Pazar günü yapılan Yenikapı mitingi, organizatör ve emeği geçenleri sevindirecek sayı ve hacme ulaştı. Bir haftadır yere göğe sığdıramadıklarından belli. Kürsüyü işgal edenlerin söylediklerinde yeni ve orijinallik aramaktansa, halkın iyi niyetlerle demokrasiye sahip çıkma samimiyeti ile yetinmekte fayda var. Taşkınlık ve yakışıksız halleri, kalabalık haleti ruhiyesine verelim.
Kalabalığın hacmi arttığı ölçüde, katılımcıların istek, beklenti, temenni ve vermek istedikleri mesajların farklılığı artacağından kürsüde söylenenlerle, insanlar arasında bir uygunluk ve rezonans yakalamak adeta imkansızdır. Umumi bir sosyal realiteyi şuraya kaydedelim; kalabalığın eline düşen değerler, anlaşılmaz, flu ve görünmez hale gelir. O yüzden her kafadan bir ses çıkar.
Olmaması gerekirdi ancak, bir şekilde Yenikapı Mitingi'ne katılmayacağını Sosyal Medyadan duyuran ünlü isimlerin bir anda hedef tahtasına çivilenmesi, mitingin “demokrasi talebi” görüntüsüne gölge düşürdü. Miting, protesto ve gösteri yürüyüşlerine katılmak kadar, katılmamanın da demokratik bir hak olduğunu hatırlatan bir aklı selim neden çıkmıyor? “Miting çok kalabalıktı!” şantajı ile her topluluğa meşruiyet kazandırmak demokrasi değil, yeni fetişizmler getirir.
Demokratik hakları kullanma veya erteleme, kişilerin kendilerine bırakılmış bir şey. “Mitinge katılmayanların haklı gerekçeleri olmalı!” diyerek aba altından deynek gösteren medya SS'lerine “Katılmama demokratik hakkımı kullanıyorum!” cevabı bir şey ifade etmez. Adı üzerinde onlar SS ve ellerindeki emirleri, kendi düşünceleri gibi pazarlıyorlar. Akletmeye vakitleri yok.
Miting heyecanı yavaş yavaş soğumaya başladığına göre, kaybeden ve sebebi vücutlarını inkar edenleri teşhis edebiliriz. Her şeyden önce miting, demokrasi adına bir kazanım olması gerekirken, ego ve kibirlere rüzgar sağlayarak, bazıları için kısa günün karına dönüştü. Kürsüdeki hamaset ile mitinge katılanlara, her şeyi yaptırabileceği hissini verenler zaten bu rüzgarı tepe tepe kullanmaktan çekinmiyorlar.
Bir türlü ne yapacağını bilemeyen siyasi muhalefetin, bir miting tecrübesinde de hiçliğe gömülmesini zikretmeye gerek var mı? “Cami ne kadar büyük olursa olsun, imam bildiğini okur!” esprisiyle, milliyetçi kanadın yitik lideri, onca kalabalık önünde, haftalık parti grup toplantıları kalitesinin bir milim ötesine geçemedi. Demokrasi, insan hakları, fikir ve düşünce özgürlüğü gibi sebebi vücudu olan kalitelerden bahsedeceğine parti içi muhalifleri OHAL hakimlerine şikayeti, tam bir tükenmişlik örneğiydi. İspiyon, şantaj ve jurnal'in onbinler önünde nasıl yapılacağını göstermek, malesef bir siyasi lidere nasip oldu.
Ya parti içi muhalifler ne durumda? Onlar da, yemini billah edip, kendilerini aklamak için uğraşıyorlar. Adam gibi bir kurultay toplayamayan parti içi muhalif figürlere hüsn-ü zan beslemekle ne kadar hata ettiğinizi anlayın!
Yenikapı Mitingi'ne katılıp, katılmama psikozuna düşen diğer muhalefet partisi lideri, Saray'a konuk olduktan sonra zaten bütün ağırlığını kaybetmişti. Fazla söze ne hacet! Meğer, lider kifayetsizliği, baştan aşağı, önce parti içi muhaliflere sonrada tepeden tırnağa herkese sirayet eden bir illet imiş. Mitingin en dikkat çeken kazanımı bu realiteyi görmek oldu.
Kalabalığın çılgın şehvetine kapılıp, muhaliflere tepeden bakma hastalığı yeni değil: Askeri başarılarıyla “Süleyman seni geçtim!” diyen hükümdarlar, “Gökyüzü yere düşecek olsa, askerlerim mızraklarıyla tutar!” kibriyle caka satan şizofrenler çoktan unutulup gitti. Taraftar ve sevenler ne kadar fanatik olursa olsunlar, ayaklarını yere ne kadar sert vururlarsa vursunlar yer kabuğunu çatlatmaya güç yetiremiyorlar.
Geniş kalabalıkların toplanma ve dağılmalarını makul çerçevede “bir şey!” saymak kabullenilebilir de, “her şey!” saymak ciddi yanılgı. Pazar günü kürsüden söylenenlerin mantiki zaaflarını dile getirecek insan kalitesi Türkiye'yi çoktan terketti. Peki, asabi çıkışlarla hedef gösterilen AB ülkeleri aynı durumda mı? Her zaman en sona saklanan “Vize meselesi olmazsa, mülteci anlaşması yatar!” kartı, AB'den “Türkiye 72 şartı yerine getirmeden, vize serbestisini konuşamayız!” cevabını gördü. Öyleyse, yeri göğü inlettiği vehmedilen Yenikapı Mitingi, AB semalarında yaprak kıpırdatmaya yetmedi.
Rusya görüşmelerinden iyi bir netice almanın sevinciyle, Türkiye'nin en yüksek makamından ispiyon ve jurnale yeni boyutlar kazandırılması vatandaşın iyi niyetlerini suistimal sayılmaz mı?
Rusya ilişkilerinin düzelmesi, Yenikapı Mitingi'ne katılan herkesin Politbüro üyeleri gibi davranmalarına meşruiyyet vermemeliydi.
Adına “Demokrasi mitingi” denilen Yenikapı gövde gösterisi, hedefinden ancak bu kadar sapabilirdi. Madem demokrasi adına bir toplanmaydı, kürsüdekilerin ağızlarında anayasa, demokratik haklar ve özgürlükler, fikir hürriyeti, adalet ve hukukun üstünlüğü gibi rafa kaldırılmış kelimeler duymamız gerekmiyor muydu?
İstediklerini alkışlatan, sevmediklerini yuhalatan maç amigoları ve şehir magandaları karmaşa ve kaosun aktörleri, demokrasinin değil. Bu kadar kayıplara rağmen hala, Yenikapı Mitingi'nin demokratik bir refleks olduğuna inanmamızı istiyorlar...
Olur!