Saray'dan böylesine bir gürültü gelince, Merhum Nasrettin Hoca'nın fıkrasını hatırladım. Dış dünyadan iyice izole edilmiş ve güvenliği için milyonlar harcanan o kalın duvarlar arkasından dışarıya bu kadar ses duyulduğuna göre, merdivenlerden yuvarlanan Merhum'un sarığı olmasa gerek.
Geçen haftaki yazımda az bile söylemişim. Saray güdümündeki hükümet, seksen öncesinin günlerini mum ile aratacak şartlara dönmeyi kafaya koymuş. Yeni bir ekonomik model dedikleri bu ise, işleri göründüğünden daha zor. İktidar teorisyeni, Marksist döküntü sırf bir şey söylemek için ekranlarda avaz avaz “Dolar'ı yasaklayın!” diyor. Günlük basını takip edemediği için, kırk yıl öncenin gazetelerini okuyup “Hey gidi güzel günler!” diye höykürüp, burun çekiyor olmalı. Zavallı budala! O günlerde Türkiye yetmiş sent'e muhtaç hale gelmişti. İyi de, Afganistan'ın yeni idarecileri dolar'ı zaten yasakladı. Siz yeni bir şey söylemiyorsunuz ki! Onlarca senelik siyasi tecrübe bu kadarcık mı?
Türkiye siyasetine yarım yüzyıl musallat olan o günlerin beceriksiz başbakan'ı “Ee, benzin var da biz mi içtik!” diyecek kadar işi pişkinliğe vurmuştu da cümle aleme rezil olmuştu! Altı kez gitti yedi kez geldi. Sonra emr-i hakk önüne kattı götürdü. Yetmiş sent'e muhtaç olunan günler de aynı siyasetçinin günleriydi.
Lafın gelişi seksen öncesi ekonomiye “Stok Ekonomisi” deyivermiştik. Mahalledeki bazı nüktedan dostlar “Hazret, ekonomiye de el attın!” diye kendilerince mizah yapsalar da bir hafta içinde ekonominin savrulduğu durumu görünce kavramın yerine oturduğunu itiraf etmek zorunda kaldılar. Onlara hak veriyorum. Soğuk Savaş Yılları'nın hala hissedildiği günlerde Türk İnsanı'nın kanıksadığı benzin, mazot ve tüp-gaz kuyruğu, kaçak sigara, kahve ve bilumum teknolojik malzeme kıtlığı şimdiki nesiller için tarih öncesi agitasyonlar gibi görünüyor olabilir. Yazarınız da bu tür duygu erozyonlarından oldu olası uzak durur.
Mobilya üretiminde çalışan bir yakınım “Bir haftadır sünger bulamıyoruz. Kimse elindeki malı satmak istemiyor!” diye yakındı. Üretici haklı. Elindeki malı bir hafta beklettiğinde yüzde otuz daha fazla kazanmak varken niye acele etsin? Son iki hafta içinde dolar 10'dan 13'ü gördü. Bir hafta sonra ne olacağını kimse tahmin edemiyor.
Son yüz senedir, müslüman toplumlarda marksist-romantizm derin izler bıraktı. Dolar sarsıntısından sonra alışılmış fakirlik ve çile edebiyatının ortalığı kasıp-kavurması bu yüzden. Neredeyse bir asırdır yokluk ve çileden kurtulamayan müslüman ülkeler için fakirlik alın yazısı ya da ekomomik bir kader haline dönüştü. Soğan-ekmek yiyenler mi ararsınız, doğalgaz yerine, kömür yakmaya kalkanlar mı? Yeni yapılan evlerin yüzde doksanında baca giriş-çıkışlarının olmadığını iktidar ihalelerinden semiren ve inşaat malzemelerinden çalan müteahhit beslemeler söylüyor. Doğalgaz faturalarını ödeyemezseniz, soba dumanlarını balkon pencerisinden delik açarak halletmeniz gerekecek!
Saray'ın duvarlarını döven dolar tsunamiler'i için yapacak fazla bir şey yok. Bu gün olmazsa yarın, Türkiye'ye bu ağır tecrübeleri yaşatanlar cezalarını bulacaklar. Anti-American sendromundan erken bunama evresine girenleri ciddiye almıyoruz. Bununla birlikte, aklı başında olanlara meselenin “kuru-soğan yemek ve kömür yakmak!” ucuzluğundaki hamaset yarışından daha önemli boyutları olduğunu anlatmak kaçınılmaz. Başta ilaç sanayi olmak üzere, sağlık ile alakalı teçhizatın dolar ya da euro'ya bağlı olduğunu kötü bir tecrübe ile gördük. Covid-19 salgınında, ucuz Çin aşısı ya da kelle-paça karışımı Yerli Aşı'ya mahkumiyetimiz Saray ve iktidar'ın günah hanesinde silinmez bir leke olarak asırlar boyu anlatılacak. Ülkenin kefen parasını kumara yatıranların kahraman olma şansları kalmadı. Harami'den kahraman mı olur?
Hafta başından itibaren, “Hele durun bakalım, Stok Ekonomisi'nin dini yönüne kim atlayacak?” diye bekledim ve yanılmadım. Dini derinlik ve irfanları Takvim Yaprağı seviyesini aşmayan Havuz Medyası, burnundan soluyan vatandaşın gazını almak için “Muhtekir, İhtikar ve Dindeki Yeri!” başlıklı yazılarla, Saray'a etten duvar olmakta gecikmediler. Halka aslan kesilen bu maaşlı ekip, Saray'a faizin haram olduğunu söyleyecek cesareti gösteremiyorlar. Takvim Yaprakları buna bir şey demiyor mu?
Dolar'ın fırladığı günün akşamı sokaklara çıkan halkın haklı talepleri Sarayı'ın neşesini kaçıran bir başka sebeb. BAE'den gelen misafirlerlerden merhamet dilenen Halife'nin yüz rengi ve çehre mimikleri pek iç açıcı değildi. Ya içini döktüğü BAE, Saray mahremlerini bütün dünyaya deşifre ederse? Ya da, Ortadoğu Ülkeleri BAE Emiri'nin Türkiye ziyareti dönüşünde kendisine “Hayırdır. Halife(!) Saray'ından duyulan ses ne imiş?” diye sorduklarında ne olacak? Emir'in “Yok canım, merak edecek bir şey yok! Halife'nin(!) kaftanı Saray merdivenlerinden yuvarlanmış!” cevabına kim inanır?
Türkiye demokratik normlarda kalma şansını bütünüyle yitirmezse, bugün ya da yarın ülkeyi idare edemeyenler defolup gidecekler. Bu kez siyasi mezarlığa defnedilecek mevta kombinasyonu çok ilginç olacak gibi; Halife(!), koltuk değneği milliyetçi düşünce ve demode Marksist döküntü!