Hocamızın ifadesiyle vefa; dost ikliminin gülüdür, sevginin mürüvvetin bağrında boy atar gelişir. Duyguda, düşüncede aynı şeyleri paylaşanların etrafında üfül-üfül eser durur.
Üstadımız da; 'meşrebimiz hıllettir (dostluktur)' diyor. Evet biz, dost bir cemaatiz. Fakat bu dostluk akrabalıktan, komşuluktan, asker arkadaşlığından meydana gelen bir dostluk değildir.
Bu dostluk; gaye-i hayali, Allah yolunun Yolcuları olmaktan, i’la-yı kelimetullah için candan, maldan, evlad-u iyalden geçmekten doğan, i’la-yı kelimetullah için dünyanın en ücra kuş uçmaz-kervan geçmez, soğuğu - 40-50, sıcağı +40-50’lere varan, can güvenliği olmayan nice ülkelere hicretten, vitaminsizlikten çocuklarının tırnakları döküldüğü halde vazife mahallini terk etmemekten, hasılı Allah yolunda akla hayale gelmedik fedakarlıklardan doğan bir dostluktur.
İşte kıymetli kardeşlerim, bizi vefalı olmaya sevk eden Allah indinde paha biçilemeyecek böyle bir dostluktur.
Evet bu dava uğrundaki dostluklar gerçekten vefaya layık dostluklardır. Biraz evvel onların birkaç fedakârlığını saydık, siz bunları yüzlere, binlere çıkarabilirsiniz.
Gelin öyleyse vefalı olalım. Milyonları, hatta milyarları gittiği halde “onlardan görünüp malımı, mülkümü kurtarayım, çocuklarımı anasız- babasız bırakmayayım” dememiş, “zindanlardan, hatta hücrelerden kurtulayım” dememiş, dimdik durmuş, üç senedir zindanlarda, hücrelerde yatan o dostlara, o Allah dostlarına, onların çocuklarına kucak açan bağrıyanık annelerine babalarına vefalı olalım.
Onları arayalım soralım, dertlerini paylaşalım hastalıklarında sağlıklarında maddi manevi yanlarında olalım, elimizden geldiği kadar çoluk çocuklarına da vefalı olalım, bilhassa onların okumalarına yardımcı olalım, başarılarında tebrik edip başlarını okşayalım, hediyeler verelim, onların yalnız olmadıklarını gösterelim.
Çoluk çocuğunu memlekette bırakıp hayatını tehlikeye atarak hicret eden, kaç senedir hanımından, çoluk çocuğundan gurbette olan muhacir kardeşlerimize de vefalı olalım, vefalı olalım ki “ Vefalılar” sınıfında yerimizi alalım. Ailece binelim arabalarımıza şehir şehir gidelim onları ziyaret edelim, dertlerini paylaşalım. Hizmetlerimizin Allah’ın izni ile dünyanın bütün ülkelerinde devam ettiğini onlara söyleyelim, onlara moral verelim. Böyle ziyaret yapan arkadaşlarımızdan gittikleri yerlerdeki muhacir kardeşlerimizin ''gerçekten siz sadece bizi ziyaret için mi geldiniz?'' deyip evet cevabını alınca, onların boyunlarına sarılıp ağladıklarını işitmiştim.
Yine kaç senedir beylerinden ayrı, çocuklarıyla baş başa kalmış, onlara hem analık hem babalık yapan, onların maddi manevi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çırpınan bacılarımıza da vefalı olalım. Maddi manevi elimizden geldiği kadarıyla onlarla beraber olalım, onlar için dua edelim “Allah o bacılarımızı Hazreti Hatice, Hz. Aişe, Hz. Fatima (Radiyallahü anhüm) validelerimizle beraber haşr- ü neşretsin.”
Değerli kardeşlerim vefalı olmada birinci örneğimiz Efendimiz sallallahu aleyhi vessellemdir. Ashâbının hastalarına ziyareti, cenazelerine iştiraki, vefatından haberi olmadığı için cenaze namazını kılamadığı bir sahâbisinin mezarlığına giderek cenaze namazını kılması gibi nice faaliyetleriyle rehber nümâmız odur sallallahu aleyhi ve sellem.
Bu mevzudaki örneklerimizden Üstadımız Bediüzzaman hazretlerinin de lahikalar da (nâmüsait şartlara rağmen) bütün talebeleriyle mektuplaşmasında, mektuplarında talebelerinin anne babalarının, hatta çocuklarının da hallerini hatırlarını sormasında, onları da dualarında dahil ettiğini söylemesinde, o beldedeki tanıdıklarını da isim isim sayarak onların da hallerini hatırlarını sormasında, onları da, hatta köylerinin mezarlığında yatan mevtalara kadar dualarına dahil ettiğini söylemesinde talebelerine ve cemaatine olan vefasını açık bir şekilde görmekteyiz.
Bu mevzuda canlı örneğimiz Hocamızın vefasını ise; yarım asırlık beraberliğimizde daha yakından gördük ve yaşadık. Evet (onlar kusura bakmasın) bize annemizden-babamızdan, kardeşlerimizden daha vefalı olduğuna şahit olduk. Bu mevzuda Hocamızdan verilecek misal çoktur. ? Ben sadece bir misal ile iktifa edeceğim. O da 1980-1986 yılları arasında adım adım arandığı bir dönemde dahi arayıp sorması gereken herkesi araması sorması, herkesin derdiyle dertlenmesi, ziyaret etmesi gereken herkesi ziyaret etmesidir. Bilhassa o dönemdeki askerlik ziyaretleri. Zannediyorum o güne kadar olduğu gibi O altı yıl içinde askerlik yapan arkadaşlarımızdan (sıkı bir takip altında olmasına rağmen) hocamızın ziyaret etmediği hiç kimse yoktur. Biz 1982’de Erzincan'da askerdik, hocamız (Allah ebediyyen razı olsun) bizi de ziyarete gelmişti, ertesi sene yine Erzincan'da Tokat’ta askerlik yapan kardeşlerimizi beraber ziyaret etmiştik. Nihayet Burdur'da yakalanması da asker ziyaretinde olmuştu.
Hocamızın vefa örneğinin yeni bir misalini bugün yaşamış olduk. Ben fıtık ameliyatı oldum şu anda istirahat etmekteyim, Hocamız dersten çıkarken soruyor 'İsmail hocanın evi ne kadar', buradan 1 saat 20 dakika - 1,5 saat cevabı verilince “esas benim gitmem lazım ama uzakmış” cevabını veriyor. Kendisi daha yeni ameliyat geçirmiş, iyileşememiş buna rağmen benim küçük bir ameliyatım için geçmiş olmaya gelmeyi düşünüyor. Allah kendisinden razı olsun, acil şifalar versin, başımızdan eksik etmesin.
Kanaatim şu ki; Üstadımızın da, Hocamızın da cemaatimiz tarafından bu derece sevilmelerinin en mühim sebeplerinden biri; onların talebelerine ve cemaatlerine olan vefasıdır.
Öyleyse gelin biz de başta gayesi,dinimize milletimize ve insanlığa hizmet olan davamıza, saniyen hocamıza salisen mahkum,mazlum, mağdur hemşehrilerimize ve kardeşlerimize, rabian onların anne -babalarına ve çoluk çocuklarına vefalı olalım, vefalı olalım ki; hem onların dualarına iştirak edelim, hem de mahşerde onların yüzüne bakmaya yüzümüz olsun, dostluğumuz da inşallah ebedi olsun.