Yerel seçimlerin iktidar üzerinde hasıl ettiği derin hasar uzun bir tedavi süresi gerektirecek. Çöken eğitim sistemimizin yaygın ve bayat “Eğitim önemli. Eğitim şart!” klişesinin şu an için seçim yenilgisine uygulanan versiyonu “Değişim şart!” Kuş kadar aklı olan bile değişimin gerekliliğine “hayır!” diyecek seviyeye düşmez.
Seçim öncesinde iktidar ve Saray civarında kısık sesle bile dile getirilemeyen “değişim!” talebi şimdi kulislerin en civcivli konusu. Bu kadarı da yeter. “Onlar yaptı biz de yapabiliriz ayol! Neyimiz eksik? Hem iktidar hem de Saray bizim takımda!” itirafını bekleyecek kadar safdil olmayalım.
Nereden başlanacağı konusunda ilgililerin elfazı farklı ama maanisi üç aşağı beş yukarı aynı. Öyle olmakla birlikte yine kadim tabir ile “Mâni oluyor ikrâra hicâbım!” ifadesinin “Odadaki fili biliyoruz ama söylesek söz olur! şeklindeki tercümesi durumu iyi izah ediyor.
Anamuhalefetin farkında olmadan başlattığı yenilenme ve değişim sürecini önceden planlanmış bir proje olarak değerlendirmek biraz abartı olabilir. Bununla birlikte, parti içi muhalefet, siyasi dinazorlar ve Saray'ın devlet imkanları ile üzerine gittiği muhalefetin yeni bir tercihi hayata geçirme konusunda ipi göğüsleyen ve öne çıkan bir kaç figürünü takdir etmek durumundayız. Ayrıca zor da olsa yeni bir akım ve yöneliş başlatmak için ille de Fransız İhtilali'nin tetiklediği rönesansvari bir rüzgarı beklemeye gerek yokmuş. İyice köhneleşen siyasi yapılar için bir tek tuğlanın oynaması bile domino tesiri yapabilir. Daha ilmi bir tabir ile “Butterfly Effect!” in küçük bir tesirine şahit olabiliriz.
Seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından İBB Başkanı ve Anamuhalefet liderinin Saray'a karşı takındıkları centilmence tavır ve ülke menfaatleri için uyumlu çalışma talepleri yakın siyasi tarihimiz açısından çok sürpriz ve ciddi bir manevra olarak okunmalı. Saray'ın dış duvarlarını döven böylesi bir teklifin iç avluda ne ile karşılık bulacağını zaman gösterecek.
Yerel seçimler öncesinde muhalefet adaylarının erken belirlenmiş olması, iktidar ve Saray'ı afallatmıştı. Son üç aya kadar, seçimin amiral gemisi konumundaki İstanbul Adayı'nın belirlenememesi ciddi bir dağılma alameti idi. Bu arada, iktidarın İBB adayını son on beş gündür gören var mı? İşin doğrusu bu kadar çabuk buharlaşacağına biz bile ihtimal vermiyorduk.
Saray'ın kalesinde gördüğü üçüncü golden sonra, vücut direncinde ciddi hasarın oluşmuş olması mümkün. Bu yüzden, değişim konusunun nereden başlanacağı kadar alınacak değişim kürünün miktar ve dozajı da ciddi bir önem arzediyor. Onun da mı ölçüsü var? Aynen öyle. İktidar ve Saray'ın değişim telaşını görünce yazarınız, tanıdık attar, eczacı ve kahve falı ile şöhret bulmuş uzmanlardan bununla alakalı ufak çaplı bir araştırma yaptı. Hepsinin ortak kanaati “Değişim ama her kabine toplantısının da sadece çay kaşığı kadar ve limonlu su takviyesi ile alınmalı. Fazlası kısa vadede kalp krizi, kısmî felç, uzun vadede dementia ve Alzhemier'a sebeb olur!” merkezinde. Hele halihazırda bu hastalıklarla malul olanların çay kaşığı riskini bile almamaları öneriliyor. Uzmanların yorumu bu!
Çarpmanın ilk tesirinden sonra Saray'ın belirli adres ve harcanabilir isimler üzerinde yoğunlaştırdığı kriz yönetme gayretleri inandırıcı değil. Kabinede kapı mandalı durumundaki etkisiz tiplerin gece yarısı cami avlusuna bırakıvermeleri derin sızıyı durdurmayacak. Yenilginin acısıyla ağzının ayarını kaçıran omurgasız tipler bir kaç gün içinde bin tevbe ile kendilerini affettirmek için salya-sümük sağda solda gezmeye başladılar. Zaten böyle harcanabilir ve siyasi etikten mahrum tipleri insani ölçüler noktasında bir yerde tutma imkanı yok. Bırakalım yuvarlanmaya devam etsinler!
Kimse dile getiremese de Saray'ın başarısızlığı kendi içinde itiraf ettiğini tahmin ediyoruz etmesine de 2019 mağlubiyetinden beş yıl sonra 2024 bozgununu nasıl içine sindireceği konusunda endişelerimizi aşmış değiliz. İlerleyen günlerde yansımalarına hepimiz şahit oluruz. Kazanan belediye başkanlarının mazbatalarına hacir koyma da pek işe yaramadı. Halkın gösterdiği tepkiden endişelenmiş olabilirler.
Yerel seçim sonunda Saray'ın birden bütün ülkenin lideri olduğu aklına gelmesi dikkat çekici. Van'da meydana gelen olaylarda “85 milyonu karıştırmak istiyorlar!” şeklindeki çıkışın adresi yine hayali düşmanlar ve dış güçlerdi. Mazbatayı vermeyen YSK. İktidarın seçim bürosu gibi çalışan YSK'nın nasıl olup da bir anda dış güçlerin kontrolüne girdiğinin izahı yok. Bu kurumu nasıl cezalandırırsınız? Bu başkan olmadı diğerini deneyelim demenin ötesinde fazla yapılacak bir şey yok. Bir sonraki seçimde iktidarın ömrünü uzatacak formüller için vakitleri var.
Saray'ın olmadık bir zamanda 85 milyonun temsilcisi olma romantizmini “Kumarda kaybettik hiç olmazsa aşk da kazanalım!” şeklinde anlıyoruz. Öyle de olsa hazretin samimiyetini test etmekten kendimizi alamıyoruz. Teklifimiz şu; eğer Saray, Anamuhalefet'in “Biz Cumhurbaşkanı ile uyum içinde çalışmaya hazırız!” teklifine, kabine içinde boşalacağı konuşulan iki bakanlığı İBB Başkanı ve Anamuhalefet'in çiçeği burnunda lideri ile doldurarak gösterebilirse işte o zaman samimiyeti konusundaki endişelerimizden ferağat edebiliriz. Bunun ötesindeki her tartışma, iktidar ve Saray'ın orta sahada top çevirme basitliğinde kalacak.
Yazının başında “Değişim ama çay kaşığı miktarınca!” dedikten sonra işin kabineye Anamuhalefetten iki aktörün alınmasına dayanması ütopya gibi kaçabilir. Butterfly Effect teorisinin güzelliği de zaten bu! Ekvator'da kanat çırpan kelebeğin kutuplarda kasırgalara dönüşmesine kim ihtimal verebilir? İşte teori bu imkansızlığın sınırlarını zorluyor. Dolayısıyla, yazarınız ne istediğinin çok farkında, endişelenmeyin!