Tarihin seyrinde maalesef kendi rönesansımız için karşımıza çıkan çok fırsatları heba ettik. İnsanlığın İftihar Tablosu ve Nizamiye Medeniyetini istisna tutacak olursak bütün insanlık çapında bir rönesansa, alemşümul bir medeniyet muallimliğine muvaffak olamadık. Kısmen başarılı dönemlerimiz olsa da devamı gel(e)medi veya bireysel boyutta kaldı.
7. Yüzyıldan 16. Yüzyıla kadar dünya çapında etki edecek hatırı sayılır ilerlemeler, inşa hareketleri oldu. İbn-i Arabi, El-Kindi, İmam Gazali, Mevlâna, Ebu Hanife, Râzi, Taftazani, ibn-i Sina, Biruni, Harizmi, İbn-i Haldun, Itri, Dede Efendi, Hafız-ı Şirazi, Mimar Sinan gibi dev kametler Batı'da ve evrensel çapta ciddi bir ekol oldular, tarihin akışına hükmettiler. Ama 18.ve 19. yüzyıl artık bizim dünyamız adına Batı'nın gözünde Doğu’nun itibar kaybettiği, hükümsüzleştiği, geri kalmalarıyla görünür olduğu, idealsizleştiği dönemler olarak tarihe kaydoldu. Batı’daki Sanayi İnkılâbı’ndan bugüne ilim ve modernleşmede bizim dünyamızda geri kaldık, şoklar yaşadık. İlmi taklitçilik, modernizmi ise serserilik olarak ele aldık. 20. Yüzyıl da siyasetin kirli oyunları ve fitnenin hayasız yüzü ile Doğu zelil oldu ve kana bulandı.
Üçüncü bir rönesans olacaksa öncelikle hamasete, uçar kaçar duygu ve düşünce biçimine karşı olmalı, mantık ve rasyonalite zemininde boy atıp gelişebilir. Vahiy ile aydınlanan bir akla dayanmalı, ilhama, hikmete açık olmalı. Varoluşçuların veya bizdeki laik Kemalist elitlerin olduğu gibi dine ve vahye tamamen kapalı, sadece maddeci, pozitivist bir bakış açısına sahip olmamalı, zira sadece madde ile manaya varılması düşünülemez tıpkı sadece mana ile maddeye, gerçek ilme ulaşılamayacağı gibi.
Mantık emniyet telkin etmeli. Kendimiz olabilmenin, tarihi köklerimizin, mana köklerimizin inkârına gitmeden, geçmişimizle geleceğe yürüyebilmeliyiz. Kendimiz olmanın istikrarı ve hakikat aşkının konforu içinde geleceğe yürünebilir. Sanatımız, estetiğimiz ve felsefemizin derinliği, estetiği, inceliği önemli bir yol kılavuzudur. Levsiyatın kirlerinden arınmadan, maddenin ağır yükünden kurtulmadan manâya, içte ve de dışta dirilişe ermek imkânsızdır. Ruhları felç olanların ahlâkilikten bahsetmesi düşünülemez.
Aydınlanmanın yolu önce yaşama, bildiklerini kendinle özleştirme sonra da insanlık için bitmek bilmeyen bir gayretin ve cehdin içine girmekle mümkündür. Ancak özünde hakikate erenler, beklenen rönesansımıza, insanlık bayramına bir kez daha rehberlik edebilirler. Evrenselliğe giden yol evreni, varlığı, insanı hallaç eden ve Rabbe giden yolları devamlı keşfetmekle mümkün olacaktır. Yeni fikirler, innavasyonlar, teknoloji insanın ahlâkiliği ve özüne inşa edilirse ihyaya, medeniyete, rönesansa dönüşecektir yoksa teknoloji ve bilim evreninde yitikler, pusulasızlar olarak tarihin çöplüğüne atılan talihsizler oluruz.
Yüksek gayelere talip olan insanlar alışkanlıklarının ve konfor alanının kölesi olmaktan kurtulamadıkça hedeflerine yürüyemezler. Batı'nın dirilişi dinin köhne ve skolastik yapısına savaş açtıktan sonra, hürriyet ve fikir özgürlüğü için canlarını verince gerçekleşmiştir. Islahat düşüncesi ancak yenilenen ruhların özüne sadık kalması, vahyi doğru bir şekilde günümüzün şartlarına göre yorumlayabilmesi ile mümkündür. Hayatın her alanında; sanat, estetik, tasavvuf, şehircilik, muhasebe, metaverse, evrensel metafizik vb gibi insana dokunan tüm konular yeniden yorumlanmalı akıl, din, varlık ve ilimle yeni yeni ufuklara ulaşmak için insanüstü gayretler ortaya koyulabilmelidir.
İnsanlık olarak üçüncü rönesansımıza girdiğimizi düşünüyorum. Başdöndüren bir hızla gelişen teknoloji, manâya olan çok derin ve şiddetli ihtiyaç, kaosların ve buhranların içinde kıvranan ve çıkış yolları arayan insanlık, hadiselerin bizleri zorla itmiş olduğu yeni dünyalar, zorba ve otokratların dünyayı cehenneme çevirme iştihaları bize yeni bir doğumun eşiğinde olduğumuzu gösteriyor. Bu rönesans bütün bir insanlığın ortak katkısı ile hayatın her alanında gerçekleşecek bir insanlık bayramı olacaktır. Tarihin en karanlık dönemlerinde hep İbrahimi olan, Hanif olanlar, gemiye binen salihler olagelmiştir. En karanlık dönemlerin bile aydınlık çehreleri hep var olmuştur. Çoklarının ümidini yitirdiği yerlerde, durun ey kalabalıklar burası çıkmaz sokak diyen irade kahramanları, aklın ve kalbin gerçek hükmedicileri sayesinde insanlık krizleri çözülmüştür. İnsanlık böylelerine çok şeyler borçludur.
Harari’nin deyimiyle Homo Deus’un yolculuğu devam ediyor. 21. Yüzyıl uzay çağı, metaverse çağı olarak yepyeni boyutları ile bize kendini sunuyor. Bizler de bugüne dek edindiğimiz kazanımları, 170 ülkede insana, hayata, eğitime dokunmuş global ölçekte bir Hizmet Hareketi olarak, hadiselerin çehresi karanlık, girift ve acımasız yönüne aceleciliğimizle takılıp kalmazsak, geleceğin aydınlık dünyasında yerimizi alabileceğimize olan inancımı ve argümanlarımı koruyorum.