İLK FİTNE İLK HERÇ Ü MERc
Peygamberimiz(sav) fitne ve herc ü merc dönemlerinden bahsetti mi? Hem de detaylar vererek bahsetti değil mi! Mehdi, Mesih ve Deccal veya Süfyan gibi iki önemli büyük ve iki tane de zararlı insandan daha doğrusu dehşetli zatların ahir zamanda gelecekleri söylendi mi? Evet söylenip tembih edildi. Fitne, herc ü merçlerin daha çok bu iki dehşetli zatla alakası vardır. Deccal ve Süfyan'dan haber veren hadisleri de dinimize zarar veren fitne, anarşi, isyan ve terör olaylarından ayrı tutamayız.
Tüm buna benzer haberler fitne ve anarşiden; Deccal ve Süfyandan öylesine bahsedildiğini düşünemeyiz. Fitneler nasıl olsa yaşanacak olaylar baksana Allah Resulü haber vermiş deyip kulağımızın üzerine yatmalı mıyız?
Üsme b. Zeyd(r.a) dan: “Peygamber (sav) Medine’nin kalelerinden birinin üzerine çıkmış, sonra da:
“Benim gördüğümü görüyor musunuz? Ben sizin evlerinizin arasında fitnelerin yerlerini yağmur yerleri olarak görüyorum” buyurdu. (Buhari, Fezailu Medine 8)
Bir bu olaylardan bahsedilmesini sebebi fitneyi fesadı veya deccaliyeti iyice tanıyalım ve alınması gereken tedbirleri alalım içindir. Veya tedbir almamız mümkün olmasa bile bu tür sosyal krizlerin yaşandığı dönemde hidayetimizi temin etmek açısından nasıl davranıp doğru bir yol takip edeceğimizi belirlemeye çalışmalıyız.
Hz. Osman'ın katlinden tutun da 31 Mart olayına kadar toplumların düzenini bozan olaylara kadar mercek tutmalıyız ki tarihten almamız gereken dersi tam alabilelim. Yoksa üstün körü tarihi okumalar hadislerde bizi istenen şuur seviyesine ulaştıramayabilir. Çünkü tarihte yaşanan fitneler, tuzaklar, darbeler, iftiralar temel manasını bozmadan düzenbazlık muhtevası içinde günümüzde de birbirine benzer kalıp ve mantıkla halen daha kendini tekrar ederek devam ediyor. Kıyamete kadar da devam edeceğe benzer.
Bu niyet ve duygu ile bu yazımızda Hz. Osman ve dönemindeki fitnelere mercek tutacağız. Taki hadislerde dikkatlerimizin çekildiği fitneleri daha yakından tanıyıp ders alma imkânına erebilelim. Şu an tarihte yaşandığından ötürü çözümlenmiş olan geçmişin düzenbazlıklarını tanıyarak günümüzün karma karışık olaylarını idrak etmeye çalışalım. Ki mazlumun yanında, zalimlerin karşısında hidayet tarafında sat tutmuş olalım.
Hz. Osman Efendimiz ve Fitneler (576, 656,644)
Üçüncü halife olan Hz. Osman dönemi İbni Haldun’un medeniyetlerin dördüncü tavrına tekabül eder. Artık matlaşma başladı, israf arttı gelir gider dengesi bozuldu. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'den sonra güneş gruba meyletti.
Saffı evveli teşkil eden sahabenin etkisi de havası da kalmadı. Sahnede sahabenin evlatları ve İslam'a yeni dehalet eden halklar vardı. Hz. Peygamber(sav) ile toplumun bünyesine çalınan saflık kayboldu. Işık karanlık alaşımlı bir durum oluştu. Dışarıdaki düşman dahile yani içe bünyeye döndü.
Ebu Bekir de Ömer de 63 yaşlarında vefat ettiler. Hz. Osman hilafete geldiğinde (644) 68, 70 yaşındaydı. O günün şartlarında Arapların içinde büyük bir yaştı bu. Belki kimse Hz. Osman'ın bu kadar uzun bir halifelik yapacağını sanmıyordu. Çünkü bu yaşına rağmen en uzun halifelik ona aittir. 12 yıl halifeliğinin ilk 6 senesi Hz. Ömer dönemi gibi fütuhat ve ıslahatlarla geçti. İkinci 6 senesi ise sıkıntı, isyanlar ve bozulmalar baş gösterdi. Hz. Osman Efendimizin hilafet yıllarının birinci ve ikinci bölümünün böyle geçtiğiyle alakalı bütün tarihçilerin ittifakı vardır. İkinci dönemde Hz. Osman Efendimizin hatalı davrandığı ile alakalı Hz. Ali, Selman, Ebu Zer gibi sahabelerine dahi şikayetleri oldu.
Aslında Hz. Osman Efendimizin hatalarının olabileceğini fakat bu hatalarının ona zarar vermeyeceğini Peygamber Efendimizin(sav) beyanından veya tespitinden de çıkarmak mümkündür.
Ceysu’l -usre (zorluk ordusu) Tebük Seferi(Ekim, 629) için teçhiz edilirken Hz. Osman Efendimiz en büyük yardımı yaptı; 300 deve ile 1000 dinar verdi. (Müsned, ıv, 75). Herakliyus’un başında olduğu Bizans'a karşı 30 bin kişilik bir ordu hazırlandı. Hz. Peygamber (a.s.m) Hz. Osman’ın verdiklerini (saymak için) çevirdi ve “ 'Bugünden sonra Osman ne yaparsa yapsın ona zarar vermez.' diyor ve bunu defalarca tekrar ediyordu.” (Tirmizî, Menakıb, 18; İbn Hanbel, 5/63; Hâkim, 3/102).
Tek başına dahi ele alındığında içinde fesahat ve belagat barındıran bu sözünden ilerde Osman Efendimizin bazı ihmal alaşımlı hatalı davranışlara gireceği fakat bu gibi infaklarından ötürü ilerde meydana gelmesi muhtemel hata ve yanlışlarının Hz. Osman Efendimizin cennetle müjdelenmek gibi elde ettiği konumuna ve durumuna zarar vermeyeceğini anlayabiliriz.
Diğer taraftan Osman Efendimizin katlini netice veren olaylarla Tebük seferindeki münafıkların fitne olayları birbirine benzerlik gösterir. Tebük’te Yahudi Süleym, münafıkları organize edip bu seferi engellemeye Müslümanların kafasını karıştırmaya çalıştı. “Bu sıcakta sefer mi olurmuş” diyordu. Daha sonra fitne olaylarının merkezi haline gelmiş olan Yahudi Süveylim’in evini Peygamberimiz(sav) yıktırdı. Hz. Osman'ın dönemindeki münafıklar da başlarındaki Yahudi asıllı İbni Sebe ile isyan ve fitne olaylarını tertip ettiler. Fakat bu tür tertipler Hz. Peygamber dönemindeki gibi bastırılamadı. Fakat Tebük Seferi esnasındaki Osman Efendimizin yaptığı yardım ve destek münafıkların tahribatına mâni olduğunu ve bunun üzerine telmihen “Bundan sonra Osman'ın yaptıklarının zarar vermeyeceği” ifade edilmiş olabilir. Osman'ın kendisine zarar verici hatası İbnı Sebe gibilerin fitne faaliyetlerinin üzerine Tebük esnasında olduğu gibi bir Peygamber(sav) fetaneti ile yürüyememek olabilir. Bu da mazurdur. (Allahu Alem)
Bu bakımdan şunu daha baştan belirtelim ki Osman Efendimizin katline giden süreçteki yaşananları sadece Onun siyaseten hatalarına bağlamak yanlış olur. Fakat Mısır’da Basra’da Suriye’de organize olmuş Yahudi asıllı Abdullah İbni Sebe’nin her olumsuz durumu değerlendirmesi hoşnutsuzlukları fırsat bilerek halk isyanına dönüştürmesi iç isyanların oluşmasında en ana unsurdur.
Tabi ki ekonomi kötüye gidiyordu, Ümeyye oğullarından idareciler ve valiler devlet idaresinde daha fazla yer almaya başlamışlardı. Yaşı hayli ilerlemiş olan halife ahrete meyletmiş ve merhameti artmıştı. Fakat Medine’yi işgal ederek halifeyi katletmek için bunlar yeterli izah edici sebepler değildir. Burada tüm olumsuzlukları veya hataları değerlendirirken İbni Sebe’nin aslan payını unutmamak gerekir.
İslam medeniyetinin münafıklarla münasebeti ilginçtir. İslam medeniyetinin kurulması ve bozulması esnasında daha çok Yahudilerin fikir babalığını yaptıkları münafıklar etkindirler. Medeniyet kurulup da dışarıdaki düşmanlara açıldıkça yani belini doğruldukça münafık etkisinin azaldığını görürüz. İslam medeniyeti Medine'de kurulurken bütün münafıkları organize eden liderleri Abdullah ibni Ubey İbni selül vardır. Osman Efendimiz döneminde İslam güneşinin solmaya başladığı evrede yeniden münafıklar sahnededirler.
Münafıklar Müslüman gözükmek için hadisi şeriflerin bildirdiğine göre çok Kuran okur çok namaz kılarlar. Fitne merkezleri haline getirdikleri Cami veya mescitleri çokça inşa ettirirler. Mesela münafıkların İslamiyet'e zarar vermek için yaptırdıkları Mescid i Dırar’ı Peygamberimiz(sav) yıktırmıştır, o pislik yuvasını dağıtmıştır. Tebük seferi esnasında fitne ve fesatlarını organize edip yaydıkları evi de Allah Resulü başlarına yıktırdı. Peygamberimiz(sav) münafıkların varlıklarına, camiye, cemaate katılmalarına müsaade etti, fakat onların zararlı faaliyetlerini elden geldiğince takip altına alarak pasivize etti.
Hz. Osman(r.a) döneminde münafıklar daha çok serhat şehirleri olan Şam, Suriye ve Mısır’da etkindiler. Sayıları 600 ile 1000 arasındaydı. İbni Sebe başlarında onları organize etti. Yahudi asıllıydı. Mekke'nin fethinden sonra Müslüman oldu veya göründü. İşe valilerin halk üzerinde rahatsızlık uyaran hata ve yanlışlarını dillendirmekle başladılar. Valileri Medine'ye şikâyet ettiler. Hatta Hz. Aişe ve Hz. Selman veya Zübeyr Bin Avvamın ağzından yalan mektuplar dahi yazıp Hz. Osman'a gönderdiler. Böylece bir kamuoyu oluşturdular.
Halife Osman onların şikayetleri karşısında valilerini çağırıp sigaya dahi çekti. Bu şikayetler sonucunda vazifeden azl ettiği valileri dahi oldu. Fakat bu durum aksine isyancıların elini daha da kuvvetlendirdi.
Aslında halife Medine’de yalnızdı. Saffı evveli teşkil edenler Hz. Osman'ın yanında değildi. Çünkü Peygamberimizin(sav) arkadaşları Hz. Osman'dan uzak beldelere gidip yerleşmek ile alakalı izin istediler. Hz. Osman da toprak becayişine varana dek onlara kolaylık sağladı. Bu durum aklı eren değerli insanların Hz. Osman'ın yanından uzaklaşmasına sebep oldu. Halbuki saffı evvel teşkil eden bu kimseler Hz. Ömer'den de izin istemişlerdi. Fakat onları Hz. Ömer Medine'de tuttu, onların Medine'yi terk etmelerine müsaade etmedi. Çünkü Türkiye'nin 20 katı büyüklüğündeki devlet Medin'den yönetiliyordu ve Medine'de ise halifenin çevresinde halk nazarında itibarları olanların bulunması elzemdi. Onların halifeye destekleri önemliydi. Hz. Osman’ın çevresinde aklı eren büyüklerin etkisi azalırken diğer taraftan isyancıların, çilesizlerin yeni yetmelerin etkisi arttı.
Daha çok İbni Sebe’nin organize ettiği bir grup hacca gittiler fakat dönüşte yönlerini Medine'ye geldiler. Zübeyir, Selman, Ali ve Hz. Aişe ile görüşüp her bir grup bunlara halifelik teklif ettiler. Fakat Zübeyir de Ali de Selman da halifelik teklifini şiddetle reddettiler. Daha sonra isyancılarla görüşen Hz. Osman ve Hz. Ali onları yatıştırdı. Fakat Halife'nin isteğiyle söz alan kâtiplik yapan Hakem bin Mervan olumsuz ve sert konuşunca isyancılar üzerinde kötü bir tesir meydana getirdi. Bu durum Hz. Ali’de geçici de olsa bir kırgınlık ve rahatsızlık meydana getirdi.
Tüm bunların üzerine mektup olayının yaşanması isyancıları bütün bütün çileden çıkardı. Beldelerine dönmekte olan isyancıların Hz. Osman'ın veya Mervan'ın kölelerinin üzerinde bir mektup buldular. Mektupta mevcut valiye atanıp yolda gelmekte olan valiyi öldürmesini ve beraberindeki isyancıların da hapsedilmesini yazıyordu.
Bu olay üzerine geri Medine’ye geri döndüler. Kellelerinin alınmasını emreden halifenin öldürülmesi veya hal edilmesi gerektiğini söylediler. Bu mektubu Hz Osman yemin ederek yazmadım dediyse de isyancıları inandıramadı. Düzmece mektubu yazdığını düşündüklerinden kâtip Mervan'ı kendilerine teslim etmelerini istediler fakat Osman Mervan'ı öldürürler endişesiyle bu teklife hiç yanaşmadı. Bu sefer isyancılar 40 gün Osman’ın evini muhasara altına aldılar.
Hz. Osman'ın katledilmesine dayanak olan bu mektubu Mervan Bin hakemin yazdığı iddia edilmiştir fakat, ne olursa olsun bu mektubu Mısır'a götüren ulak veya kölenin isyancıların dikkatini çekecek şekilde hareket etmesi bu mektup olayının da İbni Sebe gibi münafıkların bir tezgâhı olabileceğini gösterir. Rivayet odur ki mektubu taşıyan köle dönüş yolunda olan isyancıların dikkatini çekmek için kah onların önüne geçerek yürüyor kah arkada kalarak geriden takip ediyordu. Bu durum isyancıların dikkatini çekti ve mektup taşıyan köleyi sorguladılar. Mektubu açıp da kendinin öldürülmesi gerektiğini yazan Muhammet bin Ebubekir şok oldu.
Aslında bu mektup taktiği münafıklar açısından yeni değilid. Kaç sefer daha önceden de Selman veya Hz. Aişe'nin ağzından bile halifeye valilerini şikayet eden yalandan mektuplar yazmışlardı.
Evet İslam’da halifenin öldürülmesi ile biten bu olay ilk fitne hareketidir. Daha çok planlı bir tertiptir. Münafıklar ve Yahudiler işin içindedir. Ve Müslümanların kaderini olumsuz olarak değiştiren bundan sonraki her fitne hareketi bu kalıpta bu formatta cereyan edecektir. Makul şikayetleri sırtlanan şer şebekler bu şikayetleri hiç olmadık noktalara kadar taşıyacaklardır. Valilerin bazı ufak tefek hatalarını organizeli münafıklar sahiplenip Müslüman kamuoyunda meşru bir konuma yükselince olaylar frenlenemez hale geldi. Valilerin hataları üzerinden kamuoyu desteğini ilk önce bir arkalarına aldılar. Ve iş halifenin katledilmesine kadar vardı uzandı.
Bize düşen Hz. Osman Efendimizin katlinde olduğu veya 15 Temmuz gibi, Ulu Hakan Abdülhamid’in halli gibi olaylar veya hadiselerde bu işin sonu nerelere kadar varırı daima hesap edip bilmediğimiz odaklar tarafından oluşturulan zehirli havalara esir olmamaya çalışmaktır. Eğer gizli kapaklı işlerden şüpheleniyor ve burnumuza pis kokular geliyorsa en azından adımlarımızı yavaş atmalıyız.