Despotizm ne zaman başlar?

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

31 Mar 2019 14:49
  • Kaç seçim geçti hatırlamıyorum. Bildiğim ve herkesin zihninde kalan, son seçimlerin hemen hemen tamamında tek kale maç izledik. Sonuç belli olduğu halde, riske oynar gibi, heyecanlanmayı seven ilginç toplumlardan birisiyiz. Yılbaşı kutlamalarını, seçim öncesi akşamlara taşıdık. Bir sonraki yılın yeni şeyler getirmeyeceğini bile bile, havai fişek patlatıp, çerez yemek gibi, oturmuş seçimi bekliyoruz.

    Kendisini 1 Nisan Sabahı için ille de bir şey söylemek zorunda hissedenlerin iyi niyet temennileri, kandil ve bayramlardaki, samimiyetsiz, klişe ve resmi tebrikleri andırıyor. “Türk Tarihi'nin en önemli seçimi!” abartısı, sadece piyasayı kızıştırma eksenli. Hiç kimse, “Mahalle muhtarını, belediye başkanını seçmek için neden Cumhurbaşkanı'nı dinlemek zorundayım?” sorusunu soramıyor. Cumhurbaşkanlığı avantajı ile muhalefet liderlerini, seçim sonrasında hapis cezası ile tehdit etmenin, çok düşük seviyeden kötü bir siyaset olduğunu dile getirmek ise “Cumhurbaşkanı'na hakaret” kapsamında hukuki tehditlerle savuşturuluyor.

    Kulağına kesin sonuçlar fısıldanan istatistik ve kamuoyu araştırma şirketleri, neticeyi tahmin ederek yine popüler olacaklar. Seçim sonuçları konusunda kendilerinden tüyo ve ipuçları beklenen şirketler, işin kolayını öğrenmişler. Araştırma yapıyor gibi ciddi görünüp, ısmarlama sonuçlarla, insanların zihninde iktidar baskısı üretiyorlar.

    İki ucu da kirli bir değneği tutmak zorunda olmak kötü bir başlama noktası. Her iki tercih de çıkış yolunu göstermiyor, yol güzargahını aydınlatmıyor. Saray ve iktidarın bu seçimlerde istediklerini bulamama ihtimalinde, erken seçim, seçeneklerden bir tanesi. Bu da seçim ekonomisinin yani her şeyin en iyimser tahmin ile altı ay, kötü bir tahmin ile bir yıl sonraya sarkması demek. 

    Daha çok, Dolar krizi, tane hesabına düşen tanzim satış reklamları, pahalı benzin, yorgun ve bitkin muhalefet, bitmez-tükenmez tehditler ve sesi sonuna kadar açılmış Saray FM Radyosu...dinleriz. Atladığımız ve gözümüzden kaçan kronik ve kangren problemler varsa siz ilave edin. Terörü zikretmememizin haklı bir sebebi var. Mevcut iktidar ve Saray'ın böyle bir işin altından kalkma şansları hiç olmadı, bundan sonra da olmayacak. Türkiye İktidarı'nın Sorunu'nun önemli bir parçası olması, üretilecek bütün çözümlerin önünü tıkıyor. Asıl onu konuşma cesaret ve iradesi olmadığı sürece, Türkiye patinaj yapmaya devam edecek. Seksen milyon Türkiye'nin, kaprislerine yenik düşmüş ve düşünme kabiliyetini yitirmiş bir iktidara mecbur kalması ciddi bir talihsizlik. Bu mahkumiyet, ülkenin bütün iş yapabilme reflekslerini kontrolü altına almış durumda. 

    Dışardan görüldüğü gibi ya da verilmeye çalışılan izlenime aldanıp, İktidar Partisi ve Saray'ın seçim sonrasına büyük projeler sakladıklarına inanmıyoruz. Şu an yapabildiklerinin en iyisini yapmak için Damat ve Kayınpeder ecel teri döküyorlar. Dolar'ı rayından çıkarmamak birinci öncelikleri. Artık saatlere göre büyük değişiklikler gösteren kur hareketlenmelerini kontrolden ümitlerini kestiler, sadece, Türk Lirası'nın komadaki grafik göstergelerini seçmenin görüş mesafesinden uzak tutmaya çalışıyorlar. Üçüncü lig takımları gibi, beraberliğe razılar. Dolayısıyla seçim sonrasındaki bütün sürprizler -dikkat edin, çözümler değil- masada duruyor. Koltuk Değneği, yavru muhalefetin erken seçim dilekçesi iç cebinde hazır.

    Daha önceki seçimlerde yaşandığı gibi, sandıklar üzerinde ya da Seçim Kurulu'na ulaşacak veriler üzerindeki şaibeler bu seçim için de söz konusu olacak. Göz göre devlet yayın organlarını, iktidar partisinin propaganda bülteni haline getirenlerin, kimsenin haberdar olamayacağı küçük ayak oyunları yapmayacağına kimse inanmasın. İktidar ve Saray, daha önce olduğu gibi bu seçimleri de seçmenin irade ve hürriyetine bırakmayacak kadar “Beka” meselesine çekmiş görünüyorlar. Tek kale bu maçı almak zorundalar. Yüksek Seçim Kurulu, sandık selamet ve güvenliği ve her ihtimale karşı, seçimin tekrar edilmesine onay verecek Saray ile aynı takımda oynuyor. 

    Geçenlerde elime geçen bir kitap, “Dikta ve zorba rejimler ne zaman başlar?” sorusunu sormuş. İlginçtir, müstebit, zorba ve baskıcı rejimlerin her mevsimde yetiştiği bir iklimde yaşıyor olmamıza rağmen “Bu soru neden hiç aklımıza gelmez?” diye hayıflandım. Oysa ki, yer altı ve yer üstü diktatör rezervlerimiz söz götürmeyecek zenginlikte. Akıllı yazar, böyle ilginç bir sorudan sonra, okuyucularını yormamak için cevabını da vermiş; “Her seçim sonrası, yeni bir diktatörlük için başlangıç noktasıdır!”. Ee, cevap bu mu? Evet. Geride bıraktığımız seçimlerden birisinde şu an yaşadığımız, zorba rejimin önünü zaten açmışız da haberimiz olmamış! 

    Geçen aylarda, Kuzey Kore'de yapılan seçimlerde, şimdiki mevcut Kim Jung-Un, sandıklardan çıkan yüzde yüz oy oranıyla yine kazandı. Dikta ve zorba rejimlerin oy sandığından çıkan oy yüzdesi işte böyle. Türkiye Cumhurbaşkanı'nın yüzde 51'lik seçim galibiyetlerinden dolayı, memnuniyetsizliğnin nedeni bu olsa gerek? “Ayol benim, bir karış boyu olan Kuzey Kore Diktatöründen ne eksiğim var? Boy deseniz bende. Karizma deseniz, kimsenin itirazı yok!”

    Eskiden beri, klişe bayram, kandil, mübarek gün ve gece mesajlarını hiç açmadan çöp kutusuna attığım gibi, seçim sonuçlarını garantiye alanların “Yeni Bir Türkiye!” beklentili saçmalıklarını da aynı çöplüğe atmayı zihni bir kalite olarak görüyorum.

    Kadir Gürcan
    31 Mar 2019 14:49
    YAZARIN SON YAZILARI