Seçim mevsiminin, bahar gibi kısa bir ömrü olsa da, oy kullanma kabininin kerameti olsa gerek, akıl dışı bir çok şeyi normalleştiriyor. Küflü buğdayın kör alıcısı olurmuş. Aynı vaadleri dinlemek, aynı siyasi yüzleri görmek, seçim sonrası rafa kalkacak proje açılışlarını neden sineye çekiyoruz zannediyorsunuz? Seçime herkes erken yakalandı, diyecek bir şey yok.
Ramazan-ı Şerif’in de tesiri ile olsa gerek, kendi seçmeni ile dalga geçen, sıhriyyet (damat-gelin) kadrosundan bakan akildane, iyice uçmuş durumda. Ay’a dört şeritli yol yapma esprisi, zafer sorhoşluğuna kapılmış toy ve ucuz siyasetçi piyasasının mahsulü. Saray mensubu, seçim arafesinde kendi seçmeni ile dalga geçecek kadar işi garantilemiş görünüyor. Yarın bir gün, Elon Musk böyle bir projeyi sessiz sedasız gerçekleştirirse, bir çok meselede olduğu gibi, “Biz bunu yirmi yıl önce söylemiştik!” diyecek zihni sefalet sergilemekten de çekinmezler. Budalalık, sıhri akrabalık ile bulaşan bir hastalık değil ama, herhalde hadise “Kör ile yatan şaşı kalkar!” esprisinde gizli.
Şimdiki muktedirler eğer iktidarlarını bir kez daha yenileme imkanı bulurlarsa-şimdilik öyle görünüyor ve onlar da bunu gizlemiyorlar- seçim sonrasında beklenenin ötesinde ekonomik bir kriz ile karşı karşıya kalacaklar. Sayın Cumhurbaşkanının seçim sonrası ekonomik şahlanış kehaneti, büyük ihtimalle dolar karşısındaki isabetsiz kanaatleri gibi olacak. Ekonomik hareketleri incelemeye alan yabancı değerlendirme kuruluşları, seçimi beklemeden diyeceklerini nalına-mıhına ifşa etmekten çekinmiyorlar. Tahminleri de nedense hep isabet ediyor.
Devletin yapması gereken sıradan yükümlülüklerin, yeni bir ambalaj ile gündeme gelmesi, yarım kalan işlerin yemini billah ile seçim sonrası vaadler arasında yer alması vakit doldurmak için. “Devlet” diye tarif ettiğimiz yapı, Ankara’nın bir semtini işgal eden soğuk yüzlü binalar değil. Her akşam, yüzlerini görmekten gına geldiğimiz siyasetçiler, oralarda günlük mesailerini dolduruyorlar. Yani onlar, seçim sonrasında kendilerine iş tevdi edilen zevat. Mecliste sessiz, sakin oturup, meclis oturumları bitsin diye saate bakan kimseler. O koca koca binaların içlerini dolduran bu insanlar, en yüksek dereceden maaş ve özlük haklarını, milletvekili lokallerinde okey, bilardo, satranç, pişti oynamak ya da askerlik hatırası anlatmak için almıyorlar. Ne var ki, hasbelkader listeye girmiş bir çok milletvekili, şimdi olduğu gibi, bir dönem daha kendilerinden hiç haber olunamadan, meclisin bir köşesinde kaybolup gidecekler.
Başbakan, her an bir başka yedek ile değiştirilebilme olasılığından dolayı, öyle ahım-şahım vaadler üzerinde durmuyor. Olsa da olur olmasa da türünden ucuz ve ehemmiyetsiz işler kendisine havale edilmiş durumda. İkinci el piyasasına bakıyor. Mevcut sorunların hiçbirisi ile alakalı olmayan paralı askerlik meselesini ağzında çevirip durması, konunun luzumsuzluğu kadar bayağı.
Öyle seçim sürprizi, hayal ve hayati projeler, olmazsa olmaz reformlar falan hiç konuşulmuyor. Havaalanı, her ile üniversite, emeklilere erken ikramiye zaten bilinen ve garanti oyların sağa sola kaymasını önleyecek şeridi korumu manevraları. Dün itibariyle ATM makinalarının başına giden emekliler, vaadedilen ikramiyelerin kuşa döndüğünü görmüş, iyi mi? Dakika bir, gol bir.
En son altı ay önce dosyası rafa kaldırılan “Yerli otomobil” vaadi yine gündeme düştü. Meğer projeye, sorumlu bile atanmamış. Yerli otomobil vaadinin ne kadar ciddi olduğunu siz hesap edin! İşi yürütecek olan CEO’nun boydan çektirdiği resim bu projenin gerçekleşmesi imkanını güçlendirmiyor. Ankara’ya deniz getirmek kadar zor ve imkansız olan yerli bir otomobil üretiminin belki ihtiyaç duyacağı en son şey, CEO’sunun boydan çekilmiş karesi olsa gerek. Yeni CEO bir kaç ay sonra “Yerli Otomobil” projesinin sponsoru babayiğitler(!) gibi unutulup gideceğinin en az bizim kadar farkında. O da “Nam olsun da kar olmasın!” sevdasına düşmüş.
Mevcut hükümetin onur meselesi haline getirdiği ama her teşebbüste bir kez daha çaresiz kaldığı ve bizim de başlarına vurmaktan son derece zevk aldığımız “Yerli otomobil”, bundan sonra gelecek hükümetlerin altından kalkamayacakları bir mesele. Her şeyden önce nereden başlayacaklarını bilmiyorlar. Bugün tarih belirlense, böyle bir projenin gerçekleşmesi Türkiye şartlarında en az otuz sene demek.
Nereden mi biliyoruz? Halen otomobil üretmekte olan ve dünyaca meşhur markaların sahipleri Fiat ve Chrysler beraber üretmeye karar verdikleri yeni model için 2022 senesini belirlemişler. Alem, seçimlerden on beş gün önce işe CEO atayıp, “Seçimden bir ay sonra siparişleri almaya başlarız?” falan demiyor. Adamlar, cayır cayır araba üretip dünyaya satıyorlar ama, yeni bir ürün için kendilerine dört senelik bir zaman ayırmışlar. Onların seçim, milletvekilliği, Saray’a abone olma gibi dertleri olmasa gerek.
Hasılı, son bir aydır seçim meydanlarında konuşulan şeylerin 24 Haziran seçimine kadar, hatta, bir kez daha demokratik bir ortamda seçim görme şansımız olursa, o seçime de yetişme sansı yok. İyisi mi, seçim sonrası için boş hayalleri beslemeyelim.
Kadir Gürcan