Saray ve iktidarın performansı her geçen daha da düşüyor. Hem kumarda hem de aşkta kaybetmek artık onlar için günlüğe sıkışan periyodlar haline geldi. Asgari ücret veya karın tokluğuna aldıkları ihaleleri bitiremedikleri için, önümüzdeki altı aylık gelişme planlarında amele pazarına düşmeleri işten bile değil.
Libya krizi başladığında, yarım bıraktıkları işlerden dolayı güven kaybına uğradıklarını ve iş bulamama tehlikesinin yakın olduğunu yazmıştım. Hani o, götürü ve taşeron olarak aldıkları işler... Akdeniz'de dolaşan, ya da öyle olduğu söylenen gemilerin yakıt masrafları, günlük benzin fiyatlarına yansıyor. Saray'ın fantazi masraflarını bile halktan alıyorlar.
Her mesele gibi, Azerbaycan-Ermenistan krizine de davetsiz misafir olarak, çekirdekçi kadrosundan ahbab-çavuş laubaliliği ile giren Saray'ın iki hafta içinde kapı önüne konulmasına şaşmamak lazım. İç siyasetteki çöküntüyü unutturmak için tek çarenin dış tehdit bahanesine sığınmaktan geçtiğine çok kötü inanmışlar. İyi ama, bu dış fanteziler için savaş giderlerini karşılayacak birikiminizin olması gerekiyor. Son beş yıldır, Beytü'l-Mal'a gelen ganimetler(!) pek göz doldurmadı. Kaldı ki, devlet kasasının anahtarları da Saray'ın kontrolü altında. Bugün olmazsa yarın, devlet kasasını boşaltanlar millet önünde rezil duruma düşerler. Devlet malı bu! Şer'i Şerif, kamu mallarını “Tüyü bitmemiş Yetim Hakkı” kategorisine koymuş, unutmayın!
Siz siz olun, başkalarının gaza getirip üzerinize giydirmeye çalışacakları, cübbe, kaftan, kavuk, taç, takke gibi egoları gıcıklayan simge ve sembollerin cazibesine aldanmayın. Saray'ın her gün birini denediği bu semboller artık espri olarak bile kullanılmıyor. Başkanlık çöktü. Hilafet sizlere ömür. Osmanlı Ruhu evlere şenlik! Saray, İç Avlu ve Saray Soytarıları bile artık eskisi kadar neşeli değiller.
Türkiye'nin Rusya karşısındaki acziyeti artık gizlenmiyor. Devlet Başkanı Putin'in Azerbaycan-Ermenistan krizi ile alakalı olarak “Romantik bir bağlılığımız yok. Önemli olan, devlet ve vatandaşın çıkarlarıdır!” açıklaması, bilinen bir gerçeğin, Türkiye'ye bir kez daha hatırlatılmasıydı. Anlaşılan o ki Rusya, Saray'ın kendisini yanlış anladığını fark etti ya da ilişkilerde yeni bir döneme girildi. Siyasi ilişkilere yön veren Rusya olduğu için, başlayıp bitirmek de ona ait.
Son yüzyılda Rusya'nın, Ortadoğu ülkeleri içinde romantizm yaşamadığı ülke kalmadı. Suud ve Ürdün dışında, Marksist ve Sosyalist akımdan etkilenmeyen neredeyse hiç ülke yok. Mısır, Afganistan, Irak, İran, eğer Filistin'i de devlet yerine koyacaksanız, Filistin ve diğerleri. Oryantalist Bernard Lewis, istisnasız bütün Ortadoğu ülkeleri için trajedi ile biten bu romantizmi, Rusya'nın coğrafi yakınlığına bağlıyor. Yani Ortadoğu'nun durumu, mahallenin hovarda delikanlısına gönül bağlayan aklını bozmuş kız kurularını andırıyor. Putin Türkiye'ye usulüne uygun olarak “Kendinizi kandırmayın! Siz Kremlin'e misafir olan ilk 'kuma' değilsiniz!” demek istiyor ama, Saray'ın içine düştüğü durum bu realiteyi kabullenecek akli melekelere sahip değil.
Saray ve iktidar, Rusya'nın nükleer santral vaadi için, bütün rezilliğe katlanmaya niyetli. Sadece Putin mi, Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov “Rusya hiçbir zaman Türkiye'nin stratejik ortağımız olduğunu söylemedi!” açıklaması ile, kafalardaki karışıklığı izah etmeye çalıştı. Azerbaycan ve Ermenistan da, Türkiye'nin görüşmelere dahil olmaması konusunda anlaşmış durumdalar. Ne yani, şimdi Saray ve iktidar Suriye, Libya ve en son Azerbaycan-Ermenistan kriz toplarına boşuna mı girmiş oldu?
Putin'li Rusya, Soğuk Savaş dönemindeki Sovyet Sosyalist refleksleri tekrar diriltmek için uğraşıyor. Büyük bir coğrafyada sınırsız yeraltı zenginlikleri ile dünya için vazgeçilmez olduğunun farkında olan Ruslar, bu zenginliği despot idarelerin kaçınılmaz kaderi, oligark ve memnun bir zümreye peşkeş çektiği için, vatandaşa yansıyan refah oldukça sınırlı. Tekrar diriltilmeye çalışılan Doğu Bloku, her gün gelişen haberleşme trafiği ile beklediği sertlikte kıvam yakalayamadı. Rusya, sadece doğalgaz rezervini değil, muhtemel bir toplumsal patlama için biriken öfkeyi de hesap etmeli. Rus Devletinin, dış ülkelere görev icabı gönderdiği Rus bürokrat ve diplomatlar, gittikleri ülkelere sığınmak ve tekrar geriye dönmemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Putin'in Orta Asya'da ihya etmeye çalıştığı yeni Sovyet Sosyalist Ruhu, bizde konuşulan Çin işi Osmanlı Ruhu gibi bir şey. Hırslı Putin, Gorbaçov ile dağılan Sovyet Rusya'yı tekrar bir araya getirmek için çaba sarf ediyor. Belarus, Kırgızistan ve Azerbaycan-Ermenistan'da meydana gelen suni çatışmalar rastlantı değil. Önümüzdeki günlerde Orta Asya'nın başka ülkelerinde benzer siyasi krizlerin başlatılıp, Putin tarafından nasıl tamir edildiğine şahit olabiliriz. Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan bu krizler için muhtemel adaylar arasında. Aklınızda bulunsun!
Hırslı Putin, Türkiye olan ilişkilerinin Saray'ın ömrü ile sınırlı olduğunu çok iyi biliyor. Türk Halkı, en az İran kadar Rusya ile de mesafeli durmayı tercih eder. Putin, kendisini kaptırdığı Rusya Ruhu'nun yedeğine, aklını Osmanlı Ruhu ile bozmuş birilerini alır mı dersiniz? Hiç zannetmem! Türkiye'nin Ortadoğu'daki sıradan bir kuma'dan ne farkı var.? Halihazırda Rusya, Suriye ile daha ciddi ilişkiler içinde!
Ne zaman aklıma 'Kuma' fikri düşse, Nasreddin Hoca'nın geç yaşlarda yaptığı ikinci evliliği gelir. Hazret bir gün, iki eşi ile beraber bir yolculuğa çıkarlar. Aile bir ırmağın kenarına gelip, karşıya geçecekleri zaman, kıdemli eski eş Hoca'nın kulağına eğilip “Efendi, ilk önce hangimizi sırtına alıp karşı tarafa geçireceksin bakalım?” diye sorar. Hazret durumun nezaketi ile bir eski eşine bir de daha aileye yeni dahil olan, çiçeği burnunda diğer eşi iyice süzdükten sonra, eski eşinin kulağına eğilip “Hanım, sen yüzme biliyordun değil mi?” diye fısıldar.
Bizimki de laf mı? Libya'ya deniz seferi düzenleyen ve iki ay içerisinde koca Akdeniz'i Türk Gölü haline getiren Saray ve İktidar yüzme bilmezler mi? Ben yüzme bilmiyorum da, herkesi kendim gibi zannediyorum! Ne yapayım?
Kadir Gürcan