Cumhurbaşkanı'nın, virüs salgını ile birlikte dımdızlak ortaya dökülen ekonomik kaostan kurtulmak için yaptığı sembolik manevra pek ses getirmedi. Rejim kanallarının, vaziyeti toparlamak için döktükleri uğraş boşuna. Artık bütün inandırıcılıklarını yitirdiler. Cömertliğin yaygın deyimi, “Çok veren maldan az veren candan!” tabiri bile gerilen asabiyetleri gevşetmiyor. Hazıra dağların dayanmadığını bir kez daha bütün netliği ile gördük.
Saray ve eşrafının mal konusundaki zaaf ve suistimalleri milleti canından bezdirmiş gibi. Devlet kasasını boşaltıp yetmiş sent'e muhtaç bir ülke haline geleceklerini düşünmemiş olmalılar. Vatandaş sabrının da bir sınırı var. Saray'ın, onsekisinci yüzyıl devlet-i aliye mantığı ile, bütün gelirleri beytü'l-mal'de toplama sevdası hiç hız kesmiyor. Halbuki, kadim devlet-i aliye'nin belini büken, duyun-ı umumiye denilen dış borçlardı. Aynen bugün olduğu gibi. Daha kötüsü, o şanlı devlet, borçlarının bir çoğunu ödeyemeden tarih sahnesinden silindi.
Burada kaç kez kaydettim bilmiyorum. Bir kez denenip işe yarayan, her zaman aynı neticeyi vermiyor. Hamaset ve heyecanın, dahası, devlete güvenin dip yaptığı bir noktadayız. Cumhurbaşkanı, problemlerin hepsine aynı tepkileri verdiği için artık kimsede merak ve heyecan uyarmıyor. Sadece sağ ayağını ya da sol ayağını kullanabilen amatör futbolcular gibi, bütün topların o ayağına düşmesi için uğraşıyor. Hazret'in gençlik yıllarında futbol oynadığı biliniyor ya! Grift ve karmaşık bir çok ülke meselesinin bu eski alışkanlık ile halletmesi gayet normal. Hazret'in meraklılarından değiliz. Hangi ayağını kullandığını sorup soruşturmadık. Boyuna güvenip, her topa kafaya çıkması, futboldan ne kadar anladığı konusunda yeterince fikir veriyor.
Bu satırların yazarı da hayatının bir bölümünde hatırı sayılır bir futbol kariyerine sahip. Çim sahadaki ufak ölçekli stratejiler için fikir beyan etme hakkını her zaman elinde bulunduruyor. Dikkatlerden kaçmasın. Maçın altın vuruşu için doksan dakika sahada ter dökmek kolay iş değildir. Her zaman da denk gelmez. Cumhurbaşkanı, kendi ekip ve kadrosundan sürekli ayağına yuvarlanan toplarla hala kendisini eski günlerde zannediyor. Son beş yıldır ıskaladığı fırsatlardan dolayı asabiyetinin artması bu yüzden. Koronovirüs salgınında iktidarın, takım kaptanı ile birlikte sahaya çakılması çok ama çok kötü bir final oldu.
Saray, Türk Ekonomisini aile şirketi şeklinde idare ediyor. Devlet işleyişinin nepotizm tarzına iyice alıştık, artık bunu mevzu etmiyoruz. Cumhurbaşkanı'nın devam ettiği söylenen okulda, modern devlet ve gelişmiş ekonomilere ait prensiplerden haberdar olduğunu varsayma durumundayız. Türk kamuoyu, Cumhurbaşkanının söz konusu okuldan mezun olduğuna dair bir belgeye şahit olmadı. Okul kaçkını bir devlet başkanına sahip olma ayıbı ile kimse yüzleşmek istemiyor! Hele bu günlerde.
Ailenin ekonomiden sorumlu bakanı, paralel bir alemden Türkiye ekonomisi hakkında sevindirici haberler vermeye bayılıyor. Kayınpederin, Damat Bakan'ın kulağına fısıldadığı tiyoların pek işe yaradığı söylenemez. Bakan'ın, daha okulunu bile bitirememiş birinden gelecek tavsiyelere ne kadar itibar edeceği de kuşkulu. Gönülsüz başlatılan yardım kampanyası ile krizi aşma senaryolarına kimse inanmıyor. Şimdi herkes, olmadık zamanda Suriye'ye diklenmenin, Akdeniz'i Türk gölü haline getirme ütopyaları için, sahte Barbaros Hayrettin Paşa üretmenin kaça mal olduğunu daha iyi anlamaya başladı.
Modern dönem idari sistemlerin, siyasi işleyişi paylaştıkları en önemli kurumlardan birisi mahalli idareler. Ülkelerin gelişmesine paralel olarak lokal yönetimler güçlerini artırıyorlar. Yani, belediyeler ne kadar güçlüyse, merkezi idareye olan yükleri azalıyor. Demokratik ülkelerde, dış siyasete müdahale edecek kadar kudretli belediye başkanları bile var. Londra'nın Pakistan asıllı, dili uzun belediye başkanı(Sadık Han), hemen her hafta Başkan Trump'ı yerin dibine sokacak beyanatlar vermekten çekinmiyor. Trump'ın İngiltere ziyaretinde, hiç üşenmeyip “Bebek Trump” balonları yaptırıp Londra semalarına salan da o. Devlet geleneğinde oldukça dikkati ile bilinen İngiltere, belediye başkanını susturmayı hiç düşünmüyor. Elli yaşında, gözleri fıldır fıldır dönen Londra Belediye başkanı İngiltere için idari bir tehlike değil. Trump'tan nefret eden Kraliçe Elizabeth Sadık Han'ın bir ihtiyacı görüyor olmasından da gayet memnun.
Ekonomik çöküşün ortasında, kötü bir salgın ile karşı karşıya kalan Türkiye, idari zaaflardan dolayı her gün daha kötü bir tablo ile yüzleşmek zorunda. Bir taraftan yardım kampanyası oluşturuyor görünüp diğer taraftan, mahalli idarelerin yetkilerini kısıtlayarak işi yokuşa sürmesi hiç şık durmuyor.
Mahalli idareleri “Devlet içinde devlet!” şeklinde tarif etmek, okul bitirme sınavlarına girememiş cumhurbaşkanı için normal. Siyasi düşünce açısından ise bir felaket. Cumhurbaşkanı, neredeyse bir sene önce, sol ayağına gelip de gole çeviremediği İstanbul Belediye Başkanlığı'nın derin acısını, virüs salgınını bahane ederek tatmin hırsına düşmüş gibi görünüyor. “Devlet içinde devlet!” sözlerinin adresi, Eleşkirt ya da Çemişgezek belediye başkanları değil elbette. Cumhurbaşkanı da dahil, bu ilçelerin Türkiye haritasındaki yerini gösterecek insan sayısı iki elin parmaklarını geçmez. “Devlet içinde devlet!”'in adresi belli.
Amatörlüğün prim yapmadığı iki sektörden biri futbol diğeri ise siyaset. Dünyanın farklı bir tecrübe ile yüz yüze geldiği anlarda, kötü bir oyuncu, okul kaçkını ve Türkiye'nin felaketini göze alıp siyasi kaprislerine toz kondurmayan beceriksiz idarecilere mahkum ve mecbur olmak, felaketin ağırlığını katlanılmaz hale getiriyor. Ölümlerin her gün arttığı bir ortamda, yardımların beytü'l mal'de mi yoksa belediyelerde mi toplanıp sonra tevzi edileceğine karar veremeyen kötü bir amatörlük ve görgüsüzlük ile karşı karşıyayız. Yahu, devlet-i aliye o beytü'l mal ile battı, köhne bir işleyişten ne medet umuyorsunuz?
Kadir Gürcan