Hidayet ve İhtiyaç

Hüseyin Odabaşı

Hüseyin Odabaşı

25 Ağu 2022 10:55
  • Tarihte fetihler iki koldan ilerler. Maddi ve manevi. Bu ikisinin arasında bir ilgi ve alaka olsa da birbirinden farklıdırlar. Bazan maddi fetih manevi fethi kolaylaştırır bazen de geri iter. İran’ın fethi aslında mânevi fethin geri tepmesine vesile oldu. Dünün baldırı çıplak Araplarının kısa zamanda güçlenip devrin en süper gücü olan İran’ı feth etmelerini Persler, gururlarına yediremediler ve Müslümanlığı doğru bir akide ile kabul etmediler. Hatta İslam'la onları tanıştıran Hz. Ömer'e saygı duymaları gerekirken Ömer’den(r.a) nefret ettiler. 

    Bir milletin maddi fethinin manevi fetih anlamına gelebilmesi için o fethin fethedilen millet açısından yardım anlamı taşıması gerekir. Tarihî misaller hep bu şekilde cereyan etti. Manevi fethi arkasından sürükleyen maddi fetihler, o milletin ciddi sıkıntılarını ve dertlerini hep giderici mahiyette oldu. Evs ve Hazreç’in yani Medinelilerin, Türklerin, Balkanlardaki Arnavutların Müslüman olmalarının temelinde onların çözemedikleri sorunlarına yardımcı olma meselesi vardır. Daha açık ifade edecek olursak Müslümanların zalimlere karşı mazlumların safında mücadele etmesi ile zalimlerin pençesinden kurtulan mazlumlar, imanı ve İslam'ı benimsediler.  Çünkü bir milletin haysiyet ve namusunu, şeref ve itibarını, canlarını ve mallarını zalimlerin pençesinden kurtarmak o millete yapılabilecek en büyük yardımdır.  

    Medine'ye göç eden Peygamberimiz(sav) Mekkelilerin kıtlığında erzak yardımında bulundu da Ebu Süfyan bu yardım karşısında çok duygulandı. Bu yardımla Mekkelilerin kalpleri biraz daha yumuşadı. Hâlbuki Mekkeliler Müslümanları yerinden yurdundan sürmüşlerdi.   

    Tevbe Suresi 60. ayete göre zekât sadece fakirlere değil kalbi İslam'a ısındırılması gerekenlere de verilmeliydi. Çünkü asıl fakir ölümle dünyasını, öldükten sonra da sonsuz hayatını kaybedecek olanlardır. Zekâtla yardım edilecek dünyalığını kaybetmiş fakirlerin arasına ahiret fakirlerinin de dahil edilmesi manidar değil midir? Çok anlamlı değil midir?
    Demek ister zalimler karşısında isterse yokluk karşısında birilerinin elinden tutup yardım ederek fırsat rehberliği yapmak kalpleri ve gönülleri imana ve İslam'a açıyor. .   
    Yusuf(a.s) kardeşleri bir cinayete teşebbüs etmişlerdi. Veya en azından bu Peygamber evlatları, bir peygamber baba ile peygamber namzedi olan oğlunu birbirinden ayırdılar. 
    Cinayet üstüne cinayet işlediler. 

    Fakat daha sonra Kenan ilinde işler iyi gitmedi. Kıtlık üstüne kıtlık yaşandı. Zamanla Hz. Yusuf, Mısırın Azizi(başbakan) kardeşleri de onun yardımına muhtaç haline geldiler. Aziz olan kardeşleri Yusuf(a.s), zelil olan kardeşlerini ayağına kadar geldiklerini görünce onları cezalandırma yolunu değil de affetme ve yardım etme yolunu seçti. Yusuf’un açlığın zilletini kardeşlerinin sırtlarından kaldırması sebebiyle de onlar, tam bir hidayete erdiler.  

    Efendimiz(sav) Medine'ye vardığında Evs ve Hazreç kabilesinin müntesipleri tam yüz seneden beri aralarında savaş edip birbirlerine zulmün en amansızını yaşatıyorlardı. Fakat Müslüman olanlarda kin ve düşmanlıktan eser kalmadı. Müslümanlık tezgahından geçtikçe düşmanlık ve savaş canavarının elinden kurtuldular. Bu sulh ihtiyacı barış ihtiyacı onların daha hızlı Müslümanlıkla tanışmasına sebep oldu. Çünkü Müslümanlaştıkça barıştılar, birbirine zulmetmekten kurtuldular. 

    Karluk Türklerinin zalim Çine karşı savaşan Abbasi devletinin yanında yer alması Türklerin Müslümanlığı daha hızlı kabul etmesine sebep oldu. 751 Talas savaşından bahsediyorum. Bilge Kağan’dan itibaren kadim düşman Çin’e karşı Abbasilerin yardımı olmasaydı belki Türkler, tarih sahnesinden bile silinebilirlerdi.  Talas savaşında Abbasîlerin yanında yer alması karşısında derin bir minnet duyan Türkler, daha sonra canları pahasına İslam'ın bayraktarlığını yaptılar. Abbasi ordusunda hizmet ettiler.   
    13 yüzyılda Balkanlarda Arnavutlar Sırpların ağır zulüm ve baskıları altında inim inim inliyordu. 28 Haziran 1389’da cereyan eden Birinci Kosova Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun karşısında yenik düşen Hristiyan ittifakının liderliğini, Osmanlı güçleri tarafından öldürülen Sırp Prens Lazar Hrebelyanoviç yapmıştı.  Bu savaş sonucunda Sırpların başını çektiği ittifak bozguna uğradı ve Arnavutlar da Sırp baskısından kurtuldular.  

    Gerçi Arnavutlar Orta çağ boyunca Osmanlıların gelişine kadar Arap tüccarların, Peçenek ve Vardar Türklerinin Müslüman etkileri ile İslamiyet'i az da olsa tanımışlardı. Fakat bu güzel etkiler, daha sonraki haçlı seferleri ile maalesef silinip gitti.

    Bu bakımdan bugün Hizmette olanlar da sadece kendi dertlerine odaklanmamalı. Şu an yaralarımızı sarmak ile meşgulüz, amenna! Fakat bu durum bizde alışkanlık yapmamalı. İnsanlığın dertlerine de eğilmeliyiz. Onlarla alakalı projelere can u gönülden destek vermeliyiz. Elbette kendimizi koruyacak ihtiyaçlarımızı gidermeye çalışacağız. Evimiz aşımız, işimiz olmalı.  Fakat medeniyet karşısında Cevdet Paşanın dediği gibi; kendimizi muhafaza ederek insanlığın dertlerine de açılmalıyız. Yoksa kendi içine kapalı hayattan kopuk marjinal bir yapıya dönüşme ihtimalimiz çok yüksektir. 

    Aksi takdirde refüze oluruz, hayatın kanunları bizi silip yok edebilir. Birilerinin devamlı kitap okuyup da hayata karşı kulaklarını kapatmaları onları ne hale getirdiğini görüyorsunuz. Biz de okuduğumuz mübarek kitaplarımızı, Ortaçağda Kilisenin paslı duvarları içinde üç beş insanla muhataplığı sınırlanan İncil haline getirdiğimizde halimiz nice olmuştur, halimiz nice olur? 

    ‘’Birbirimizle ilgilenmeyelim, ihtiyaçlarını gidermeyelim’’ diyemeyiz. Biz birbirimize ; bizim kardeşliğimiz bu hizmetin temelidir. Ancak kurulacak binanın kapıları ve pencereleri insanlara dönük olmalıdır. Ne diyor Hz. İbrahim için ayet: “O tekti ama bir milletti.”(Nahl, 120)
    Tek bir insan nasıl millet olur? 

    25 Ağu 2022 10:55
    YAZARIN SON YAZILARI