Yeni “İslami Terör” ün Ayak Sesleri mi?

Kadir Gürcan

Kadir Gürcan

22 Ağu 2022 10:34
  • 2020 yılında bugünkü FBI Başkanı Christopher Wray verdiği bir röportajda ülke içindeki aşırı-sağcı ve marjinal grupların suç oranlarında ciddi artışın olduğunu ifade etmiş. Haziran 2019 yılında, bir derginin(Southern Poverty Law) yaptığı araştırma, nefret ve ırkçılık zemininde faaliyet gösteren 733 grup bulunduğunu tespit etmiş. Ocak 2021 tarihinde başkent Washington’a dayanan bu hareketlilik, FBI’ın yakın takibine çoktan girmişti. O gün 187 dakika olaylara sessiz kalan eski Başkan Trump, bu başıbozuk güruhun kendisini iktidarda tutacağına çok kötü inanmış olmalı. 

    Biden, başkan olduktan sonra, FBI’ın, o güne göre, bir yıl önce yaptığı bu uyarıyı ciddiye aldı. Başkanlığı’nın ilk günlerinde yaptığı açıklamada  Biden, yıllardır gündemde tutulan ve liste başı olan “İslami Terör”ün yerine iç güvenliği tehdit eden yerli teröre öncelik verdi. Başkan Biden’in dile getirilmeyen ve Afganistan’dan çıkışının temel nedenlerinden biri de işte bu idi. Cumhuriyetçi Bush’un yadigarı olan Afganistan’dan kurtulmanın vakti gelmişti.  Buna en çok kızan eski Başkan Trump ve Cumhuriyetçi kanadın aşırı-sağcı, evanjelik-dini eğilimi oldu.

    İran, teröre destek veren ülkeler arasında olmaktan pek şikayetçi değil. Siyasi başarısızlıklarını kamufle etmek için molla takımına verdiği “Ölüm fetvası” siparişleri gecikmiyor. Ülkede karaborsaya düşmeyen tek şey fetva. 1979 İran Devriminden sonra, siyasi muhalifler için çıkarılan infaz fetvalarının haddi hesabı yok. Devrime muhalefeti, dine muhalefet gibi algılamaktan aşırı zevk alan ve Kerbela’da zincir-sopa kendilerine işkence eden mazoşist takımın uslanmaya niyeti yok.

    Selman Rüsdi yıllar önce yazdığı bir kitaptan dolayı şimşekleri üzerine çekmiş, o yıllarda devrimin rüzgarına sırtlarını veren ve kendini İslam’ın hamisi gibi pazarlamaktan ölesiye zevk alan molla takımının ölüm fetvası ile şöhreti vurmuştu. Ortadoğu’lu despotlar için arada bir böyle “Herkesten daha çok müslüman!” görüntüleri vermek günlük egzersiz ve alışılmış riyakarlıklardandır. 

    İki yıl önce İranlı kumandan Süleymani’nin bir suikast sonucu öldürülmesi de İran devletinin cevabı, olayın failleri için misilleme yapılacağı şeklindeydi. İç siyaset malzemesi olduğu her tarafından dökülen bu tür icraatlara, müslüman ülke halkları dışında kimse kulak asmıyor. Süleymani’nin kanı yerde kalmasın esprisi ile düzenlenecek bir operasyon dini değil, İran’ın incinen milli onurunun bir telafisiydi. Öyle ya, Süleymani’nin bir ‘aziz’ ya da ‘ayetullah’ olduğunu kimse söylemiyor. Dini açıdan neden bu kadar önemli olsun ki? Bu yüzden sokağa dökülen genç İranlılar Süleymani’nin kan diyetini İranlı idarecilerden sormayı tercih etti. Dolayısıyle İran’ın Süleymani için ürettiği kan diyeti akim kaldı.  Aracına konulan patlayıcı ile havaya uçurulan İranlı nükleer fizikçi ise daha talihsiz. Onun için yaprak bile kıpırdamadı. Süleymani'nin ki can da, zavallı fizikçinin ki patlıcan mı?
    İşte bu noktada, Salman Rüşdi’ye yapılan suikast girişiminin zamanlaması bize biraz ilginç geldi. Hadise dünya basınında, kişisel ya da devlet onuru olmaktan çok, düşünce özgürlüğüne karşı tahammülsüzlük olarak değerlendiriliyor. Tahmin edeceğiniz gibi, fatura yine İslam’a adres edilecek ki, İran istediği de zaten bu. Zurnada peşrev aranmayacağı için, “İran ne kadar müslüman ki?” sorusunu sormak kimsenin aklına geçmiyor.

    Humeyni rejiminin İslam Dünyası’nın başına bela ettiği İslami Terör’ün tekrar dünya gündemine getirilmesi için Salman Rüşdi, şahıs, yer ve zaman açısından önümüzdeki günlerde tekrar duymaya başlayacağımız Yeni İslami Terör furyasının işaret fişeği olmaya müsait. Rüşdi’nin kitabında ele aldığı konu, İslam Tarihi kadar eski ve uzmanlarının itibar etmediği bir malzeme. Kıyamet koparanlar, hadiseden habersiz zil-zurna cahil kesimi. Olayı popüler yapan şey ne konunun orijinalliği ne de Rüşdi’nin vasatın altındaki yazarlık kalitesi. Hakkında çıkarılan ölüm fetvası ile İngiltere Kraliçesi kadar şöhret meşhur oldu.

    Rusya, Türkiye ve İran arasındaki yakınlaşma şartların zorladığı bir durum. Putin, başta Suud olmak üzere diğer Ortadoğu ülkelerini ikna etmede başarılı olamadı. Şimdiye kadarki tecrübeler, Rusya-Türkiye-İran  birlikteliğinin çok uzun vadeli olmadığı ve olamayacağı yönünde. Zira üç ülke de siyasi, ekonomik ve toplumsal çalkantılardan adeta patlamak üzere. Bununla birlikte, Ortadoğu’da İslami Terörün finansal destekçisi oldukları biliniyor. Bir kaç yıldır, bölgede nadasa çekilen terör hücrelerinin yeni bir görev ile uyarılması mümkün. Rus-Ukrayna Savaşında, Putin’in başta Kadirov olmak üzere Ortadoğu’daki bir çok sözde mücahid-lejyoneri zaten maaşa bağlamıştı.
    Putin’in Ukrayna işgalinden dolayı bin pişman olduğunu kendi oligark ve muvazzaf kumandanları söylüyor. Bu yüzden Kremlin’in dikkatleri dağıtmak için yeni yollar aradığında şüphe yok. Ortadoğu’da 2000’li yıllarda kurulan terör örgütleri daha çok ABD düşmanlığı ile motive edildi. Bu tür terör örgütlerinin dış yardım olmadan bir gün bile hayatta kalma şansları yok. Elindeki gelişmiş silahlar, ev yapımı çakar-almaz eğitim silahı değil. An itibariyle raf süreleri biten örgütler başlarındaki yarı deli liderlerle birlikte sahneden çekildiler. Bu boşluğun, yukarıda bahsettiğimiz, maaşlı mücahid lejyonerler ile doldurulması Putin’in kulağını hoş geliyor olabilir. 

    Geçtiğimiz günlerde bir taraftan Ukrayna ile görüşen Türk yetkililer diğer taraftan Putin’in maaşlı mücahidi Kadirov ile de görüşüyorlar. Bir hafta önce Saray’ın Putin ile yaptığı görüşmede, Kadirov için gayr-ı resmi bir görev düşünülmüş olabilir mi? 

    Putin kendi muhaliflerini saf dışı bırakma konusunda pervasız, gözükara ve merhametsiz.
    Gözünün üzerinde kaşın var diyen ülke içi muhalifler hapiste. Yurtdışına kaçanlar ise kendilerine düzenlenecek suiskastten tir tir titriyorlar. Son yirmi yıl içinde İngiltere ve Almanya’da Putin’in saf dışı bıraktığı oligark ve gazeteci sayısı bilinmiyor. Bu suikastlardan hiçbiri  geçtiğimiz günlerde Rüşdi’ye düzenlenen kadar tepki ve infial uyarmadı. Putin’in Ortadoğu’da kullandığı İran ve Türkiye’yi dünya çapında İslami Terörün tetikçileri haline getirmesi akla çok uzak görünmüyor. Ekonomik çalkantıdan kurtulamayan bu iki ülkenin böyle bir ihaleyi havada kapacaklarına eminiz. 

    Diğer taraftan, Biden Kabinesinin ülke içindeki radikal ve marjinal gruplara karşı başlattığı operasyonlar, eski Başkan Trump ve katı Cumhuriyetçileri zor duruma soktu. Yarı Dönem ve 2024 genel seçimleri için Trump’ın Kremlin’den gelecek böyle bir yardıma çok ihtiyacı var.
    Selman Rüsdi ihtiyarlık hastalıkları, organ yetmezliği, Covid-19 ya da herhangi bir trafik kazasında normal bir insan gibi öldüğünde hiçbirimizin haberi olmayacak. 

    22 Ağu 2022 10:34
    YAZARIN SON YAZILARI