Geçtiğimiz hafta ölen dünyaca ünlü İngiliz fizikçi, Stephan Hawking asıl branşı ile alakalı neler yaptığından daha çok geleceğe ait kehanetleri ile dikkat çekiyordu. Dış bir gezegenden gelecek uzaylıların, dünyayı istila edeceğini çok sık dile getirenlerden biriydi. Trump’ın başkan olması onun da kimyasını bozdu ve yakın gelecek için daha ürpertici kehanetleri de oldu ama, büyük kıyametten önce ilahi takdir onu da yakaladı. Sahamız olmadığı için, fiziğe yaptığı katkıları meslektaşlarına bırakmak durumundayız.
Sebebi sonradan farkedilen bir hastalıktan dolayı, fizyolojik bazı arızalarla dünyaya gelen bir bebek, başka gezegenden dünyaya düştüğü teorilerine malzeme olmuştu. Kaderin cilvesi Hawking’in ölümünden bir kaç gün sonra, sözkonusu cesedin, nadir rastlanan bir hastalıkla dünyaya gelen bir bebeğe ait olduğu ortaya çıktı. Ceset üzerinde uzun çalışmalar yapan uzmanlar “Bu zavallının, bir daha rahatsız edilmemek üzere, istirahatgahına terkedilmesinin zamanı geldi!” itirafında bulundular. Hawking’in uzaylılar teorisinde bu zavallının bir payı var mıydı, bilemiyoruz.
Hayatının büyük bölümünü yakalandığı bir rahatsızlıktan dolayı tekerlekli sandalyede geçirmek zorunda kalan Hawking, kehanetleri ile sürekli gündemden hiç düşmedi. Hatta çok seyredilen, günlük ve oldukça popüler komedi programlarına (Bing Bang Theory) da konuk oldu. Dizi kahramanlarından birisi onun, bilgisayar-digital sesini taklid edince seyircinin kahkahalarını bir görmelisiniz. Fizik Dünyası’nın bu meşhur siması, kendi vatandaşları tarafından Fizik İlminin bir Aziz’i değil, komedi programlarına bile konu olabilecek bir meşhur olarak ilgi gördü. O da üşenmemiş, tekerlekli sandalye ile espri malzemesi olmaya rıza göstermiş.
Hadiseleri kendi mecrasından koparıp, komplekslerimizi tatmin noktasında kimse elimize su dökemez. Hawking’in ölümünden sonra,“Allah Rahmet eylesin!” diyen mi ararsınız, arkasından lokma döktüren mi? Hazret kendi inanç sistemi içinde, yapılacak techiz-tekvin işlemlerini önceden belirlemiş iken, bu tür gayretkeşlikleri biraz ağırdan almak gerekmez mi? Adamcağızın hayatında pirim vermediği dini tercihlere onu zorlamak, mevtaya saygısızlık değil mi? Yabancı basın, mevta’nın küllerinin, meslektaşı İsaac Newton ve biyolog Darwin’in yakınlarında bir yere bırakılacağını yazdı.
Modern bilimler ile İslam düşüncesi arasında paralellikler bulmak için fırsatlar kollayan genç hevesler de “Bir Stefen Hawking’imiz olmadı!” diye iç geçiriyorlar. Bu, Hawking’in ölümü sebebiyle anlık duygusal bir hayıflanma değil. Temenni ve realiteleri birbirine karıştırıp ütopik bir gelecek hayali kurmanın yaşanan zaman dilimini anlamaya engel teşkil ettiği ortada. Müsbet ilimlerin İslamileştirmesi projesi ütopik idi ve yarım kaldı. Belki de daha mütevazi uğraşlar bulmak gerekiyordu, kimbilir?
Müslümanların geri kalma meselesini, dinden başlatıp, son sığınak olarak modern bilimlerin şemsiyesi altında moral bulan mütedeyyin sayısı az değil. Halbuki, ne İslam’ın ne de müslüman bilim adamlarının herşeyin anahtarını ellerinde tutma, bütün ilimlerin şifrelerini çözüyor olma gibi bir iddiaları olmamış. Kendi zamanlarına hakim olan ilmi gelişmeleri, kabiliyetleri nisbetinde anlamaya çalışmaları takdirlerin ötesinde. Rönasansı tetikleyen ilmi aşkınlığın Müslüman İlim Adamlarına çok şey borçlu olduğunu söyleyen Batılı sayısı az değil. Geçmiş mefahirimizi okşama noktasında bununla yetinmemiz gerekiyor.
Bilim ve teknoloji açısından fazla bir şey yapamamış olmak elbette affedilir bir kusur değil ama, hiç olmazsa duygularımızı kontrol altında tutabilme becerisi göstersek. Mac bilgisayarlarının mucidi ve Iphone ile akılllı telefon teknolojisine yön veren Steve Jobs’ın ölümünden sonra, göz yaşlarına hakim olamayan bir tanıdığımın duygusallığını hala anlamış değilim. Bereket versin kimse onun arkasından mevlüt okutup, lokma döktürmedi.
Hawking’in gelecek kehanetleri, hazret hayatta iken de dikkatimi çekmedi. Aslında, kendisiyle dalga geçilen bir komedi dizisine konuk olması çok daha ilginç. Akıllı telefon tercihim her zaman Iphone ama, Steve Jobs’ın hayranlarından değilim.
Teknolojinin imkanlarından faydalanırken, hissiyatımızı işin içine katmadan, medeni bir insan ciddiyeti ile kendimize hakim olsak, modern çağın Azizlerine (!) saygısızlık etmiş olur muyuz?
Kadir Gürcan