Bu sütunu takip edenlerin yakından bildiği gibi, devlet büyüklerimize karşı saygı da kusur etmemek için büyük bir özveri sergiliyoruz. Çoğu zaman bu ünvanları hak edip etmediklerinin bir önemi yok. Saray da dahil, mevcut iktidar ve iktidar bürokrasisinde bir tek yakınımız olmadığı gibi, istisnasız hiçbirine hissi bir yakınlık da hissetmiyoruz. Güneşimize mani olmasınlar da ne olursa olsunlar. Anlayacağınız, şahsi bir pozisyon belirlemedik. İlgi ve alakamız tamamı ile meslek çerçevesinde asılı bulunuyor.
Bir şekilde iktidara tutunan siyasi yüzlerin unutulup gitmeleri için sadece iki yol var; Ya görev süreleri dolacak ya da emr-i Hakk vaki olacak. Öyle, işi tadında bırakalım da bıktırmayalım nezaketini yakalayan bir zümre, Anadolu Coğrafyasında yetişen ürünlerden değil. Bu yüzden yıl saymak ve seçim sandığı beklemek kaderimiz olmuş. Gerçi bundan böyle seçim, sandık ve oy göreceğimiz şüpheli ama, biz yine de ipe ümit dizmekten yanayız.
Geçenlerde genç bir siyasetçinin “Sen ne işe yarıyorsun?” diye sorduğu, iktidarın koltuk değneği, milliyetçi kanat'ın yaşlı lideri soruyu üzerine alınmadı. Halbuki, epey zamandır cevabını herkesin merak ettiği gayet insani bir soru. Bir kaç gün önce, hikmet-ı vücudu anlaşılamayan bu zavallı “Veda ediyor!” manşetine o bilinen vesikalık resmi ile malzeme olunca, itiraf etmeliyim ki ne yapacağımı şaşırdım. Küllerinden tekrar inşa edilen Phonex mitolojisi ile, Asena'nın on oğlundan birinin Anadolu'ya düşmesi irrealismi arasında gittim geldim. Hatta aklıma, ABD'nin kurucusu ve en güçlü siyasi figürlerinden sayılan George Washington bile geldi. Başkanlığının ikinci devresi bitmeden koltuğu bırakıp “Eğer ben bırakmazsam, benden sonra gelenler hiç bırakmazlar!” dediği rivayet ediliyor. Aynı pozisyonun bizdeki tercümesi “Altı defa gittim, yedi defa geldim!” şeklinde olur.
Son çıkarılan af yasasından sonra “Artık iktidar olma zamanı geldi!” diyerek, iktidara diş gösteren bir muhalefet liderinin veda etmesi bütün teorilerimizin çökmesi manasına geliyor ki, buna resmen dükkan kapatma denir. Bereket versin ki bizim, öyle büyük harflerle yazılmış iddia ve meydan okumalarımız yok; “Yıkılası hanede evlad-u ıyal var!” İkinci lig siyasetin kötü oyuncularına bahse girip, istikbalimiz ile niye oynayalım ki?
“Veda Ediyor!” haberinin detayları endişelerimizin yersiz olduğunu gösterdi. Hazret, Saray'ın sosyal medya hakkındaki tehditlerinden sonra, iktidarın önemli bir sacayağı olduğunu göstermek için medya hesaplarını kapatmış. Hala Hacı Murat kullanmayı milliyetçilik yapan birinin sosyal medya hesabını dondurması ancak Türkiye'de haber değeri taşır. Biz takipçilerinden değiliz. Hayranları düşünsün. Bundan sonra Dede Korkut masal ve özdeyişlerini, eğer kapatılmaz ve engellenmezse Google'dan arayacaklar.
Siyasi hayatımızdaki bu kronik hastalık, işe yaramaz muhalefet lider ve siyasi yüzler ile sınırlı değil. Köşk'te geçirdikleri süre içinde her gün manşetleri süsleyen siyasi yüzler şimdi hiç hatırlanmıyor, hayatta olanların günlük siyasete kattıkları farklı bir tat ve teşni yok.
Bir önceki Cumhurbaşkanımız'ın hali ortada. Yedi yıllık Köşk hayatı artık hiç hatırlanmıyor. Emeklilik için yerleştirildiği mekandan, eski parti arkadaşları tarafından sökülüp atılınca da bir şey deme cesareti gösterememişti. Eski First Lady “İş başa düştü!” deyip, o günün kudretlilerini “İntifada şimdi başlıyor!” diye haykırmıştı. Ne intifada başladı, ne onur mücadelesi, ne de Cumhurbaşkanlığı'na yakışan ciddi bir tavır. O günden sonra, parti içinden çıkacağı ümit edilen aykırı seslerin hiçbiri inandırıcı olmadı. Sabık Cumhurbaşkanı, Köşk'ü boşaltırken, kendi ile birlikte çıkışı da patlatıp öyle çıkmıştı.
Eski Cumhurbaşkanı ile yakın olduğu bilinen muhafazakar yazarlardan biri uzun zamandır ortalarda yoktu. Her zaman olduğu gibi, ortalık karışınca havalar durulsun diye bekliyor diye düşünmeye başlamıştık. Bu hafta başı itibariyle yeni bir erken seçim kulisleriyle geri döndü. Tesadüf bu ya, aynı günlerde, emekli Cumhurbaşkanımızın da Türkiye'deki siyasi bunalım ile alakalı açıklama yapacağı tuttu. Yine kimseyi şaşırtamadı. Muğlak, ortaya karışık, manasız, hedefsiz ve adresi belli olmayan kısa cümleler. Müslüman-muhafazakar kesimin siyasi teorisyeni olmak için çok uğraşan yazar, eğer son beş-altı aydır, bu arkadaşını bir şeylere hazırladığını düşünüyorsa, şimdiye kadar olduğu gibi bu kez de hata etmiş. Emekleri boşuna. Adamın derdini, en yakın teorisyeni bile anlamamış.
Müşterisine, birbirinden farklı özellikleri olan kuşları tanıtan dükkan sahibi, “Efendim bu gördüğünüz sarı renkli olan Türkçe'yi pürüzsüz konuşuyor. Öbür tarafta duran mor ve kırmızı renkli olan ise, Türkçe'nin yanında İngilizce ve Almanca konuşuyor!” der. Kuş meraklısı müşteri, diğer kuşlardan ayrı bir yerde tek başına kafeste duran, tüyleri dökülmüş, başı öne eğik, her halinden perişaniyet dökülen kuşun yüksek fiyatını merak eder ve sorar; “Bu kaç dil biliyor?” Dükkan sahibi biraz şaşkın “Efendim, biz onun hiç konuştuğunu duymadık ama, bütün kuşlar ona “Üstadımız, Cumhurbaşkanımız!” diye sesleniyorlar!” diye cevap verir.
Uzun bir sükut orucundan sonra, geçtiğimiz hafta içinde yine anlaşılmaz cümleler kuran Eski Cumhurbaşkanımız fazla ciddi bulunmadı ama yine de Saray'ın kapıkulları, “Niye şimdi konuştu? Arkasında kim var? Kimlerin sözcülüğünü yapıyor?” diyerek, güya ağır gündemin dikkatlerini dağıtmaya kalkıştılar. Heyecanlanacak bir şey yok, bütün sinir uçları dumura uğrayan Eski Cumhurbaşkanı bir de konuşmayı unutmasın diye arada sırada konuşturuyorlar. Hepsi bu! Heyecan yapmayın.
Kadir Gürcan