Bütün gayretlere rağmen Coronavirus ortalığı kasıp kavurmaya devam ediyor. Dünyaca ünlü ilaç firmalarından gelecek müjdeli bir haber, bütün dünyayı sevindirecek. Yavaş yavaş gelmeye de başladı. Böylesine büyük bir talebin milyar dolarlık maddi karşılığı da var. İsimleri öne çıkan firmalar pilot uygulamalarda, muhtemel yan tesirler konusunda dikkati elden bırakmıyorlar.
Çalışmaları yakından takip edilen İngiliz menşeli AstraZeneca, test kullanımlarda bir kişinin ölmesinden dolayı denemelerine ara vermişti. Firma, testlere tekrar başladığını duyurdu. İngiliz şirket, üreteceği aşının, ölüm oranı yüksek olan yaşlılar üzerinde daha tesirli olacağını da belirtiyor. İşte bu dikkat ve ciddiyet, şu an ipi göğüslemelerine ramak kalan dünyaca ünlü bir kaç firmaya olan ilgiyi artırıyor.
Milyar dolarlık şirketler dünya çapındaki şöhretlerini koruma konusunda tavizsiz oldukları gibi, yanlış bir üretim neticesinde ödemek zorunda kalacakları maddi cezalardan da endişe ediyorlar. Aşıyı piyasaya sürecek olan firmalar, oluşacak piyasadan alacakları payın hesabını çoktan yapmışlardır. Peki neden endişe ediyorlar? Daha geçenlerde, ABD menşeli, Johnson&Johnson İlaç firması, kendi markası olan bir ilacın hesap edilemeyen yan tesirlerinden dolayı iki milyar dolar cezaya çarptırıldı. Tıbbı etik'in yanında, paraya dayalı cezai müeyyide hiç bir zaman rafa kaldırılmıyor.
Benzer bir olayın Türkiye'de yaşandığını düşünün. Cevabın; “Ne var canım! Zaten her gün binlerce kişi virüsten ölüyor! Aşıdan o kadar ölmesi normal!” diyerek Saray'a gerdan kıran uzmanlardan(!) geleceğine emin olun! Bizde kaliteden daha ziyade, sürümden kazanmak daha popülerdir. Meşhur fıkrayı bildiğiniz için anlatmıyorum! Baksanıza, iki hafta önce sahte içkiden elli bir kişi ölmüştü. Geçtiğimiz hafta yine başka bir sahte üretimden otuz kişi daha öldü. “Atın ölümü arpadan olsun!” prensibine sıkı sıkıya bağlıyız. Kalite ve itibardan taviz vermeyen ve dünya yıkılsa asumanı yıkılmayacak olan tek kurum var o da Saray.
Türkiye'de başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere Saray ve Hükümet büyük bir güven kaybına uğradılar. Salgın hakkında verdikleri hiçbir vaad, çözüm ve uygulama doğru çıkmadı. Sağlık Bakanı'nın kameralar karşısına çıkmaktan rengi beyaza çalmaya başladı ama, yine bir netice yok. Halbuki, salgın başladıktan bir hafta sonra, “Yerli ve Milli” bir aşının ay sonuna yetiştirileceğini duyurmuşlardı. Hastalığı anlayamadan, çare üretmek işte bu şekilde oluyor. Bu imtihanda, maalesef benim de favorim olan meşhur Karatay Diyeti de onulmaz bir yara aldı. Hiç olmazsa vaziyeti kurtarmak için, paça çorbasını ne kadar tüketmemiz gerektiğini söyleyebilirlerdi. Aldığımız kilolardan kurtulmak için mecburen Keto Diyeti'ne sığınmak zorunda kaldık. Oldu mu şimdi?
Ekonomik çöküntünün herkes farkında. Bütün mesleklerin dükkan kapattığı, ülkenin mafya oluşumlarının merhametine kaldığı bir yerde tıbbı ahlaktan ve sağlığa ait moral değerlerden bahsetmenin ne kadar zor olduğunu takdir edersiniz. Türkiye'de aşı üretmek için paçalarını sıvayan özel teşebbüsler, Avrupa ve ABD'li meslektaşları gibi parayı vurmanın hesabını yapıyorlar. Bunun için, Tıbbi ilimlerin logosu olan ve kavanoz içindeki yılanın suyunu bile ilaç diye satabilirler dikkatli olalım. Ha bu arada, şu an hala aşıyı konuşuyoruz. Tedavi ile alakalı çalışmalar başlamadı. Tedavi ve aşı arasındaki farkı izah etmeyelim, değil mi?
Yılan deyince aklıma meşhur Attar Stanley geldi. 'Attar' ismini, köşe başlarında sık sık rastladığımız, hasbelkader alternatif tıbba katkıda bulunan bilumum baharatçı esnafından ödünç aldım. Amerikalı Attar'ın asıl ismi Clark Stanley. Emekli bir kovboy olan Stanley,1893'un sıcak bir gününde Chicago'da yapılan halka açık bir panayırda, kendini seyredenlerin şaşkın bakışları önünde bir çıngıraklı yılanı boydan boya keser ve yılanın yağını küçük bir kaba doldurur. At sırtında dolaşmaktan bıkan emektar kovboy, geçimini sağlamak için yeni bir sektörün eşiğini aşındırmaktadır. Göz dolduran bir maharetle, elde ettiği bu yılan yağı, gününü ağır işlerde çalışmakla geçiren insanların ağrı, acı ve yaralarını iyileştirmek için harika bir iksir olur. Markası da, “Stanley'in Yılan Yağı” olarak şöhret bulur. Eski kovboy bugünden sonra, King of Snakes “Yılanların Şahı” olarak şöhrete ulaşır.
Kısa zamanda şöhreti her tarafa yayılan Stanley'in Yılan Yağı iksirine olan rağbet, beklenenden çok fazladır ama, bu kadar seri üretim için gerekli yılanı bulmak ve yağ üretimini hızlandırmak o günün şartlarında imkansızdır. Neden sonra, ilaç uzmanları Yılan Yağı'nın içeriğini araştırdıklarında, içinde sığır yağı, kırmızı biber ve bir miktarda katran yağı (terebentin, turpentine) olduğunu görürler. Stanley'i tarihe geçiren, işportacı reklam kabiliyeti her derde deva olarak üretilen sahte ilaçlar için yaygın bir kullanım haline gelir; Stanley'in Yılan Yağı...
Bir kaç hafta önce, ABD'li müstakbel iki Başkan Yardımcısı arasında yapılan tartışmada, Demokrat Aday Kamala Haris, Başkan Trump'ın vaad ettiği ve yakında çıkacağını duyurduğu Covid-19 aşısına güvenmediğini ve Başkan'ın önce bunu kendisinde denemesi gerektiğinde çok ısrar etti. Haksız mı? Trump'ın yalan konusundaki şöhreti dillere destan. ABD Başkanı, Covid-19'dan değil de adeta söylediği yalanlardan zehirlenecek.
Türk Sağlık Bakanlığı tarafından, haber kaynağı verilmemekle birlikte, Kasım Ayı içinde beş milyon Türk Vatandaşına Covid-19 aşısı yapılacağı duyuruldu. Bu yıl devlet, biriken sağlık giderlerini ödeyemediği için yabancı ilaç firmaları ile papaz oldu. Grip sezonu neredeyse geçmek üzere, ama Türkiye'ye hala yeterince grip aşısı gelmedi. En son verilen rakam yüz bin civarında. Aynı hükümet, Covid-19 aşısını nereden bulmuş olabilir?
Sağlık deyince cömertliğim üzerimdedir. Türkiye'de başlayacağı duyurulan Covid-19 aşılama kampanyasına, Saray ve Saray İç Avlusu'na çöreklenmiş olanlardan başlanması gerektiğini teklif ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı, İçişleri ve Dışişleri Bakanları'nın aşı masraflarını da bu satırın yazarı taahhüd ediyor. Bakarsınız, başarılı olur. Olmazsa da pek bir şey kaybetmiş olmayız. Olan üç ünite aşıya olur. Bizim cömertliğimiz de Türk Ekonomisine küçük çapta bir katkı sayılsın...Dedik ya, konu sağlık olunca, parayı gözümüz görmez!
Canan Karatay Hanım'ın aşı şirketleri ile bir irtibatını duymadım. Öyle de olsa, piyasaya sürülecek aşı örneklerinin bir kez daha etüt edilmesinde fayda var. Olur da, miligramlık aşı consantresine Paça Suyunu fazla kaçırırlar!
*İzmir'de meydana gelen depremden zarar gören İzmir'li hemşehrilerimin acılarına bütün gönlüm ile ortak olduğumu hissediyorum. Felaketlerde acılarımız her zaman ortak. Hep beraber yıkılıyoruz, hep beraber sarsılıyoruz. Cenab-ı Hakk, bütün Türkiye'yi bu tür afetlerden muhafaza buyursun.
Kadir Gürcan