Siyaset Yapmaktan Neden Uzak Durmalıyız?

Hüseyin Odabaşı

Hüseyin Odabaşı

26 Ara 2023 11:02
  • Hizmet hareketinin siyasetle olan alakası, mesafesi ve alması gerektiği pozisyonu her zaman merak edilen konulardan biri oldu. Evet Hizmet Hareketi parti kurmadı, hiçbir partiye angaje olmadı, vekil pazarlığına girmedi. Siyaset yapanlarla insani diyaloglar kurdu fakat bu türden diyalogları kurum ve parti seviyesine gelmemesine özen gösterdi. Fakat şu an Türkiye'de uzun müddet iktidarda olan bir parti ile bu özenin zaman zaman korunamadığı da oldu. Hattı zatında 15 seneden beri uzun bir iktidar gücüne sahip olarak devletleşen bir parti ile siyasi mesafeyi koruyabilmek de güçtür.  

    Diğer taraftan siyasetten veya siyasilerden hiçbir memlekette tamamen uzak kalıp alakayı kesebilmek de mümkün değildir. Bu tecerrüt ve inkıta mağarada yaşamakla anca mümkün olabilir.  Çünkü örneğin okulculukla alakalı izinlerin alınması, öğretmen gibi personelin çalıştırılması veya açılacak derneklerin tüzüklerinin tayin ve tespitine varana dek hayat sahasında ne yaparsanız yapın siyaset dünyasıyla yani siyasi irade ile alaka kurmak zorundasınız. “Kanunlar var ben kanuna uyarım gerisine karışmam” da diyemeyiz. Çünkü her türlü yönetimle alakalı kanunları oluşturmak da siyasi mekanizmalarla belirlenen vekillerce meclisteki çalışmalarına dayanır.   

    O zaman bütün bir milletin kaderini etkileyen siyaset alanından çekilelim de oraları hırsıza uğursuza mı bırakalım?  Bu düşünce ile ancak vatandaşlık görevimiz gereği oy vermenin ötesine geçmeyiz.  Özellikle Müslümanların yaşadığı topraklarda gelişen olaylar ve hadiseler iki nedenden dolayı Müslümanların siyaset sahnesinde muktedir olarak boy göstermelerini mümkün kılmadı. Birinci neden Müslümanlar olarak hem din ve hem de dünya işlerinde iyi bir performansa ve görüntüye sahip olamadık. Yani iki yönlü bir liyakatsizlikle karşı karşıyayız. “Müslümanların dertleri çok fakat dertli yok” sözünde bu mesele bir çırpıda ifadesini bulmuş gibidir. Ekseriyeti itibarıyla sosyal taban dünyayı ve ahret işlerini bilmiyor. Hadislere ve sosyoloji ilmine göre “tavanı taban belirliyorsa” Müslümanca bir idarenin temin ve tesisine sebep olacak sahih bir taban dünyanın hemen hemen hiçbir yerinde mevcut değildir. Acı bir gerçek ama durum böyle. 

    Müslümanca bir siyasetin olmasına ikinci mâni ise siyaseti elinde tutan kuvvetli ve muktedir cereyanlardır. Dünya siyasetinde söz sahibi olan cereyanlar veya devletler veya medeniyetler Müslümanca bir idarenin olmasını istemezler. 90’lı yıllarda Sovyetler Birliğinin yıkılmasının ardından NATO Müslümanların yaşadığı topraklardaki oluşumları daha da yakından takibe aldı. 11 Eylül olayları sebep ve sonuçları ile beraber değerlendirildiğinde dünyanın gözünün Müslümanları yakın takibe aldığı gerçeğini biraz daha iyi anlamış oluruz.  

    Bu anlayışın gereği olarak Büyük Orta Doğu projesi ile Müslüman coğrafyalarda yaşayan topluluklara bir kere daha format attılar.  Suriye'de, Yemen’de, Mısır’da, Irak'ta son 30 seneden beri yaşanan felaketleri bir de bu gözle okumak gerekir.  

    Dolaysıyla siyaseti muktedir olacak şekilde ele almaya çalışmak, siyasi cereyanları elinde bulunduran güçlü yapıların rağmına temiz kalmak ve temizlik yapmak çok da mümkün gözükmüyor. Rahmetli Yazıcıoğlu'nun ABD ile bir müddet yürüdükten sonra dirsek vurup onları yolun dışına iteriz düşüncesindeki sığ anlayışlı siyasetçiye dediği gibi; “Fille yatağa girilmez, girsen de Filin cüsseli gövdesinin altında kalır ezilir, yamulursun.” Siyasetten ve siyasi cereyanlardan neden uzak durulması gerçeğini bir de Bediüzzaman'dan dinleyelim: 

    “Bu zamanda öyle fevkalade hâkim cereyanlar var ki her şeyi kendi hesabına aldığı için faraza hakiki beklenilen bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse, harekâtını bu cereyanlara kaptırmamak için siyaset alemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.” (Kastamunu Lahikası, 61) 

    Siyasete girerek siyaseti elinde bulunduran cereyanları, derin yapıları veya onların sırtlarını dayadıkları büyük güçleri dönüştürmek mümkün olmayacağına bilakis onların ideal ve emellerinin bir parçası olmaktan kendimizi kurtaramayacağımıza göre siyasetten ve mekanizmalarından uzak durmak en selametli bir yoldur. 2004 yılında siyasete Harun gibi girenlerin zamanla Karunlaşmasında dünyada hâkim cereyanların, derin kuvvetlerin veya sırlı yapıların payı büyüktür. 2009’da Dolmabahçe'de zamanın asker ve siyasetçileri arasında yapılan “bu görüşmede konuşulanlar(sır) benimle mezara kadar girecek” denilen görüşmeyi bu minvalde değerlendirmek mümkündür.  

    Diğer taraftan son bir asırdan beri Müslümanlık hesabına ortaya çıkan cemaat, hareket ve oluşumların ekserisi de ne hikmetse hemen hepsi dinimiz açısından da sorunlu yapılardır.  Marjinaldirler ve doğru dürüst toplumsal sorunları dini referansları esas alarak çözecek projeleri, hayalleri, idealleri yoktur. “Başkaları güç sahibi olacağına biz olalım, hep başkaları har vurup harman savurmasın biz de biraz çalalım çırpalım. Testiden akarken biz de ceplerimizi dolduralım. Hep biz ölmeyelim onlar da ölsün.”  İslami hareketlerin çoğunluğu bu kalibrede olmakla beraber derinlikten yoksundurlar.   

    Tüm bunlar Nur ve Hizmet hareketlerinin siyasetten ve idareye talip olmaktan uzak durmasını gerekli kılar. Türkiye’de söylemi dini olan bir iktidar var diye angajman olan ne kadar cemaat veya tarikat varsa hemen pek çoğu, Üstadın bahsini ettiği hâkim cereyanların bastırması ve ağırlıklarını koymalarından ötürü bozulmakla ve mahiyet değişimiyle karşı karşıya kaldılar.    

    Mahiyet değişimi deyip de geçemeyiz. Mahiyetini değiştirenlere de Allah nimetlerini değiştirir: 

    “Bu da, şundan ileri gelir: Şüphe yok ki Allah, bir topluluğa ihsan ettiği nimeti, onlar kendi huylarını değiştirmedikçe değiştirmez ve şüphe yok ki Allah, her şeyi duyar, bilir.”  (Enfal, 53) 
    26 Ara 2023 11:02
    YAZARIN SON YAZILARI