Türkiye'deki iç siyasetin tıkandığı anlarda kendimizi bulmak için sığındığımız dış siyasi hareketlilik gerçekten zevkli hobilerden. Bazı okuyucuların şikayetçi olmalarına rağmen, ABD siyasetindeki demokratik hareketliliği takip etmekten kendimi alamıyorum. Demokrasinin kurumları arasındaki aşılabilir sürtüşmeler, demokratik tıkanıklık ve çözümsüzlüklerden her zaman daha iyidir. Türkiye'de çözümsüz bir siyasi tıkanıklık yaşanıyor.
Türk Siyasetinde, takım elbise giyip, siyasetçi ve bürokrat olarak görünen bir sürü işe yaramaz kadrodan, takip edilir bir siyasi düşünce üretme imkanı yok. Siyasi dönemlerimiz, toplama figüran ve kısa metrajlı film kalitesizliğine mahkum. Örnek mi arıyorsunuz? Anayasa mahkemesi, meclis ve seçim ile iktidara geldiği söylenen hükümetin acınası halleri mahallenin nüktedanları için örneğe ihtiyaç bırakmıyor? Reis'in gölgesinde kötü bir Tatar Ramazan taklidine razı olan İçişleri Bakanını zikretmeye gerek var mı? Ya da üçüncü dünya ülkelerinden, insan kaçakçılığı yaparak organize suç örgütü kategorisine düşen İstihbarat Teşkilatına ne demeli? Ya Anayasa Mahkemesi üyelerinin, siyasilerle, çay toplama maskaralıkları?
Türk Siyasetinden bunaldığım zamanlarda sığındığım ABD siyaset hobisi, Başkan Trump'ın Amerikan Siyasi hayatına sürpriz girişi ile, sıradan bir hobi olmaktan çıkmaya başlamıştı. Son günlere kadar, bu zararsız hobinin tek talibi olduğumu düşünüp, biraz da yalnızlık hissediyordum. İç siyaset yazarlarından bazılarının “Ne şiş yansın ne kebap!” ürkekliklerinde zaman zaman değindikleri Amerikan siyaseti, Saray'ı hoşnut edecek rüşvet-i kelam'ın ötesine geçmiyor.
ABD ile yaşanan F-35 Krizinden sonra, Trump'ın merhameti ile ambargolardan kurtulmayı başaran Türkiye ekonomisi, Trump'ı neredeyse “Aziz!” ilan edecekti. Başkan Trump'a övgüler dizen kıt akıllılar bile oldu. Saray'daki Veliyyünimetlerini bir kaç kez uçurumun kenarından aldığı için Türkiye'de iktidar yanlısı olup da, portakal renk, ekme saçlı, Donald Trump severlerin sayısında gözle görünür oranda bir artış gözleniyor. Reis'in yürüyüşüne kurban olan meczubları, kibirli ve narsist Trump'a hayranlık beslemelerini garipsememek lazım. İnsanın içinden “Bu kadar mı sıyırdınız?” diyesi geliyor ama, neyse!
Geçtiğimiz günlerde, haftada bir inbox'ı temizlemek için girdiğim sosyal medya adresimde, “Beyaz Öfke; Amerika'nın Demokrasi Krizi”(1) isminde, Cihan Kaftancı ve Boğaç Aslıhan adlı iki yazara ait, ilginç bir e-book'un mesaj kutuma düştüğünü fark ettim. Kitabın genel muhtevası hakkındaki bir kaç paragrafı okuyunca, yazarların benim de yakından takip ettiğim konuya olan alakaları dikkatimi çekti. İki açıdan sevindim. Demek ki, Türk Siyasetinin tıkanan havasından sıkılan sadece ben değilmişim. İkincisi ve daha önemlisi, zorba ve müstebit iktidarların yazar ve düşünürleri iç siyaset ile meşgul edip, dünya ile alakalarını minimuma indirme gayretlerine direnen birilerinin hala bu dayatmalara karşı, yeni kanallar açma gayreti. Bu gerçek, bu satırların yazarının yalnızlık hissinden kurtulmuş olmasından çok daha önemli.
Başkan Trump, Beyaz Saray'daki üçüncü yılında, bütün gayretlerine rağmen başkan gibi davranmayı başaramadı. ABD ve dünya gündemini bir ülke başkanı olarak verdiği kararlardan çok, show program karakterleri kalitesindeki tavırlarıyla meşgul etti. Trump için, siyasetin Kardashian'ı deniyor. Yukarıda bahsettiğim kitap, dünya gündeminin daha az ilgisini çeken, Trump'ın zengin bir iş adamı olarak, başkanlık öncesi ve sonrası iş ilişkilerini mercek altına almış. Hepsinden önemlisi, neredeyse üç on yıldır Trump'ın gözlerden kaçan Rusya ilişkileri gerçekten ilginç ve görünenden çok hem de çok derin olduğunu gözler önüne seriyor.
ABD Demokrasisi ile diğer ülkelerdeki demokrasi tecrübesi arasındaki temel fark, Amerikan yazar, hukukçu, istihbarat ve gerçekten ülkesini düşünen insanların, ABD'nin restore edilebilir bir demokrasi krizi ile karşı karşıya olduğunda hem fikir olmaları. Türkiye ve benzeri ülkelerde ise, demokrasi daha çok acil serviste yaşıyor ve ölme ihtimali yüksek. Gelecek on yılları, ABD'nin çökmesi ütopyasına bağlayan anti-Amerikancı siyasilerin, ülkelerini acil serviste tutmak için iç ve dış savaşa ihtiyaçları var.
“Beyaz Öfke” yazarlarının bizim de gençlik yıllarında severek seyrettiğimiz “Beyaz Gölge, White Shadow” (1978-1981) isimli Amerikan dizisine alakaları, kitaba karşı duygusal bir yakınlık duymama sebep oldu. TRT'nin tek, siyah beyaz televizyon kanalı olduğu yıllarda, Zenci ve İspanyol lise öğrencilerinin olduğu bir okulda, basketbol antrenörlüğü (Coach) yapan Beyaz Amerikalı'nın yaşadığı ilginç olayları anlatan dizi çok sevilmişti. Kitabın ilk sayfalarındaki dipnotta, dizide babacan tavırlarıyla çok sevdiğimiz Koç Reeves'in (Ken Howard) 2016'da öldüğünü okuyunca, ne yalan söyleyeyim, içim burkuldu.
Yazarların kitaba seçtikleri isim, devlet tecrübesi sıfır olan Başkan Trump için gerçekten çok yerinde; Beyaz Öfke. Yazarlara göre, Trump'ın Günah-ı Aslisi, aşırı-beyaz ırkçı eğilimi. Amerika'daki bütün aşırı ve marjinal eğilimler, Trump'ın başkanlığında altın dönemlerini yaşıyorlar. Ayrıca, ABD Başkanı, Beyaz Saray günlerini, daha çok öfke ve korku ile geçiriyor. ABD'nin karşı karşıya olduğu ekonomik ve idari endişelerden değil, Başkanın bir türlü aklanamadığı karanlık ilişkilerinden...Kitap, bu karanlık ilişkilerin ABD Başkanı da olsa, kanunda bir karşılığının olduğu gerçeği üzerine odaklanmış.
Kitapta, Türk Halkı'nın değil de, iktidarın aşina olduğu isimler de var. Bunlardan birisi Michael Flynn. Hani şu, iktidarın karanlık elleriyle insan kaçakçılığı projesine karışan ve sonra itirafçı olan ABD Generali. Zavallı, bizim Ergenekon ve Balyoz Darbe Planlarına karışıp rezil-i rüsvay olan generaller kadar acınası durumlara düştü. Başka? Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de, kitabın önemli figürlerinden.
İki yıl, ABD haber gündeminin en merak edilen kanun adamı Özel Savcı Robert Mueller, bir çok yerde bulamayacağınız detaylar ile kitapta yer almış. Trump'ın Başkanlığa geldiği ilk günlerden itibaren kendisinden bahsedilen eski FBI Başkanı James Comey'nin enfes sözünü buraya almam gerekiyor ama, meraklı okuyucuların bu pasajı kitaptan bulmalarını tavsiye ederim. Tecrübeli istihbarat elemanı James Comey'nin tarihe geçen mücadelesi okunmaya değer.
İnsan, kitabı okuyunca, gazetecilerin, hukuk ve kanun adamlarının, istihbarat birimlerinin Saray'ı memnun etmek için, medhiye yazmak, çay toplamak ya da karga-tulumba insan kaçakçılığı gibi uluslararası suç şebekesi görünümü vermekten daha önemli işleri olabileceğini bir kez daha düşünmek zorunda hissediyor.
Yazarların kitabın son kısmında kullandıkları “Müzik tam bitti derken...” ara başlığı önemli ve oldukça yerinde. Özel Savcı Robert Mueller geçtiğimiz Mayıs Ayı itibariyle soruşturma raporunu teslim ettikten sonra kıyamet kopmadı ama, pimi çekilmiş olan bomba başta Kongre olmak üzere, ABD halkının kucağına bırakılmış oldu. Şu an hala yuvarlanmaya devam ediyor. Başkan Trump'ın en büyük destekçilerinden olan ve Cumhuriyetçilerin silah fantazilerini besleyen NRA (National Rifle Assosiation)'a gönüllü yardım eden ve daha sonra Rus Ajanı olduğunu itiraf eden Maria Butina (Kitapta Kızıl Serçe olarak geçiyor!) geçtiğimiz hafta John Oliver'in programında yine konu oldu. ABD'nin en zengin lobisi sayılan NRA'ın yayın kanalı son yıllarda yaşadığı iç sıkıntılardan dolayı, yayınına ara vermek zorunda kaldı. (2)
“Beyaz Öfke”nin yazarları, Trump'ın başrolde olduğu ve hala devam eden bir Amerikan Dizisinde öne çıkan karakterler hakkında ilginç detaylarla okuyucu buluşturdukları için takdiri hak ediyorlar. Kitabı okuduktan sonra, yazarları gıpta etmedim desem yalan olur. Ben “gıbta” dedim ama siz “kıskanma” anlayın! Bu kadarcık hayıflanma ve iş geçirme, yazar piyasasının yaygın ve hoş görülen kusurlarındandır.
Kadir Gürcan