Dedem Korkut'a gün doğdu!

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

17 May 2020 15:52
  • Virüsün kalıcı yan tesirleri konusunda kimsenin kuşkusu yok. Kısa ve uzun vadede bu yan tesirlere yeni normaller olarak alışmamız gerekecek. Meseleye sadece kötü yanında bakmayalım. Uzaya yolculuk, Mars araştırmalarının hızlanması gibi futuristik ve ümit verici uğraşlar hız kazanırken, futbol ligleri gibi lüzumsuz meşgalelerin ertelenebilirliğini bu iyi neticeler arasında değerlendirebiliriz.

    İnsanların muhtemel bir gıda sıkıntısı durumunda, temel ihtiyaç malzemelerini kendi dar imkanları içinde üretme teşebbüslerini de unutmayalım. Şehir hayatının darlığı bile bu tür dahiyane fikirleri öldürmüyor. Ona on adım bahçelerin değerlendirilmesi, saksı ve küvetlerin tarım ürünleri için yeni ekim ve dikim alanları haline dönüştürülmesi önümüzdeki beş yıllık kalkınma planları arasına girebilir. Benzer düşünceler, bu yılın Ocak ve Şubat aylarında Bill Gates'in bile aklına gelmemiştir.

    Üç aydır dünyayı sallayan virüsün her gün yeni bir yönü keşfediliyor. Türk Siyasi Hayatında kendisini muhalefet olmaya mahkum etmiş partilerin, korona virüsü ile iktidar halisünasyonları görmeye başlayacağını tahmin eder miydiniz? İyi de, muhalefetin iktidar projesi geliştirmesi ve iktidarın bütün afallamalarını fırsata çevirmek için sipere mevzilenmesi gerekmiyor mu? Kağıt üzerinde öyle! Bizde muhalefet kalmak bir başarı ve siyasi centilmenlik sayılıyor. “Aman iktidarın işlerine karışmayın, yoksa üzerimize kalır!” pısırıklığı normaldir. İktidar yüzü görmeden vefat edip giden o kadar çok muhalefet döküntüsü var ki, onlara ödenen dolgun maaşlar bir kenarda tutulsaydı, epey bir yastık altı olurdu. Şimdi meclis koltuklarını dolduranlar da aynı işe yaramalar grubundan.

    Dünya Sağlık Örgütü'nün rutin bilgilendirmeleri ilgi çekici. Böyle giderse, ellerinde hatırı sayılır bir data oluşacak. İnşallah, virüsün Türk Siyasi hayatında uyardığı olumlu katkıyı ıskalamazlar. Bizimkilerin aşı falan bulacakları yok da, hastalığın yeni bir yan tesirine data oluşturacaklar; iktidar halisünasyonları. İktidarın koltuk değneği, muhafazakar-milliyetçi düşünce kanadı, “Tek başımıza iktidar olmamız lazım!” demeye başladı. Mars'a yolculuk, Tom Cruise'in oynayacağı ve uzayda çekilmesi planlanan film, Canan Kaftancıoğlu'nun virüsü falan takmayıp, bu yıl Hacc'a gitmesi, Cumhuriyet Gazetesi'nin Ramazan ayında İslam İlmihali promosyonu, hatta Türkiye'de Dolar'ın düşme ihtimalleri, Halk Partisi ve milliyetçi düşüncesinin iktidar talebinden çok daha yüksek bir ihtimal idi. Virüsün kerametine bakın ki, muhalefet mezarlığına ab-ı hayat üfledi. 

    Yüzde on beş oy oranı ile nasıl olacak diye sormayın! Paralel gezegenin veri tabanları farklı olabilir. Rakamlar yalan söyler! Asıl mesele, ölü evinden ses gelmesi. Zavallı, altmışbeş yaş üstü olduğu için, elli günlük bir karantinada Türk Siyaseti için yeni bir çıkış yolu geliştirmiş olabilir! Öyle olmasa da biz öyle düşünmek istiyoruz! Dede Korkut'un kemikleri sızlamasın. Parti lideri, Dede Korkut kadar yaşlı değil ama, en az onun kadar köhne ve demode.

    Milliyetçi-Muhafazakar düşünce, yukarıda bahsettiğimiz, iktidar yüzü görmeden ölenlerin toplandığı geniş kabristana en fazla misafir gönderen eğilimlerden biri. Türk Siyaseti'nin yüz yıllık macerası içinde iktidar yüzü görmediler. Bundan sonrası için de bir ümit ışığı yok ama bu melun virüsten her şey beklenir. Milliyetçi düşünce, Orta Asya efsanelerine uygun bir metamorfoz geçirmiş olabilir. Mevcut hükümetin her gün yeni bir pisliği ortaya çıkan bıyıklı bakanı, müsteşarı, damadı, belediye başkanını sahiplenmek de bir yere kadar! İktidar da işi tadında bırakmıyor canım!

    Hala, “Neden şimdi?” merakınız devam ediyor olmalı! Aceleye gerek yok! Turpun büyüğü heybede duruyor! Mevcut hükümetin, bilmem hangi diyetin bedeli olarak çıkardığı son aftan en fazla, Milliyetçi düşüncenin, Tatar Ramazanları, afillileri, yandan çarklıları ya da Patrona Haliller'i istifade etmedi mi? Ee? Ee'si şu. Seksenli yılların sonlarında, Özal Hükümeti'nin çıkardığı af 12 Eylül Mağdurlarının işine yaramıştı. Yaradı yaramasına ama, bir kaç yıl sonra, Türkiye, tarihinde şahit olmadığı garip mafya yapılanmaları ile tanıştı. Organize suçlar literatürüne giren Çek-Senet mafya oluşumları işte o yılların hediyesidir. Seksenli yıllarda, Alperenler, Kutay, Atay, Sutay, Aybüke, Doğukan, Batuhan... diye pazarlanan bir çok figür meğer organize suç örgütlerinin taşeronluğunu yapıyormuş! Şeytan detaylarda gizlidir derler ya, son aftan yararlanan o afillilerden birinin Saray Damadından özür dilemesi, nedense bana o günlerin hala aydınlatılamayan kirli, siyasetçi-mafya ilişkilerini hatırlattı. Bu ilişkiler, vatan-millet-sakarya muhabbeti ile piyasa yapan korkunç para ve maddi çıkar ilişkileriydi. 

    Salgının ortaya çıkmasından sonra, ülkeyi uçurumun kenarına getiren Saray ve iktidar, ekonomik düşüşü engelleyemiyor. Dolar'ın ateşini, benzine yaptıkları zam ile harlatan Saray'ın, dükkanı açık tutmak için ne kadar zorlandığı ortada. Saray'ın damadı, borç bulmak için çalmadık kapı bırakmadı. Geçen hafta 7.30'u gören Dolar'ın şokunu hala üzerlerinden atabilmiş değiller. 

    Saray, gücü kullanabileceği bütün statüleri elinde bulunduruyor. Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Başkanlık ve Ortadoğu'nun liderliğini ima eden hilafet düşüşü engelleyemiyor. İktidarın zaaf ve çaresizliklerini içeriden bilen koltuk değneği muhalefet liderinin, virüsün yüksek ateşi ile “Dede Korkut'un zamanı geldi!” diye sayıklaması gayet normal. Ahir ömründe iktidar olmadan dar-ı baka'ya gitmekten korkuyor da olabilir. Elemanlar da hazır içeriden çıkmışken, kurtuluş diyetleri konusunda yeterince bonkör davranabilirler. 

    Bir kaç ay önce, apar topar soluğu yurt dışında alan Tatar Ramazanlar'dan biri, son aftan yararlanarak Türkiye'ye geri döndü. İlk işi, kanlı-bıçaklı oldukları diğer meslektaşı ile barışmak oldu. Yurtdışına kaçış sebebinin Saray'ın ekonomist damadı olduğunu açıklaması önemli bir ayrıntı idi. Meğer yurtdışına “Yarım kalan eğitimimi tamamlamak için gittim!” diyenlerden değilmiş. Zaten bir kaç gün sonra da özür dileyerek, eski hesapları kapatma konusundaki iyi niyetini göstererek, mafya geleneğinin altın deyişine boyun eğmiş oldu; “Devlet ile savaşılmaz!”

    Damat Bakan'ın kapı kapı borç para aradığı bir zamanda, beklediği fırsat ayağına yuvarlanmış olmasın! Yoksa, Ramazan mübarek gün, bir mafya lideri, Saray Damadı'nı neden öpsün. Gerçi oruç bozmuyor ama, yine de dikkatli olmak lazım. Bunama evresine girmiş olan milliyetçi düşüncenin “İktidar'a gelmemiz gerekiyor!” sayıklamalarını bir kez daha düşünün! Sonra “Ben, dizinin ilk bölümlerini kaçırmıştım!” deyip üzülmeyin! 

    Kadir Gürcan
    17 May 2020 15:52
    YAZARIN SON YAZILARI