Yerel seçimler yaklaşırken, siyasetin mevcut silik, kalifiyesiz, işe yaramaz yüzlerini parlatıp cilalamak, her zaman olduğu gibi medya esnafına düştü. Sayın Başkan'ın yurtdışı seyahatlerinde yuvarlak masayı dolduranlar haricindeki yazar-çizer takımının piyasa değeri, Dolar karşısındaki Türk Lirası ederinden işlem görüyor. Katlanılabilir bir zillet değil, doğrusu!
Son bir kaç seçimdir meclise giren milletvekillerinden “Siyasetçi, siyaset adamı!” diye isimlendirilecek ve göz dolduracak hiç kimse yok. Askeri literatür ile hepsi de “Numara Er'i”. Olsalar da olur olmasalar da. Koltuklarına başka birisi otursa, kimse fark etmez. Ülkenin siyasi gidişatında yaprak bile kıpırdamaz. Sıfır'ın sağındaki rakamlar gibi, miktarları arttıkça değerleri düşüyor.
Siyasi hayatımız, sin-i iyas'a erken girdi. Anadolu toprağı bu açıdan pek velud ve bereketli sayılmaz. Aday listesi sürekli bir yerden hazırlandığı için, genel ve yerel seçimlerde halk tercihinin bir işe yaramaması gayet normal. Zaten öyle olması isteniyordu. Sonuç istedikleri gibi tahakkuk etti. Meclis'te halledilen bir şey yok. Yüzlerce mesele, milletvekili görünümündeki takım elbiseli, kravatlı, vekilliği döneminde Ankara da ikamet eden bir takım zevatın onayına ihtiyaç olmadan hallediliyor. İktidarın günlük, haftalık bültenini tutan gazeteler bile, iktidarın bir kaç eskimiş yüzü dışında ne iktidar parti milletvekillerini ne de muhalefet döküntülerini manşetlere taşımıyorlar. Eskiden, partilerdeki çığırtkanlar birbiriyle dalaşır, siyaseti kızıştırır ve herkesi kendilerinden haberdar ederlerdi.
Görünen o ki, gerek iktidar partisi, gerek Saray Camiası, gerekse muhalefet kanadından, yaklaşmakta olan Yerel Seçimleri ilgi odağı haline getirecek bir enerji ve motivasyon yok. Ankara'nın şaibeli, müstefi, eski Belediye Başkanı'nın ilgi çekmek için nasıl da gerdan kırdığına bir bakın hele! Karakter zaafı bu derece ayyuka çıkmış bir adayda anlaşırlarsa, çaresizliklerini tahmin edin!
Başlama düdüğünü duyan medya esnafının bir şeyler yapması şart. Onlar da bir yerlerden başladılar. Milli Eğitim Bakanı'nın güya çok önemli işler yapıyormuş havalarında “Tır Şoförü olmak istiyordum!” diyerek, “Bak şimdi neredeyim!” tavırları çok iğreti ve bir o kadar da ucuz. Güya, akıllarınca, başarı hikayesi üretecekler. Hem de, Dünya Üniversiteleri sıralamasında yüz güldürecek hiç bir kategoriye giremeyen bir ülkenin Milli Eğitim Bakanı için! Saray Kadrosundan kabineye girmiş herhangi bir bakanın insan içine çıkacak hali mi var?
İki binli yılların başından beri, idareyi elinde bulunduran mevcut iktidarın üzerine civa dökerek berbat ettiği ve kuruttuğu en önemli kaynak eğitim sistemi. Şu an hangi eğitim stratejisinin yürürlükte olduğunu kimse bilmiyor. Eski Milli Eğitim Bakanlarından birisinin hayalini gerçekleştirmiş durumdayız; “Şu okullar olmasa, Milli Eğitimi idare etmek ne kadar kolay!” Hayalinde “Tır Şoförlüğü olmak!” yatan devletli için bundan daha iyi bir bakanlık mı olur?
Sayın Bakan ile akran sayılırız. Gelecek hayalleri kurduğumuz yaşlarda, ülkenin hali aynen bugünkü gibi berbat ve geleceğe ait bütün umutların söndüğü kötü dönemlerdi. O yıllarda, “Okul bitirme!”nin ilk ve nihai hedefi, maaşlı bir işi garantilemekti.Tabii ki, okula devam edenler için... Sayın Bakan'ın “Tır Şoförlüğü...” itirafı, okul ile arasının pek iyi olmadığı gerçeğini de ima ediyor. Kadere bakın ki, şimdi katlanamadığı okulların sevk ve idaresi kendisine verilmiş durumda. Durduk yerde, “Milli Eğitim Bakanı'nın, üniversite diplomasını görelim!” diye yeni bir diploma dedikodusu çıkartmaya niyetimiz yok. Saray'ın en sevmediği tartışma 'Diploma' tartışması malum!
Demem o ki, şimdi olduğu gibi, o yıllarda da Tır Şoförlüğü okullardan daha ziyade, okulu kırıp ya da okulda başarılı olamayanların talip oldukları veya mecbur kaldıkları meslek gruplarındandı. Hiç kimse, lise ya da kazanabildiyse, üniversite'den sonra, çok mecbur kalmadığı sürece Tır Şoförlüğünü tercih etmez. Şoförlük be birader!
Cumhurbaşkanlığı için lise bitirme şartının yeterli olduğu bir ülkede, Milli Eğitimin kimin elinde olduğunun bir ehemmiyeti yok. Bu kalitesizlik ve yetersizliğin prim yaptığı ülkelerde en büyük suç, sizi idare edenlerden daha zeki olmanız.
Sayın Bakan'ın Tır Şoförlüğü hayali kurduğu zamanlarda, uzay ile ilgili filmler oldukça revaçta idi. Buna rağmen, arkadaş çevresi açısından kimsenin astronot olma hayalleri falan kurduğuna şahit olmadım. O günlerde de benzer müstebit ve zorbalar, gençlerin ufuklarını karartmışlardı. Birçoğu, hayat defterini çoktan kapattı.
Bir kaç hafta önce, Türkiye'yi ziyaret eden ABD'li Bakan Pompei, Rahip Brunson'dan sonra, haksız yere içeride tutulan dört ABD vatandaşının durumunu konuşmak için gelmiş. O dört kişiden birisi, NASA'da çalışan, Türk Asıllı bir ABD vatandaşı. Milli Eğitim, düşük kalibrelilere teslim edilince-belki de iktidar ve hükümet demeliydik!- kafası çalışanların yeri hapishane oluyor.
Ülkenin geleceğine kötü bir kabus gibi çöken okul kaçkınlarının anlatabileceği en inandırıcı hikaye, bütün bu cehalete rağmen hala iktidar olmayı başarabilmeleri! İşte bu hikaye dinlenilmeye değer!
Kadir Gürcan