Türk Ordusu’nun İdlib’e girmesi gündemi doldurmaya yetmedi. Bölgede kaç zamandır konuşulan operasyon söylentilerinin yeri-göğü inleteceğini vehmedenlerin hayal kırıklığını anlıyoruz. Zaten var olan cümbüşün hararetine tesirimiz olmadı. Dünyanın ilgi ve alakasını çekmek için savaş ve çığırtkanlıktan başka formüller bulmak gerekiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ankara’dan takip ettiği operasyonun bütün fiyakası, ABD’nin vize işlemlerini durdurması ile bir gün içine hapsolup kaldı. Hazret’in neşesi kaçmasın da kimin kaçsın? Muhtemelen Saray “Adam’a ağız tadıyla bir operasyon bile idare ettirmiyorsunuz!” hayıflanmalarını mazur görmek lazım. Beştepe’den operasyonun yakın takibe alındığına dair kareler falan da göremedik.
Hani o ders kitaplarına giren artistik pozlar; “İdlib operasyonu hakkında bilgi alırken...” gibi...
ABD ile ne kadar da ilgili imişiz? Kahvehanelerde bir anda gündem vize krizine düğümlendi. Dolayısıyla, bölgedeki sıcak çatışmalardan daha çok, ABD-Türkiye arasındaki siyasi restleşmenin “Yanlış hesap yine Bağdat’tan geri dönecek!” sinyalleri vermesi gayet normal. Son otuz yıldır, Türkiye’nin Irak, Suriye sınırına girip çıkması ve bunu mevsimlik spor karşılaşmalarına çevirmesini artık kimse önemsemiyor. Gerçi Suriye’ye şimdiye kadar ciddi bir şey yapılmadı, yapılamadı ama, yine de kafa tutulan hayali bir düşman olarak sürekli buzdolabında tutuluyor.
Türk Hükümeti, yanlış ve acul stratejik hataların kurbanı olarak yine geri adım atacak, bundan hiç kuşkunuz olmasın. Ülke meselelerinden çok, şahsi takıntılarının esiri olan gemiyi azıya almış bir zümre, milyon dolarlık silah yatırım ceremesini yine vatandaşın sırtına yükleyecek. Kibir ve egoları içinden kayboldukları için, öğrenme, ders alma, hatalardan çabuk dönme gibi insani kalitelerini çoktan yitirmiş durumdalar.
Ellerindeki sıcak parayı bile kullanmayı beceremiyorlar. Daha bir kaç hafta önce Saray’ın ABD ziyaretlerinde, ne idi o rakam, 11 Milyar Dolar’lık silah anlaşmasının mürekkebi kurumadan, tam da operasyon esnasında vize iptali de nereden çıktı? Sayın Cumhurbaşkanı’nın Trump ile el sıkışması, mütebessim pozları buraya kadar mıydı? Saray’ın joker sığınağı yine hazır; “Aldatıldık!”
İktidar ve destekçileri, son beş yıldır altına odun taşıdıkları, sağına soluna benzin döktükleri kumpasın tam ortasında kaldılar. Tam bir çapraz ateş. Basın ve medya ile “Al gülüm ve gülüm!” paslaşmaları da buraya kadar. Sayın Cumhurbaşkanı’nın o çok sevdiği mikrofon ve kamera ışıklarından kaçması hayra alamet değil. Basın mensuplarından her zaman kendilerine dikte ettirile ya da toplantı öncesi kendilerine dağıtılan fotokopilerden soru sormalarına alışmak kötü bir tutku. Geriye kaçmaktan ya da istemediği ve hoşnut olmadığı sorulara yüz ekşitmekten başka çare kalmıyor.
Sayın Cumhurbaşkanı eski futbolcu günlerinden kalma kötü bir alışkanlığında hala ısrar ediyor. Sağlı-sollu gelen bütün toplara kafaya çıkması, her seferinde daha kötü neticeler doğuruyor. Ağız dalaşına girdiği hemen hemen her konuda tamiri imkansız yaralar alıyor. Bunca senedir olur-olmaz her çıtırtıya şarjör boşaltınca, artık etrafındakiler de dahil kamuoyunu inandırmak için daha fazla bağırmak zorunda. Bu da koskoca devlet başkanının itibarını yitirmesi demek. Ya hu, insan bir ülkenin Başkonsolosuna bu kadar ölçüsüz ve seviyeden mahrum bir üslup ile hitap eder mi? Bahane de evlere şenlik; “O başlattı!” İnsanlar bu çocukça bahaneleri ilk okulda, bilemedin, ortaokulda bırakıyorlar.
Farkında mısınız bilmem ama, bir haftadır Türkiye’nin dış siyasetini kilitleyen vize krizi, ABD makamlarının ilgili birimlerince çözülmeye çalışılıyor. Dili en az bizimkiler kadar sivri ve ölçüsüz olan Trump, aradan bir hafta geçmesine rağmen hala meseleye müdahil olmadı, hatta bir tweet bile atmadı, iyi mi! Bizimkiler, iki hafta önce yapılan milyar dolarlık silah anlaşmasını fazla ciddiye almışlar anlaşılan.
Bir taraftan askeri operasyon, diğer taraftan dış işlerdeki kötü skorlar ülkeyi meçhul bir akıbete sürüklüyor. Bu yoğun ve çapraz ateş hattında hala uyku mahmurluğundan gözlerini açamayanları kim, niye ciddiye alsın ki?
Kadir Gürcan