“Liderler” diyeceğim de, kelimenin uyardığı luzumsuz ve abartılı gizemde kaybolmamak için parti başkanlarını da ifadede pek sırıtmayan “Başkan” tabirini tercih edelim. Başkan kelimesi de öyle yabana atılır bir rüzgar oluşturmuyor hani! İktidar bile kelimenin cazibesine kapılıp “Başkanlık Sistemi” diye tutturmamış mı idi? Alın size başkanlık sistemi. Değişen bir şey yok. Mevcut iktidar ve muktedirleri değil Saray’a aya çıkarsanız pek bir şey değişmeyecek. Seçmenin, denenmişi bir daha denememe gibi bir rüşd ortaya koyması ilginç bir sürpriz olabilir.
Biz her ne kadar tercihimizi başkanlık yönünde belirlesek de, geçtiğimiz haftanın konusu olan liste belirleme işleminde “Lider ve başkanların listesi!” ayrımını yapmamız kaçınılmaz. Lider karizmasının tükettiği insani kalitelere karşı, bütün dezavantajlarına rağmen parti başkanlarının demokratik normlar konusunda ısrarlı olmaları gerekiyor. Bu yüzden “Liderlerin Listesi” ile “Başkanların Listesi” ayırımı gerçekten önemli. Biri mevcut statükonun devamını diğeri yeni hal ve değişimi vadediyor.
Başkan ve liderlerin de (‘Başkan’ tabirini tercih etmemize rağmen ikilemi ifadede de ‘Lider’i de mecburen kullanma durumundayız!) insan olduğu; zaaf, tutku ve hissi takıntılarının tesirinde kalabilecekleri realitesini şuraya yazalım. Bu zaaf kadro oluşturmanın en önemli motivasyonu. İktidara talip parti başkanlarının diledikleri ekibi kurup ona göre A takımı oluşturmaları en tabii hakları. Kimse burnunun dibinde, hazzetmediği bir ekip ile yol almak, iş görmek istemez. Kendinden daha zeki, karizmatik ve günün birinde popüler bir parti yüzü haline geleceklerin, daha ötesi parti içi bir eğilimi tetikleyebilecek kabiliyetleri sistemin içinde tutabilmek ayrı bir beceri. Dolayısıyla, geçen hafta YSK’ya teslim edilen parti aday listelerini nasıl okumamız gerektiğin bir kez daha düşünmek zorundayız. Seçime muhalefet olarak girecek partilerin, mevcut iktidarın içinde kaybolduğu lider kültüne karşı demokratik tavırdan taviz vermemeleri gerekiyor.
Seçimlere yakın belirlenen listelerde, her ne kadar kanaat ve umumi eğilimlerden bahsedilse de başkanların ısrarlı talepleri önünde esnemeyecek parti içi demokrasi söz konusu değil. Parti kurucularının ya da çekirdek kadronun zorbaya dönüştüğü siyasi oluşumlarla demokrasi arasında ciddi bir doku uyuşmazlığı var. Lider hegemonyası, sıradan demokratik egzersizleri “Who is the boss?” “Patron kim?” şovuna dönüştürmekte hiç tereddüt etmiyor.
Saray şöyle dursun, iktidarın taşra teşkilatlarının mülki idarelerinin üstünde gibi davranıp yörenin asker ve subaylarını sağdan hizaya getirdikleri duyumları almadık değil. Öyle ya, madem Saray’daki lider partili ve parti teşkilatını seçiyor ve valileri belirliyor bunda ne sakınca var diye düşünmeyin. Mülki idarelerin en önemli özelliklerinden biri devlet refleksini işler kılmak ve geçici iktidarların oyuncağı olmaktan kendilerini ve devlet kurumlarını korumakta düğümleniyor. İktidarın A takımında olmayan bu zihni kaliteyi, yerel parti teşkilatlarından beklemek biraz fazla olur.
Listeye girmek ya da liste dışı kalmak halk ve vatandaşın günlük meşgaleleri arasında değil. İsimleri belirleme etrafında oluşturulan suni heyecanın bazıları için sevinç bazıları için hayal kırıklığı oluşturması gayet normal. Saray ve iktidar, garantiye aldığı isimler haricindekiler için zar atıyor. Olursa ne ala! Olmazsa taş atıp kolları yorulmayacak. Liste kimlerden oluşursa oluşsun ülke kaderinde en küçük bir katkıları olmayacağını iktidar dahil herkes biliyor.
Kaç zamandır bakanlar kurulunda yapılacak değişiklikler konuşuluyordu. Hiç kimse umursamadı. Neden? Beceri ve kabiliyet ile değil de Saray’dan kendilerine bahşedilen ulufe ile kabinede tutunanların hiç bir kıymet-i harbiyeleri ya da özgül ağırlıkları yokta ondan! Türkiye’deki günlük siyasi gelişmeleri takip eden biri olarak, mevcut bakanlardan beşini say deseniz, sayabileceğimden emin değilim.
Kaldı ki, bazılarını yakından takip edip, o halleriyle kabinede bulunmalarına akli gerekçeler aramaktan iflahı kesilenlerden biriyim. Hele biri benim için çok önemli; İçişleri Bakanı. O, Lider Listesi’nde kendisine yer bulabilecek değişmez bir örnek. Bu hali ile kabinede hala ayak sürüyor olması, Saray’ın posta, ayakçı ve değnekçilik işlerini yapıyor olmasından başka bir şey değil. Son listelemede yine üstü çizilenler arasında ama o hala çok önemli olduğunu düşünüyor. Bu kaçıncı be birader? İBB Başkanı ile girdiği bütün sürtüşmelerde asfalta yapışan bir içişleri bakanından bahsediyoruz! İBB Başkanı’nın Saray’a güçlü rakip olabileceği ihtimali karşısında o kadar bakanlık yaptıktan sonra hala dış kapının mandalı ya da kapı eşiğindeki pas pas olmaktan hiç rahatsız değil.
Saray kontrolündeki iktidar, liste belirleme işlemlerinde, bağlılık ve sadakatte kusursuz olma şartına önem veriyor. 14 Mayıs seçimini kazanmaları durumunda, belirledikleri listeler ile mevcut hallerine devam edecekler ve değişen bir şey olmayacak. Neden? Eğer bir şey yapabiliyor olsalardı, halihazırda bütün imkanlar ellerindeyken yapmış olurlardı. Demek ki piyasaya sürdükleri A takımlarının yapabildiklerinin en iyisi bu! Bakalım, Saray’ın bir sürü işe yaramaz isim ile doldurduğu milletvekili aday listeleri, birlik olup şapkadan tavşan çıkarabilecekler mi?
Bir çok açıdan zorlu geçeceğe benzeyen 14 Mayıs Seçimi’nde net olan tek şey, Saray’ın hazırladığı ve şimdiye kadar varlık gösteremeyen yüzlerden oluşan aday listesi ile yeni bir başlangıç vadeden muhalefetin belirlediği aday listelerinin yarışacak olması; Lider’in ve başkanların listesi...