Siyasi tecrübelerimizin negatif testleri herkesi makul düşünmekten uzaklaştırdı. Emekli Amirallerin altına imza attıkları mektuba öyle ya da böyle bir şekilde cevap vermek mevcut iktidara bey'at tazelemek vatandaşlık görevleri arasına giriverdi. Konuşsanız bir dert, sussanız ayrı bir sıkıntı.
Son üç haftadır zirvelerde gezen salgın ve ölüm rakamları Emekli Amiraller Kalkışması'na(!) kurban gitti. Covid'in en fazla kazananı sayılan ve krizi kendi adına fırsat ve şöhrete çeviren Sağlık Bakanı bile manşetlerde tepetaklak oldu. Saray bahçesine atılan yeni oyuncak arkasına takılan besleme, havuz medyasının gözleri nasıl parlıyor, görüyorsunuz. Camianın salgın, aşı, hasta ve vefat sayıları hakkında söylediklerinin hepsi yalan çıktı. Şu an, Covid-19 konusunda dünyanın en kötü ülke sıralamasında ikinci duruma yükselmişiz! Çin'den geleceği söylenen aşının akıbeti meçhul. Saray hala, yerli aşı vaatleri ile kendisini ne kadar gülünç duruma düşürdüğünün farkında değil!
Emekli Amiraller'in altına imza koydukları metin muhtıra, bildiri, darbe iması tarifleri arasında hala bir yer bulamadı. Saray'ın sinirlerini kaldıran her söz, devlet-i aliye'den kalma bir alışkanlıkla Huruc ala's-Sultan sayılıyor. Aslında, metnin muhteva ve içeriği ile kimse ilgilenmiyor. Hükümet ve Saray bir türlü baş edemediği salgın ve gizlenemeyen ekonomik çöküntü için proje geliştirmekten bütünü ile vazgeçtiği için gündemi meşgul etmenin derdine düştü. Dolar belasından kurtulmayı başaramadılar. Onu da kendi haline bırakıp “At'ın ölümü arpadan olsun!” boşvermişliği ile gün geçiriyorlar.
Ununu eleyip eleğini asmış Amiraller basın ile paylaşılan mektup yerine, diyet listeleri, günlük spor aktiviteleri ya da propaganda kanallarında seyrettikleri dizi tercihlerinin altına imza atıp medyaya sızdırsalardı yine aynı tepki ile karşılaşacak ve bir Pazartesi'yi de böylesine abes bir haber ile geçiştirecektik. Nedense, darbe söylentilerine malzeme olanlar hep de emekli paşalar. Daha bir kaç ay önce, emekli genel kurmay başkanının sade suya tirit basın açıklaması darbe iması olarak değerlendirilmişti. Saray'ın kötü bir haftaya başlamaktan korktuğunu herkes biliyor. İnsanlık hali. Darbe Sendromu ile birlikte Pazartesi Sendromu katlanılır işkence değil! Ne kadar gizlemeye çalışsalar da, jest ve mimiklerine hakim olan korku ve endişe bir türlü gitmiyor.
İki hususa dikkatinizi çekeyim. Görev süreleri içinde beceriksizlikleri tescillenmiş devletlilerin emekliliklerinde bir şey yapacaklarını beklemek tam bir ham hayal. Eski Cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, istihbarat emeklisi, emekli bürokrat ve siyasetçilerin kıymeti harbiyeleri ve özgül ağırlıkları sıfır. Bu kesimlere yatırım yapanların şimdiye kadar kandillerine yağ damlamadı. İkinci mesele; Saray'ın başını çektiği hukuka dayalı zulüm devam ettiği sürece, yaşadığımız topraklarda darbe ve benzeri kalkışmaların önüne geçilme sansı yok. Darbelerin diktatörlere olan tutkusunu daha önce dile getirmiştik. Zulüm ile abad olanın akıbeti herkesin malumu! Vakti merhununa gelince, şu an astrolog ve falcılar bu konuda bir şey söylemiyor!
“Ütopyanı söyle, rengini ben söyleyeyim!” diye yazdığım yazının üzerinden aylar geçti. İşte bakın, Mavi Türkiye, Mavi Vatan ütopyaları Akdeniz'de bir kış bile dayanamadı. Deniz kuvvetleri'nin Türk Ordusu içinde favori olmadığı malum. Tiril tiril beyazlar giyip kadrajlara gülümsemenin ötesinde fazla bir varlıklarından bahsedilmiyor. Bu yüzden, deniz subayları emekli olduktan sonra ya şair olur ya da köşe yazarı. Daha beceriksizleri, kalitesiz program ve spikerlerin müdavim konuğu.
Libya macerasında, olmadık zamanda Akdeniz'e inen tek kullanımlık Barbaros Hayreddin mukallidleri, denize fazla açılınca geri dönemediler. Kıyıya çıkmak için birbirlerini gammazlamaktan başka çareleri kalmadı. Eğer onlar da, çıktığı haber kanallarında kendisini Libya Operasyonu'nun teorisyeni olarak takdim eden zavallıya inandılarsa, bu başlarına gelen az bile. Yahu adam, ortaokul çocuklarına sorduğu sorularla övünecek kadar akıl fukarası. Sahiplendiği operasyonda, gemiden atılan ilk malzemenin kendisi olduğunu bile anlayamadı. Aynı gemiden, Emekli Amiraller'in atıldığını da gördü.
Saray avlusuna fırlatılan içi boş 'Amiraller Mektubu', salgın ve ekonominin körüklediği yoksulluk, mağduriyet ve sessiz öfkeyi perdeleyebilir ama bu çok uzun sürmez. Millet parası ile hovardalık yapan bir iktidara ne kadar katlanır? Bekleyip göreceğiz!
Demokratik ülkelerde, sözlü, yazılı ya da sessiz protesto ile mevcut iktidara tavır almak vatandaşlığın kazanılmış haklarından sayılıyor. Paranoyak ve melankoli semptomları gösteren dikta rejimlere karşı bunların tamamı suç. Bu yüzden yeni bir şey geliştirmek şart. Asker, bürokrat ve siyasi emeklilere tavsiyemiz, ilaç reçetelerinize imza atarken dikkatli olun. Rutin dışı aldığınız C vitaminleri, darbe ya da darbeye teşebbüs olarak anlaşılabilir. Bir de, özlük haklarınızdan vazgeçecek cesaret, eyvallahsızlık ve direnciniz yoksa, o yaştan sonra dolduruşa gelip, sakın kafanızı mevziden çıkarmayın.
Kadir Gürcan