Ahmet Bican’ın “Envaru’l Aşıkîn” kitabında, Efendimiz’e (sallallahu aleyhi vesellem) gerekli tazimi yapamadığından kolunu kanadını kırarak Allah’ın ceza verdiği bir melekle Cebrail’in karşılaştığından bahsedilir. Rabbü’l Alemin’e gördüğü meleğin bu kötü duruma getirilmesindeki hikmetini sorar Ruhu’l Kudüs (Cebrail a.s). Allah (c.c) da o meleğin miraca yükselen Rasulullah(S.A.V) karşısında ayağa kalkarken geciktiğini ve bu sebeple cezaya çarptırıldığını söyler. Cibril(a.s) de kolu kanadı kırık o melek için bir kurtuluş imkanının olup olmadığını sorar. Allah (c.c) da der ki:
“Resulüme bol bol selât-ü selam getirsin öyleyse.”
Aslında Efendimiz(sallallahu aleyhi vesellem) ismi okunduğunda sadece meleklere şifa değildir. O hem ismiyle hem de misyonu itibarıyla bütün bir insanlığa şüphesiz bir şifa kaynağıdır. Misyonunun her türlü mânevî hastalıklarımıza şifa olduğu gerçeğini desteklemesi açısından Risalet(peygamberlik) yıllarında iyileştirdiği maddi hastalıkları da bir yere kaydedersek kitap olabilecek çaptadır. Mübarek tükürüğünü sürdüğü vakit Hayber fâtihi olan Hz. Ali’nin gözlerini açmıştı. Muavviz İbn-i Afra, Ebu Cehil ile dövüşürken kesilen bir eliyle Tabibe’l - Kulüp'ün (S.A.V) yanına gelmiş o da kesilen kolu tükürüğüyle yerine yeniden iyileştirerek yapıştırmıştı. Yine Aliyyi ibni’l Hakem’in Hendek savaşında küffarın darbesiyle kırılan ayağını Resulü Ekrem Aleyhisselatü vesselam meshetti. Ki dakikada şifâ bulduğundan Aliyyibni’l -Hakem’in atından dahi inmesine gerek kalmadı. (Said Nursi, Mektubât, 19. Mektup)
Efendimiz ’in (sallalahu aleyhi vesellem) tiryak bir macun hükmündeki tükürüğü ve mesh ettiği zaman yaraları ortadan kaldıran parmakları kadar “mübarek isminin tekrarı” ve “şahsının övülmesi” de önemli bir şifa kaynağıydı. İşte şairlerin fonksiyonunu edebiyatın sunmuş olduğu imkanlarla “En Sevgilinin” ismini anıştaki kıymette aramak gerekir. Yani O’nu ve O’nun davasını dil ile etkili bir lisanla ifade etmek hem terennüm eden hem de bu kutsi terennümü duyanlar için bir şifa özelliğindeydi. Hassan Bin Sabit’in;
“Muhakkak ki, babam, babası ve ırzım,
Muhammet’in ırzını sizden korumak için muhafızdır.” gibi mısralarla devam eden şiirinden ötürü Kâinatın Fahrı, Onun şiirlerinde deva olduğunu ifade etmişti:
Râvi Hz. Aişe anlatıyor: “Resullullah’ın şöyle dediğini işittim:
“Hassan onları- yani müşrikleri- hicvetti hem şifa verdi hem de şifa buldu.” (Hadis Ansiklopedisi, 7.cilt, sf 300)
Dizlerine ağır bir sancı girdiğinde dizleri tutulup kalan bir sahabenin bu derdinden kurtulması için yanında bulunan başka bir Habibullah(S.A.V) hayranı Ona şöyle bir tavsiyede bulundu:
“En sevdiğin insanın adını söyle de dizlerin açılsın” O da;
“Ya Muhammet!” dedi. Ve dizleri birdenbire açılıverdi.
Hayatı boyunca Allah u Teala’nın “şâfi” ismine çeşitli mucizeleriyle mazhar olduğunu göstermiş olan böyle bir Rasul’ün(sallallahu aleyhi vesellem) candan ve samimi ifadelerle övülmesi sadece o dönemdeki şairlerin değil daha sonraki dönemin şairleri için de şifa kaynağı olmuştur.
Hicretin yedinci asrında yaşamış olan Mısır’ın Hak âşıklarından Şerefüddin Busîrî, hayatının son dönemlerinde vücuduna nüzul(felç) isabet etmişti. Öyle ki, yatağında bir yanından öbür yanına dönemiyordu. Maruz kaldığı bu dertten ötürü kalbi ve gözü ağlayan bu maneviyat insanı bir gece, kalkmış kalemini elini alarak Efendimiz’e (sallallahu aleyhi vesellem) hitaben, Onu övücü; güzel mi güzel bir kaside yazdı. Bu kasidesinde Şerafettin, ateşin ve hararetli ifadeleriyle Resulullah’tan şefaat talebinde bulundu.
Neden sonra kasidesini yazma esnasında sükûnete eren Şerefüddin, artık yorulur ve tatlı bir uykuya dalar. Az mı uyur çok mu uyur bilinmez; tebessüm eden Allah Resulü O’na;
“Şerefüddin, oku bakalım şu yazdığın kasideni de dinleyelim.” der. Bütün varlığıyla ürperen şair, önce utanır, titrer. Sonra da vaki olan emre uygun olarak yazdığı kasidesini okumaya başlar. Bu kaside Efendimiz’in çok hoşuna gittiğinden elini vücudunun nüzûl(felç) isabet eden yerlerin üzerinde gezdirir. “Allah seni halas eylesin” diyerek gözden kaybolur. Gerçekten sabah ezanıyla uyanan Şerefüddin, hastalığından eser kalmadığını hayretle müşahede eder. Ve o sabah camiye namaza gider.
Yedinci asırdan beri bu kasidenin bazı beyitleri nüzul(felç) inen ağır hastalara okunmuş ve Resulullah’ın(sallalahu aleyhi vesellem) ruhaniyeti hürmetine faydası da görülmüştür.
Sıkıldığımızda daraldığımızda Kaside-i Bürde’nin bazı mısralarını hala dilimize dolayıp bir vird gibi okumuyor muyuz?
“Hüve’l -Habibullezi turcâ şefaatuhu
Likulli hevlin mine’l- ehvali muktehimi
Mevlaya salli ve sellim dâimen ebeda
Alâ Habibike Hayri’l - halki kullihimi”
Acaba düşündük mü Fethullah Gülen Hocaefendi hemen her Çağlayan sayısında Peygamberimiz’e(sallalahu aleyhi vesellem) şiir yazıyor, dil döküyor, yalvarıyor. Belki de Türkiye itibarıyla İslam ve insanlık davasına zalimler eliyle indirilen felclerin bu yolla; yani şiirin imkanlarıyla Efendimiz'e (sallalahu aleyhi vesellem) içini dökerek şifa bulacağını, açılacağını düşünüyordur:
“En tatlı rüyalarla bırakıp bizi gittin,
Halbuki olmuştuk bizler senin biricik derdin;
Oturup kalkıp her an “Ümmetim, ümmetim!” derdin,
Lâl ü güher sözlerinle hep ondan bahsederdin.
En tatlı rüyalarla bırakıp bizi gittin...” (Çağlayan Dergisi, Şubat,2021, sf,33
Hüseyin Odabaşı