Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan gayr-i demokratik baskını “Demokrasi’ye bir darbe daha!” klişesiyle değerlendirip şok şaşırmış rollerine yatabilirdik. Dahası, son iki seçimde iktidarın hayal ve ümniyelerine kalın bir kül tabakası döken siyasi partinin A Takımı’na karşı girişilen sindirme operasyonlarına “Bu kadar da olmaz, canım!” deyip, sahte demokrat hayıflanmaları da yapabilirdik. Tıpkı bazılarının utanmadan yaptığı gibi. .
Bir sene önce Türkiye’nin en çok satan gazetesini polis zoruyla gasp eden ve kapıdaki güvenlik sorumlusundan, kantindeki garson delikanlıya kadar herkesi hapse atan bir idari zorbalıkla karşı karşıyayız. Yirmi beş bin tirajlı bir gazeteye çökmüş çok mu? Kendi ülkesinde vatandaşlarına etnik temizlik uygulayan iktidar aktörlerinin şimdilik demokrasi aygıtındaki derin gedikleri tamire vakti yok. Bundan sonra yapacaklarına hiç şaşırmayacak kadar hazırlıklı ve suç potansiyellerini yadırgamayacak kadar kanıksamış durumdayız.
Hükümet ve iktidar, muhalif sesleri yola getirmek için her türlü yolu deniyor. OHAL bahanesinin bütün suç, gayr-ı ahlakilik ve hukuksuzluklar için kullanılabilecek derin tesirli bir garnitür olduğuna kendilerini iyice alıştırdılar. Zaten epeydir partili militanlar, sevmedikleri, muhalif gazeteci ve yazarları pataklamayı, sokak ortasında silahlı saldırıyı günlük egzersiz haline getirmişlerdi.
Yeniçeri artığı, maganda ve serseri takımına söz geçirecek kanun ve yönetmeliklerden mahrumuz. KHK’lar namuslu vatandaşları cezalandırmak için çıkarılıyor. Şimdi parti militanları, akran sohbetlerinde, cılız bünyeli okur-yazar takımını nasıl ürküttüklerini hikaye ediyorlardır. Seksen öncesinin anarşik ortamında da böyle militan tipler prim yapıyordu. Sis perdesi aralandığında bütün foyaları ortaya dökülüvermişti. Meğer hepsi de iktidar beslemesi işsiz-güçsüz takımı değil miymiş?
Başkanlık hırslarına mani olabilecek bütün engelleri silip ortadan kaldırmaya niyet etmiş bir irade Türkiye sınırlarını da aşan derin suç girdabına kapılmış durumda. “Seni Başkan yaptırmayacağız!” diyen siyasi parti üyeleri ve Doğu illerindeki vatandaşlar ağır bir fatura ödemeye devam ediyorlar. Görünen o ki, artık sürpriz olmayacak bir erken seçimde iktidar partisi, seçimlere tek parti olarak girmek için son iki seçimde hevesini kursağına düğümleyen sürpriz muhalefeti kökten bitirmeye niyet etmiş durumda. Bir hafta içinde iki demokratik müesseseye yapılan sindirme operasyonunun başka makul izahı var mı?
Zavallı Saray Medyası, ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Suçlunun kim olduğu, Türk Halkına karşı girişilen etnik temizliği kimin ve kimlerin yaptığı pekala bilindiği halde “Bu yanlışları hükümet ve Saray’a kim yaptırıyor?” diye soruyorlar. Bir ipucu verelim: Televizyonları açın, ilk on dakikada en çok gördüğünüz kare ve en fazla işittiğiniz isim ve sesin sahibi kim ise, işte sorunuzun cevabı orada.
Böyle akildane sorular sorup, gazetecilik yapmak kolay. Düşünce hürriyeti, insani mahremiyetlere saygı, alem şumul basın etiği esasları gibi mesleki esasları Türkiye şartlarına göre esneten ve içinde kendilerine göre güvenli bir koy oluşturan garip bir medya sektörü oluştu.
Babası yurt dışında olan bir delikanlıyı yakalayıp, daha şubeye gitmeden ya da mahkemeye çıkmadan “itirafçı” diye pazarlayan zavallıların etik, ahlak, insaf edebiyatına kulak asacaklarını mı zannediyorsunuz? Ker u fer sahibi koca koca yazarlar bile, bu düzme haberlerden medet umuyorlar. Şimdi onlara, hava ve su kadar, gizli tanık, itirafçı, çaşıt, muhbir lazım. Kimsenin bir türlü içine sindiremediği 15 Temmuz çakma darbe girişiminden sonra her gün cemaat hakkında senaryo üretip bey’at tazeleyen maaşlı kesim bir tane itirafçı bulabilseydi dünyalar onların olacaktı. Herhalde hala bulamadılar ki, herkese bir iç sıkıntısı bastı.
Dış dünyanın yazdıkları Türkiye’de kimsenin umurunda değil. Gözlerini kapatınca her tarafın gece olduğunu zannediyorlar. Yabancı gazeteler artık Türkiye’den “Bir zamanlar demokrasi ile idare ediliyordu!” diye bahsetmeye başladılar.
Tek partiyi seçmek için tekrar onca bütçe, enerji ve mesai israfına ne gerek var. Dikta ve müstebit idarelerin seçim hevesi, sadece şahsi bir tatmin, o kadar.
Kadir Gürcan