Türkiye’de cemaati bitirdiğini düşünen devlet aklı, bugünlerde yeniden bir dirilişin olup olmayacağını sorguluyor. O halde en çok korkulan da bu. Yani yerde baygın halde yatan boksörün yeniden ayağa kalkıp kalkamayacağı sorusu.
Hayatta kalma dürtüsü insanlarda ve toplumlarda normal zamanda görülmeyen bir enerjiyi ortaya çıkarır. Tarih kitaplarının bize anlattığı haliyle bu tür bir gerilime Seyit Onbaşı’nın hikayesinden aşinayız. Çanakkale Boğazını geçmek üzere olan Ocean zırhlısını görünce payitahtın yıkılacağı algısına kapılan Seyit Onbaşı, o esnada yerde duran 215 kiloluk mermiyi sırtlanır, topun ağzına sürer ve gemiyi batırır. Efsaneye göre o mermiyi daha sonra 4 kişi birlikte kaldıramaz.
Her şeye sıfırdan başlama inancı ve azmi de normalde birkaç yıl sürecek yolu birkaç ayda katetmeye vesile olur. İkinci Dünya Savaşı sonrası sıfırlanan Almanya ve Japonya’nın verdiği mücadele ile kısa süre içinde geldikleri nokta ortada.
Benzer şekilde azınlık psikolojisi ve dışlanmışlık duyguları da grup içinde kenetlenmeyi sağlar. Günün sonunda birlikten kuvvet doğar ve bundan herkes istifade eder. Soykırıma maruz kalan ve dünyanın dört bir tarafına yayılan Yahudi topluluğunun gittikleri ülkelerde nasıl ortak hareket ettikleri ve yükseldikleri bir model olarak önümüzde duruyor.
90’lı yıllardan bu yana cemaati gözüne kestirdiği anlaşılan ve plan üstüne plan yaparak bugüne kadar kovalayan derin devletin bu işin peşini bırakacağını düşünmek naiflik olur. Cemaati yok etme meselesinde bu kadar yol katetmişken ideolojisine ve saltanatına tehdit gördüğü bir topluluğun nefesini kesmek devleti ele geçiren mafya örgütlenmesinin halen birinci önceliği. Cemaati Türkiye’de şeytanlaştırmayı başaran yapının ona yurtdışında da benzer bir tuzak kurmak için 40 yıldır plan yapmadığı ne malum? 15 Temmuz sonrası oluşan sisli havanın yardımıyla cemaati moleküllerine kadar bölmek, parçalamak ve ayrıştırmak için profesyonelce planlar yapıldığı ve hatta uygulamaya geçildiği çıplak gözle görülebilir. Cemaat içine yerleştirdiği adamlarını onlarca yıldır işleten derin devletin halen bünye içinde eleman istihdam etmediğine ihtimal veremiyorum.
Türkiye’de yapımı devam eden onlarca cezaevi inşaatı bize bir şeyler ifade etmeli. Mafya babaları, hırsızlar ve tecavüzcüler af kapsamında salıverilirken Gülen cemaati ile iltisaklı olduğu düşünülen mahkumlar ceza infaz süreleri dolmasına rağmen çıkartılmıyor. Üstüne yeni inşaatlar yapılmaya ve kapasite artırılmaya devam ediyorsa bir düşündükleri var demektir.
Zaman hızlı geçiyor. Dershanelerin kapatılması olayına başlangıç noktası dersek Türkiye’de cemaati bitirmeye yönelik somut baskılar zuhur edeli 10 yılı aşkın süre geçti. 15 Temmuz gibi cemaatin üzerine yapışıp kalan trajik ve travmatik bir hadisenin etkileri halen devam ediyor. Son on yılda cemaat ringde zayıf düşen boksör gibi darbe üstüne darbe aldı. Düşene vurma konusunda etik kaygılar gütmeyen toplum ise ‘ama siz de şöyle..’ diyerek zulme destek olmaktan ve lince iştirak etmekten büyük keyif alıyor.
Türkiye’yi terketmek zorunda kalan ve travmayı atlatan bireyler gittikleri ülkelerde yeniden stabil bir hayata kavuşmaya başladı. Büyük ölçüde işlevini kaybeden Hizmet kurumları ise kendileri günün şartlarına göre yeniden yapılandırmaya çalışıyor. Medyada popüler olan ‘kim suçlu’ ve ‘özeleştiri’ polemiklerini izleyen gençler umutsuzluğa kapılmak yerine yeni bir filiz vermeye oldukça meyilli.
Öldürmeyen darbe güçlendirir derler. Bu söz hamasi bir söylem değil. Alttan gelen dip dalganın sesi. Hocaefendi 70’li yıllarda bu işi gençlerle başlattı. Yıl 2021. Hizmette bayrağı devralacak günümüz gençlerindeki aşkı, heyecanı ve dinamizmini görünce bu işin henüz bitmediği anlaşılıyor. Bedeli ağır olsa bile Türkiye’nin puslu ve kasvetli ortamından sıyrılan Hizmet Hareketi, kendisine kucak açan demokratik ülkelerde daha sağlıklı bir hizmet zeminine kavuştu.
Filmlerde iyi karakter ringde bolca dayak yer ve kötü adam göğsünde davul çalarak tribünlere gövde gösterisi yapar. Kendinden ümit kesildiği anda, o son turda bişeyler olur. Hatıralar canlanır, film geriye sarar ve umutsuz halde maçın bitmesini bekleyen başrol oyuncusu bir anda kim olduğunu hatırlar. Adeta kaportası dağılan, eksozundan kara dumanlar çıkan filmin kahramanı o esnada yerden doğrulur. Gelen hamleleri savurur ve düşmanı bir kaç vuruşta yere serer.
Hayatta kalma dürtüsü, normal zamanda görülmeyen bir enerjiyi ortaya çıkarır. O vakit, yeni dönemin ruhunu okuyan ve insiyatif alacak gençler ile kendine vazife çıkartıp yerdeki gülleyi sırtlanacak Seyit Onbaşı’lara çok iş düşüyor.