Kültür dünyamızın münevverleri serisi 14 olarak devam ediyorum. Bu seriyi yazmamdaki sebep tabii ki akademik bir arşiv olması değil. Zaten köşe yazıları bu tür çalışmaların yeri de değil. Özellikle yakın tarihimizde anlam ve mazi paydaşlığı yaptığımızı düşündüğüm münevverlerin hayatlarından günümüze bazı kesitler aktarma ve çıkış yollarına kapı aralamak. Aynı derdi ve coğrafyayı paylaşmadıklarımızdan bulacağımız çözümlerin bize tam derman olacağını düşünmüyorum. Bu yönüyle yeni kuşaklara bir aşinalık sinyali göndermek, hem kültür dünyamızın münevverlerine küçük de olsa vefa göstermek, hem de yaşamakta olduğumuz tecrübelerle okumak için, bir kez daha bu münevverlerin yazdıklarına, yaşadıklarına dikkat çekmek istiyorum.
Yahya Kemal deyince zihnime, yıkılış yıllarımızı en iyi resmeden şairimiz olmasıyla beraber milli ve mana değerlerimizi tüm aleyhte çalışmalara rağmen yansıtabilen, ender tarihi şahsiyetlerden birisi olması geliyor. Eski Şiirin Rüzgarıyla kitabı ise adeta Şeyh Galip’in divanının devamı harikalığındadır. Fethullah Gülen'in ruh dünyasına ve edebiyatına, şiirine herhalde en çok tesir eden şairlerin başında geliyordur. Birinci Dünya Savaşı ile beraber kocaman bir devletin çöküşüne şahit olmuştur. Kimsesizliği, geçiş dönemi sancılarını, sürgünleri iliklerine kadar yaşamıştır.
Fransa günlerinde modern Fransız şiiri ile tanışmıştır. Dokuz yıl kaldığı Fransa’dan, Beşir Ayvazoğlu’nun kitabına adını verdiği ‘Eve Dönen Adam" olmuştur. Ama Jön Türk çağdaşları gibi köksüzleşme, reddi miras şeklinde dönmemiştir, tam tersine kendi milli ruh ve mana köklerine, mazisine sahip çıkma duygusu çok aşkın, engin tezahür etmiştir. Batı'yı iyi etüt etmiştir. Ama değişimin, özünü ve mazini inkar ederek olmayacağı gerçeğini görmüştür. Hayatını ilmek ilmek bu dantela üzerine örgülemiştir. Modern Türk şiirinin doğuşunda etkin bir rol oynadı. Üstlendiği önemli rollerden biri de, 1923 öncesinin yok sayıldığı bir devirde etkili, fakat kavgacı olmayan bir muhalefetle kültürde sürekliliğin önemini vurgulamak olmuştu. Türk tarihinin ve kültürünün bir özeti olarak gördüğü İstanbul'da odaklanan şiiri ve düşüncesi, Osmanlı kültürüyle Cumhuriyet devrinde inşa edilmek istenen kültür arasında köprüler kurarak kimlik krizini aşmaya çalışanlar için sağlam bir referans olmuştur.
Yahya Kemal Beyatlı 2 Aralık 1884’de Üsküp'de doğdu. Asıl ismi Ahmed Agah'tır. Annesi, ünlü divan şairi Leskofçalı Galip’in yeğeni Nakiye Hanım; babası eski icra memuru dönemin belediye başkanı İbrahim Naci Bey'dir. Hiç evlenmedi. 1904 yılında Sorbonne Üniversitesi'nde siyaset bilimi bölümüne kaydoldu. Okulda ders veren tarihçi Albert Sorel’den etkilendi. 9 yıl Paris hayatı kendini yeniden keşfetmesine ve özüne yönelmesine neden oldu. Fransa yılları, Jön Türkler'in çoğunluğunda özden uzaklaşmaya , Yahya Kemal'de ise kendi anlam köklerine ve rönesansına hizmet etti. 1913 yılında İstanbul'a döndü. Darüşşafaka Lisesi'nde tarih ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Ahmet Hamdi Tanpınar burada öğrencisi oldu ve dostlukları bir ömür boyunca devam etti. Mondros Mütarekesi’nin ardından gençleri etrafında toplayarak Dergâh adlı bir dergi kurdu. Dergi kadrosunda Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Ahmet Kutsi Tecer, Abdülhak Şinasi Hisar gibi isimler yer aldı, yazılarla Anadolu’da devam eden Milli Mücadele’ye destek verdi. 1926’da Varşova’ya elçi olarak atandı. 1930’da Lizbon büyükelçisi olarak Portekiz’e gitti. İspanya orta elçiliği görevi de kendisine verildi. Madrid’de görev yapan ikinci edebiyatçı sefir oldu. 1934’de Yozgat Milletvekili , 1947’de Pakistan Büyükelçisi oldu ve 1949’da yurda dönüş yaptı. Cerrahpaşa Hastahanesi’nde 1 Kasım 1958’de ruhunun ufkuna yürüdü. Mezarı Rumelihisarı Kabristanı’ndadır.
Yahya Kemal Beyatlı'nın ismine İstanbul’da kurulan Yahya Kemal Enstitüsü tarafından “Yahya Kemal Külliyatı” adını taşıyan on üç kitabı vefatının ardından basılmıştır. Arkadaşı Nihat Sami Banarlı'nın bu konuda vefası ve emekleri çok değerlidir. Eserlerinden bazılarına kısaca değinirsek; 1961’de neşredilen “Kendi Gök Kubbemiz”, kitabındaki şiirler, kitabın ismini aldığı “Kendi Gök Kubbemiz”, “Yol Düşüncesi” ve “Vuslat” başlıkları altında üç grupta toplanmıştır. Kendi Gök Kubbemiz şairin mazide seyahat ettiği ve okurları zaman tünelinde yolculuğa çıkardığı muhteşem bir eserdir.
Eski Şiirin Rüzgârıyle (1962). Divan şiirini XX. yüzyılda da yaşatma düşüncesiyle hem şekil hem yapı hem de muhteva bakımından tamamen klasik tarzda yazılan şiirlerin toplandığı kitaptır. Bu şiirler “Selimnâme”, “Gazeller”, “Şarkılar”, “İthaf” ve “Kıt‘alar-Beyitler” başlıkları altında beş bölümden meydana gelir.
Aziz İstanbul (1964). Yahya Kemal’in, Osmanlı-Türk kültür ve medeniyetinin en güzel ve en anlamlı âbidelerinin bulunduğu İstanbul hakkında çeşitli tarihlerde kaleme aldığı yazılardan meydana gelmektedir.
Süleymaniye’de Bayram Sabahı, sabaha kadar heyecandan uyuyamadığı ve göz yaşları içerisinde duygularını çok coşkun ve lirik ifade ettiği bir baş yapıttır. Nihat Sami Banarlı ve Münir Nurettin Selçuk ise iki kadim dostudur. Musikimize Dönülmez Akşamın Ufku, Sessiz Gemi gibi harika güfteler hediye etmiştir.
Yahya Kemal Beyatlı şiirin ve edebiyatın gücü ile geleneği inkar etmeden, anlam köklerimizde var olan kaynaklarla ve modern düşünce ile yepyeni bir kimlik ve dünya inşa edilebileceğini bize gösteren müstesna bir aydınımızdır. Ruhun şad olsun!
Eylül Sonu
Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.
Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...
İçtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık...
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!
Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.
Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.
Yahya Kemal Beyatlı