Ülkenin iyi idare edilemediği zaten belliydi ama, bunun ekonomik neticeleriyle halk tarafından hissedilmeye başlaması, yeni arayışları tetikledi. İktidar partisine alternatif ya da vatandaşın zihninde farklı ihtimallerin de olabileceği fikri uyanmaya başladığında yakın ve uzak gelişmelerin önü açılmış demektir.
Gelişmelerin, kıtaların hareketi gibi yavaş seyretmesi sabırları zorlayabilir. Öyle de olsa değişim kaçınılmazdır. İktidar ve Saray ne kadar endişelense yeridir. Yaşlandılar, yoruldular, eskidiler ve artık katlanılmayacak kadar agresif ve saldırgan oldular. Vatandaş da bu afra-tafradan bıktı ve iktidar üzerine 'kuma' edinecek gibi.
Bir sene öncesine kadar, Saray ve İktidar için alternatif oluşumlar imkansız gibi görünüyordu. Meğer, her şeye yeni bir şekil veren teknoloji çağı, “Tek Adam” ideolojisine de böyle bir sürpriz hazırlamış. Kulis ve hipodromlardan “Sensiz de olur!” şeklinde yükselen seslere, geniş bir seçmen kitlesinin tempo tuttuğu artık sır değil.
Sonbaharın ilk günlerine birbirinden bağımsız gibi görünen bir hareketlilik ile girdik. İktidar partisindeki endişe ve korkular kadar, zenginler kulübündeki yeni arayışları da takip etmek gerekiyor. Hali-vakti yerinde, kalbur üstü ya da devlet arpalıklarına dadanan görgüsüz, zenginlerden bahsetmiyoruz. Asıl konu, para kazanma derdinden çok, global liglerde yer edinmiş olanlar. Yani, hayatlarında bir kez olsun domates, biber, doğalgaz, benzin fiyatını merak etmeyen kesim. Ya da otomobilden çok uçağa binen veya kendi arabalarını bir kez olsun kullanmayan zümre. Propaganda kanalından aldığı haberlerle yetinen vatandaş bile artık ikna olmuyorsa, bir yüzleri dünyaya dönük kesimin iktidarın oyalamalarına daha fazla katlanamayacağı aşikar.
Siyaset demek para demek. Ülkenin, fakir tabanına yatırım yapan en değme “Anadolu çocukları!” dahi, ülkenin finans piyasasını elinde tutan kulüp ya da organizasyonlarla dirsek temasına geçmek zorunda. Bu zorunluluk yaşadığımız dönemin bir gereği değil; eskiden de böyleydi. Miting konuşmalarında “Zenginler Kulübü, faiz lobisi...” diyerek ekonomik çöküntüye adres arayan siyasetçiler de, böyle muğlak ve imalı konuşarak, sözlerini ölçüp-biçmek zorunda.
Bir kaç gün önce, iktidarın baskıları sonucunda soluğu yurt dışında alan eski bir medya patronunun Türkiye'ye yeni yatırımlar yapmak için geri döndüğünü okuyunca biraz garipsedim ama fazla üzerinde durmadım. Aynı günler içinde, Türkiye'nin en zengin ailesi, iktidarın amiral gemisi projelerinden olan “Yerli Araba” ütopyasından ayrıldığını duyurdu. Dahası, sabık Başbakan Davutoğlu'nun bir yemek davetinde, Türkiye'nin zenginler kulübü üyelerinden Sabancı, Boyner, Eczacıbaşı gibi önemli isimler medya ile paylaşıldı. Bir hafta içine bu kadar tesadüf ve rastlantı, ay Eylül bile olsa biraz fazla değil mi?
Bu garip rastlantıyı zeki bir arkadaşım ile paylaşınca, “Sen abartıyorsun. Bunda ne var ki? Davutoğlu'nun yemek daveti, sağlıklarına düşkün zenginler kulübü üyelerine cazip gelecek bir menü sunmuş olamaz mı? Akdeniz mutfağına uygun, zeytinyağlı meze ve atıştırmaların bol olduğu, Karatay Diyeti'nin uyarılarına göre renklendirilmiş bir akşam yemeğine kim hayır diyebilir?” diye meseleyi gayet anlaşılır bir zemine oturtmama yardımcı oldu.
Bir kaç yıl öncesine kadar Türkiye'nin en büyük medya patronu, iktidar ile girdiği mücadeleyi kısmi ve lokal olarak kaybetmiş, son anda hapse girmekten kurtulmuş ve soluğu yurt dışında almıştı. Ama ne olduysa, geçtiğimiz hafta içinde, yeni yatırımlar yapmak için Türkiye'ye dönme kararı aldı. Doğrusu, arkadaşımın “Artık o, iyice yaşlandı. Kalan ömrünü ülkesinde geçirmek istiyor olabilir!” izahını, zenginler kulübünün akşam yemeği menüsüne razı olmaları kadar tatmin edici bulmadım. Türkiye'de hapiste ölme oranlarında ciddi bir artış gözleniyor. Geçen hafta iktidar ve Saray'ın gazabına uğrayıp, hapiste unutulan 87 yaşındaki bir vatandaşın vefatı basına yansıdı. 83 yaşındaki medya patronunun, güç bela kurtulduğu Türkiye piyasasında yeni bir maceraya atılmak için bilmediğimiz bir gençlik aşısı edinmiş olması gayet mümkün.
Bir kaç yıl önceydi, aynı masada yemek yediğimiz Türkiye'nin zengin bir iş adamı, mevcut iktidarın ekonomik bir felakete doğru yuvarlandığını, kendilerinin bu krizi atlatmak için o günden hazırlıkları olduğunu söylemişti. O yemekte, zihnimde kalan en önemli detaylardan biri, o günlerde yetmişli yaşlarında olan bu zengin işadamının, önündeki tabaktan sadece domates ve havuçları yemesiydi. Beslenmeleri konusundaki dikkat ve titizlik, uzun yaşamaya azmetmiş herkeste ortak bir tutku olabilir. Türk siyasi hayatı, katlanılmaz onlarca beceriksiz siyasetçi, bürokrat, darbe döküntüsü ve ideologun sahne aldığı ilginç bir geçmişe sahip. Şimdi onların hepsi unutuldu. Türkiye'nin son üç çeyreğine damgasını vurmuş zengin ailelerin oğul, torun, damat ve gelinleri hala varlıklarını koruyorlar.
Eski Başbakan, Sayın Davutoğlu'nun yeni bir siyasi oluşumu sürükleyecek rüzgar oluşturması konusu hala netliğe kavuşmuş değil. Türkiye'nin zenginler kulübü, bunu hepimizden daha biliyor olmalılar. Ülkenin Suriye bataklığına saplanmasının temel sorumlularından birisi Davutoğlu. Akademisyen olarak başarılı olabilir. Siyasetçi olarak karnesinde bir tek geçer notu yok.
Saray'ın ille de Osmanlı Mutfağı diye tutturup, yaş ortalaması 70 olan zenginlere dayattığı ağır-yağlı kuzu çevirmeleri, anlaşılan o ki, sağlıklarına düşkün bu kesimi canından bezdirdi. İnsanlara “yemekte ne vardı?” diye sormak biraz ayıp ama, işin doğrusu, Davutoğlu'nun Türkiye'nin kalbur üstü ekibine sunduğu menüyü hala merak ediyorum. Yalnız ben mi? Babacan ve ekibinin de en az benim kadar işin peşinde olduklarından eminim.
Yeni bir kışa girerken, mevsime uygun diyet tarifesi herkesin kulağına hoş gelmiş olabilir. İhtiyarlığa merdiven dayamış, bu satırların yazarı da diyetini bir kez daha gözden geçirse fena olmaz.
Kadir Gürcan