Bu popüler ve iç gıcıklayıcı soruya atlamazsak çok ayıp olacak. Sütun komşularım içinde, Saray, iktidar ve devletli ile uğraşmayı günlük egzersiz rutinleri arasına alan biri olarak, bunu bir vazife telakki ettim. “Nasıl Bir Cumhurbaşkanı?” gibi sazan ve cevapları içinde sorular ve bunun etrafında örgülenen istatistikler, kamuoyu araştırmaları ve üçüncü sınıf sokak ropörtajlarının kullanım süresi kısadır. Elimizi çabuk tutalım. Maç bittikten sonra skor ve hakem hakkında konuşma zilletine düşmeyelim.
Soruda küçük bir değişiklik yapıp, “Cumhurbaşkanı Kim Olmamalı?” şekline çevirmemize müsaade edilsin. Çünkü bu durumda, hem aktör hem de konuya derinlik ve renklilik katmanın önü açılmış oluyor. İktidar yalakaları, gelecek seçimlere beklenmedik bir oyuncu katılıverir endişesi ile tir tir titriyorlar. Ya Altılı Ganyan’da üzerine oynadıkları son atın nefesi yarışın bitirme çizgisine beş kala tükeniverirse ne olacak?
Ünvan olarak 'Cumhurbaşkanı' tabiri Saray için bir galat-ı meşhur olarak kaldı. Zira başkanlık sistemi diye tutturanlar bile, 'Başkan' tabirine bir türlü alışamadılar. Öyle ya, futbol kulübü başkanı, dernek başkanı, şoförler derneği başkanı, belediye başkanı gibi, yaygın kullanımlar Saray'da konuşlanan devletli için biraz hafif düştü. Kaldı ki hazret, kendisini Ortadoğu ve Balkanlar'ın ismi konmamış manevi makamlarına yerleştirmiş durumda. Yeni seçilecek cumhurbaşkanı bu tür boş ünvan ve makamlardan kurtulacağı için şimdiden sevinebiliriz. Bu sevinç sadece ‘cumhurbaşkanı’ seçmeye niyetli olanlar için geçerli, ona göre.
Ortada meclis yok, muhalefet dış kapının mandalı, bakanlar Saray'ın yüksek sesli korosu, iç güvenlik ve asayiş başıbozuk takımına emanet ve ülke ekonomisi evlere şenlik. Kendinizi bu havaya kaptırdığınızda şu dar çerçeveye hapsolduğunuzu hissediyorsunuz; Cumhurbaşkanı, başkan, mafya lideri ya da Ortadoğu'ya has, modası geçmiş despot ya da zorba... Bu başlıkların hepsine uyan bir görüntü ve bunlara oy verecek bir seçmen tabanı mevcut. Bu kesimi şimdiden çok ciddi bir hüzün sardı. Çünkü biri olmazsa, diğerlerinin hiçbiri söz konusu bile olmayacak. Geçtiğimiz iki on yıl içinde Saray’a bu kadar unvan yükleyince hazret, tombul ve besili Roma imparatorlarına döndü, hareket edemiyor.
Soruyu “Kim olmamalı?” diye değiştirdiğimizde hem halihazırdaki saraylı hem de bir önceki cumhurbaşkanı şıklarını eleyerek geniş bir bakış açısına kavuşuyoruz. Ülkeyi bu hale getiren iki fersude cumhurbaşkanı ile yeni bir macerada riske oynamak için akli melekelerin sıfırlanmış olması gerekir. Cevdet Paşa merhumun “Denenmişi denemek kadar budalaca bir şey olamaz!” sözünü hatırlatalım da davamızdaki tutarlılığımızdan endişe edilmesin.
Koca Osmanlı entelektüeli Cevdet Paşa yanılacak değil ya! Biz böyle düşünüyoruz düşünmesine de mevcut iktidarın fikri teorisyeni olmaya pek meraklı karta kaçmış blog yazarı, bu iki eski dostu üzerine oynamakta ölümüne ısrarlı. Arasıra yaptığı çıkışlarla son bir mürüvvet için ne kadar hırslı olduğunu gizleyemiyor. Son yirmi yıldır geçirdiği meslek ahlakı arızalarından dolayı, ciddi omurga problemi ile karşı karşıya. Yetmişi aşmış yaşına rağmen hala iktidara şirin görünmek için orta yerde yaptığı akrobatik hareketleri kendisine hem yakıştıramadım hem de ürperdim. Nedense, ileri yaşlarda sanat için (!) dökülüp saçılan içi geçmiş sanatçılar aklıma geldi. Yaşlandıkça açılıyorlar, açıldıkça daha da rezil oluyorlar. Blog yazarı geçen hafta “İktidar şapkadan tavşan çıkardı. Muhalefet afalladı.” Diyerek yine hem Saray hem de eski cumhurbaşkanına göz kırpıverdi. O iki tavşanın da ölü olduğunu o da en az bizim kadar biliyor olmalı. Eğer bunu fark etmiyorsa, durumu tahminimizden de kötü.
Eski cumhurbaşkanı ile blog yazarı arasındaki dostluğun İngiltere’deki talebelik dönemlerine dayandığı muhabbetinden sizin kadar ben de sıkıldım. Şahsi dostuk ve muhabbet ayrı, memleket kaderi gibi milyonları ilgilendiren mesele tamamıyla ayrı. Teorisyen dostunun ısrarlarına aldanan emekli cumhurbaşkanının yaptığı basın açıklamasını görünce yeni bir adaylığı kaldıracak zihni bütünlüğünün olmadığı kanaatimde ne kadar isabetli olduğumdan derin bir keyif aldım. Yazarınızın, eski cumhurbaşkanına ne kendi evinde ne de deplasmanda hiç şans vermediğini bilirsiniz. Onun üzerine oynamaktansa, eski koruma müdürü ya da eski First Laydy’nin cumhurbaşkanlığına daha liyakatli olduğunu hep söylemişimdir.
An itibariyle, Türkiye’de cumhurbaşkanı olmaması gereken üç insandan biri o emekli cumhurbaşkanı. Diğer ikisi kim? Biri halihazırdaki Saraylı. Geçen seçimde, diplomasızlığına göz yumulmuştu, bu kez, YSK bu ayrıntıyı ciddiye almalı. Üçüncüsü kim? O da, son seçimde yakaladığı rüzgarı maçın ilk beş dakikasında kaybeden zavallı eski, ana muhalefet partisi üyesi. Hangi yüz ile, muhalefet tezgahı önünde dolaşıp “Beni ortak adayınız yapın!” diyerek adaylık dileniyor, anlamak gerçekten zor. Muhalefet partilerinin denenmişi ıskartaya çıkarmayı akıl edebilecek zihni bütünlüklerinin olduğuna inanmak istiyoruz!
Üç amigoyu liste dışı bıraktıktan sonra geriye fazla bir mesele kalmıyor. Üniversite diploması olup cumhurbaşkanlığı şartlarından asgari limitleri tutturan herkese bir şans verilmesi taraftarıyız. Üniversite diploması şartı üzerinde ısrar etmek gerekiyor aksi halde, okuduğunu anlamayan, dinlediğini yanlış anlayan ya da lise kitaplarındaki paralel-tarihi evrende sıkışıp kalan zil zurna cahiller elinde ülkenin ne hale geldiğini gördük. Aynı hatayı tekrar işleyip Merhum Cevdet Paşa’nın kemiklerini de sızlatmayalım.