Gülbank sesleri mi? Deli misin?

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

19 Mar 2017 10:52
  • Yüksek sesle bağırıp, çağırıp etrafa hakaretler yağdırılınca işlerin çözüldüğünü falan mı düşünüyorlar ne? Saraylı’sı, partilisi ve göbeğinden iktidara bağlı camia bir ağızdan tempo tutuyorlar. Cezbeye kapılmış meczuplar gibi muhatapların karşı hamle ve cevaplarını değerlendiremeyecek kadar zihni melekelerden mahrumlar.

    Seslerinin akustiğine aldanıp gözleri yaşaran, Avrupa içlerinde gülbanklar duyuyormuşçasına kalbi cuş-u huruşa gömülenler bile var. Hiç kimse de bütün yaygaranın Kapıkule Sınır Kapısı’nda takıldığını söyleme cesareti gösteremiyor. Öfke ve nefretle oturup kalkınca akıl ve iz’anın tatile çıkacağı malum. Atlarına binip Ankara Pay-i Tahtı’ndan emir bekleyen Yeniçeri artıklarına ne demeli. Yaşadığı çağdan kopup, bir kaç yüzyıl gerilerde yaşayarak tarihin derinliklerinde tatmin aramak işte böyle bir şey. 

    Yanlış olduğu biline biline girişilen maceraların faturası ağır oluyor. Şimdi de, bu yanlış hareketi tezkiye edecek teselli kırıntıları aranıyor. İşi bitmiş, ununu eleyip eleğini duvara asmış siyasi figürlerin ağız ucuyla rüşvet-i kelamları Saray Camiası’nın gönlüne su serpiyor. Bunu haricinde Hollanda meselesindeki yanlış hesabın 2 puanlık bir getirisi olmuş, o kadar. Rusya bile Hollanda Krizi’nde Türkiye’nin kaybettiğini söyledi.

    Bir diğer yanılgı da “Alemi nasıl bilirsin? Kendin gibi!” fasit dairesinin, bıkmadan, usanmadan kendini tekrarı. Türk Dış İşleri politikasına hakim olan kabalık, hoyratlık, nobranlık ve olur-olmaz dikleşme kronik bir hastalık haline geldi. Başımıza bir şey geleceğinden falan değil, bütün dünyaya espri malzemesi olmaktan utanıyoruz. 

    Tarihi şuuraltı kredisine güvenerek Ortadoğu’da bütünüyle tüketilen itibar da ders ve tecrübe olmaktan çok uzak. Irak, Mısır, Suriye, Cezayir...gibi ülke başkanlarına “Sen kim oluyorsun!” kibriyle tepeden bakan devlet büyüklerimizin hoyratlık sicili pek kabarık. En son Irak’lı bir lider için “Sen kim oluyorsun!” nezaketsizliği hala zihinlerde ve Türkiye sırf bu sorumsuzluğun faturasını bölgedeki bütün projelerin dışında tutularak ödedi ve ödemeye devam ediyor. Irak’lı Başbakan Türkiye’yi oyunlara sokmamak için adeta özel gayret sarf ediyor. Haksız mı? Suriye ile yaşanan romantik aşktan sonra kimse Türkiye ile dostane ilişkilere girmeyi istemiyor.

    Dedik ya, nobranlık ve kabalık adeta uluslararası ilişkilerimizin resmi kıyafeti haline geldi. Saray’ın hali zaten belli. Başbakan, Dışişleri, Tarım, Ulaştırma, Aileden sorumlu Sayın Bakanlar da dillerine hakim değiller. Sokakta, pazarda sıradan halkın ucuz protestolarına bir şey demeye gerek yok ama, koskoca Dış İşleri Bakanı’nın Hollanda’yı kastederek “Lale misin nesin?” ucuzluğunu bir yere koyamadık. 

    Ülkeler arası ilişkilerde hiddet ve öfkeyi şahsileştirmeden, insani nezaketler çevresinde kalarak ifade edecek bir literatür yok mu? Var da bizimkiler mi bu kadar nasipsiz? 

    Türkiye Dışişleri hemen hemen her haftayı bir problemle sonlandırıyor. Fark edildiği üzere, Kırkpınar Pehlivanları gibi “Yakarız, yıkarız, ambargo koyarız, akıncılarımızı göndeririz, hava alanlarımızı kapatırız, Hollanda Peyniri yemeyiz...” şeklindeki yüksek perdeden peşrevler bu hafta sonu itibariyle daha küçük harflere dönüşmüş durumda. 

    Şimdiye kadar kimlerden özür beklemedik ki; Rusya, İran, İsrail, Almanya, Irak ve son olarak Hollanda. Devlet onurunu geçtik de Saray’ın gönlünü yapmak için bir özre “Acem mülkünü” feda edeceğiz ama, olmuyor. Elin oğlu adımlarını ona göre atıyor. Hollanda Başbakanı’nın “Özür dileyecek misiniz?” sorusuna “Deli misin?” cevabı krizi çok iyi kontrol ettiklerini göstermiyor mu? 

    Bizimkilerin,  Hollanda’da seçimleri kazanan Başbakan’a cevapları “Seçimi kazandın ama, Türkiye’yi kaybettin!” hicranında kaldı. Sanki Türkiye herkesin olmazsa olmazıymış gibi.

    Miting meydanlarının kalabalık psikolojisinde kaybolan parti militanları, seslerinin Avrupa’da yankı bulacağını vehmediyorlar. Doğru, Avrupa’da bir hareketlilik var. Ama şunu bir kenara yazın; Avrupa’da şu an müşahede ettiğimiz kıpırdanma, Türkiye’nin AB kazanımlarından bir daha geri dönemeyecek şekildeki ric’at ve geriye düşmesinin yankıları. Referandum mitinglerindeki Mehter ve gülbank sesleri kimsenin umurunda değil.

    Kadir Gürcan

    19 Mar 2017 10:52
    YAZARIN SON YAZILARI