarının şeriat bilginleri tarafından teftişi için Osman Baba dervişleri ile birlikte İstanbul’a götürülürken “Bu başındaki börk kimindir, kuşandığın kılıç kimindir?” diye sorulduğunda, “Bu giydiğim kılıç, Murtaza Ali’nin kılıcıdır. Bu giydiğim börk, Hacı Bektaş-ı Veli kıspetidir” dedi. Demek ki yeniçeriler, Fatih devrinde kendilerini Hacı Bektaş’a mensup sayıyorlar.

     

    Hacı Bektaş’ın adı geçtiğinde, Yeniçeri Ağası ayağa kalkardı

     

    Hacı Bektaş’ın resmi bir temsilcisi, kışlalarda yaşardı. Bu temsilci oraya tarikatın başı tarafından atandığında, ananeye göre İstanbul'a gelir ve geçit resminden sonra yeniçeri ağası tarafından taç giydirilirmiş. 1682 Viyana kuşatmasında Türk ordusunda esir olan Kont Marsigli, Yeniçeri Ağasının divanda Hacı Bektaş’ın adı geçtiğinde ayağa kalktığını söylüyor. 1789’da III. Selim, yeniçerilerin sadakat ve cesaretini dilerken, onlara “Hacı Bektaş'ın köçekleri” diye hitap etti. Yeniçeri yazılırken her askerden Hacı Bektaş yoluna iman yemini alınırdı. (bkz: intisab töreni)

     

    kaynak: şevki koca-yeniçeri ocağı ve devşirmeler” (Ekşi Sözlük)

    Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu yıllarda, Dersim olayları (1937-1938)  yaşandı ve Alevi kardeşlerimizle aramıza yeniden dağlar girdi, duvarlar örüldü, beton döküldü.  

     

    Hz. Ali ve Biz:

     

    Ali Efendimizde savaş, kahramanlığı, cesaret ve ilim önemlidir. Hemen her savaşa katıldı ve boyuna bosuna bakmadan amansız düşmanların karşısına tereddütsüz çıktı. Diğer taraftan da ilmi bilgisi ve dindeki fakihiyetinden dolayı her üç halifeye kadılık ve danışmanlık yaptı. Peygamberimiz(sav) onunla alakalı; “Ben hikmet eviyim, Ali de onun kapısıdır.” (Tirmizî,  Sünen, Müstedrek-i Hâkim 3/126) buyurdu.

     

    Temeli Risale-i Nura dayanan hizmetimiz için de, Ali (r.a) ve Alevilik önemlidir. Ali (r.a) ruhu ile buluşmadan birleşmeden toplum-millet olarak ayağa kalkmamız, dirilmemiz mümkün değildir. Bu yol, Ali’yi (r.a) anlayarak dirilenlerin yoludur. Bediüzzaman Hazretleri de “Ben Aleviyim” der. Ali Efendimizin dualarından müteşekkil dua kitabı olan Celcelutiye’yi Üstadımız evradı ezkarı haline getirdi. Aleviler arasında daha çok meşhur olan Cevşeni her gün okuyor olmak bizi her gün Aleviliğe bağlayan en kuvvetli bağdır. Hz. Ali gibi Üstadımızın hayatı da cesaret kahramanlık ve ilim üzerine kuruludur. Birinci Dünya savaşına talebeleriyle beraber Gönüllü Süvari Alay Komutanı olarak katıldı ve iki sene cephelerde çarpıştı. Risalelerin rengini Ali Efendimizin savaşa giderken başına sardığı kırmızı sarığından aldığını bu davaya gönül vermiş her gönül eri bilir. En azından benim gibi duymuştur.

     

    “Meselâ bir açıklamaya göre Hz. Ali, Hayber Kalesi’nin fethinde başına kırmızı sarık sarmış ve kızılbaş adıyla anılmıştır.” (İslam Ansiklopedisi, kızılbaşlık maddesi)

     

    Cami-Cemevi projesi tesadüf değil

     

    Hocamızın da özellikle “cami-cemevi” projesi üzerinde durması tesadüf değildir. Ali sevgisi ve Alevilik bizim diriliş projemizdir. Aslımıza dönüş asr-ı saadete yürüyüş ve Osmanlı ufkuna yükselmemiz demektir. Bu bakımdan bizim sünniliğimiz içinde Aleviliği barındıran bir sünniliktir. Hz. Ali Efendimizin merkezinde olduğu bir Alevilik, taneleri darmadağın olmuş Alem-i İslam'ı toparlayacak olan bağıdır, irtibat noktasıdır.

     

    Evet, Hz. Ali Efendimiz Asr-ı Saadetin, Bektaşilik de Osmanlıların omurgasıdır. Yine bir aydınlık gelecek düşünüyorsak Ali Efendimizin omurgasını veya Aleviliğin iskeletini oluşturduğu sağlam kalıpları görmezlikten gelemeyiz.   
    08 Tem 2024 20:12
    YAZARIN SON YAZILARI