Sevgili gazeteci dostum Mehmet’e, şimdi Mehmetler zindanda biz uzaktayız. Ama değişen bir şey yok, zindan yine iki hece…
Sevgili dostum, sen zindandasın, ben ise senin gibi dostların esaretini ruhumda yaşıyorum. Özgürlüğümüz olsa da ruhlarımız esir, hep bir şeylerimiz eksik, en tatlı anlarda bile hayalime senin gibi sevdiğim dostlar geliyor, bir hüzün bulutu kaplıyor... Bir yanımız hep eksik anlayacağın.
Sevgili dostum aslında yapageldiğimiz işlerde bir değişim yok! Yine insanlara faydalı olacak işlerle meşgulüz; Birçok ülkede iftarlarda bir araya geliyoruz, dualar ediyoruz, muhabbet meclislerimizde okunası kitaplarımızı okuyoruz, ortak insanlık projeleri üretiyoruz. Örneğin 30 Nisan'da Respect Graduate School bünyesinde Göç ve Hizmet Mensupları’nın Sorumlulukları isimli bir divanımız olacak. İnsan hakları ihlallerini, susturulan on binlerce insanı, senin gibilerin hikayelerini anlatıyor “Geciken Adalet Adalet Değildir “isimli kitabım, AST tarafından Amazon’da yayınlandı.
Muavenet diyoruz bugünlerde mağdur edilmiş kardeşlerimize yardımına koşmanın adına. Elimizden geldiğince muavenet ediyoruz vefalı kalabilme adına... Depremde ciddi yardım kampanyaları düzenlendi ve yaralar sarılmaya koşuldu. Mevla tekrar yaşatmasın bize bu acıları.
Yeni yeni belgeseller çekiliyor, Mavi Otobüs'ten sonra, Sarı Sıcak belgeseli, altı yargı mensubunun sadece Türkiye’ye mahsus, absürt ve trajik hikayelerini anlatıyor, en son yarım milyona yaklaşmıştı izlenme sayısı. Kermesler, yardım kampanyaları, kamplar, açılım ve dostluk programları hiç durmadan devam ediyor.
Yayıncılıkta çok başarılı medya ve sosyal medya platformları var. YouTube kanalları ile milyonlarca insana ulaşılıyor. Yeni yeni medya platformları kuruldu hem artık eskisi gibi dev binalara, teknik cihazlara, yüzlerce çalışana da gerek yok, bir led ışıklı tripod, bir mikrofon, bir kamera yetiyor. Fikirlerin seyahati ışık hızını geçti, ama cehalet ve önyargıyı kıracak bir teknoloji henüz icat edilmedi.
Yüz bin takipli hesapları olan gazeteciler, hiciv ustaları, iş insanları var, bakıyorum da neredeyse çoğunluğunun derdi aynı; Türkiye’de cezaevlerinde bulunan, mağdur edilen sizlerin derdini çözmek, ülkeye uluslararası hukuk ve gerçek demokrasinin gelmesi için mücadele etmek.
Avrupa ve Amerika’da ciddi adalet arayışı çalışmaları var. Önemli merkezlerin hepsinde insan hakları dernekleri kuruldu. Arkadaşlar canla başla bu mağduriyet ve hak ihlallerini kayıt altına alıp, ilgili mercilere duyuruyorlar. Başka topluluklar bu keyfilik ve hukuksuzlukları yaşamasın diye bir dantela gibi ince ince işleniyor yaşananlar.
Bayram geleli çok olmadı bizim buralara, ama ne diyeyim yine gurbet içimizde, yine bir burukluk var. Kim bilir sen ne haldesin? Nicesin? Halbuki ne hayallerimiz, projelerimiz vardı seninle... Menhus bir el hepsini bıçak gibi kesti! kestiği günden beri de ülke ve milletimiz musibetlerden, kinden, nefretten, bereketsizlikten, sevgisizlikten, kaostan bir türlü kurtulamıyor.
Hep bir ötekileştirme, hep bir nefret, hep suçlu arama, hep servetine servet katma, hep ahlaksızca ve hayasızca davranışlar ve hayasızca saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Olanlardan ders alınmıyor. Senin gibi namuslu ve dürüst gazetecilerin ve on binlerce namuslu insanın ahını ney gibi dinliyor zalimler topluluğu ve buna seyirci kalan kalpsizler...
Her ne kadar sana yazıyor olsam da aslında zihnimdeki dev ekranda seninle aynı kaderi paylaşan masumiyet ve mağduriyeti paylaşan mefkûre insanları ile dertleşmek benimkisi...
Biz de ümitsizlik olmaz! Ümidimiz inancımızdan, biz biliyoruz ki ümidini yitirenler, zalim despotların acımasız gücüne kendini teslim ederler. Hakikatin öyle bir yüzü var ki, hiçbir yalanda o tesir yok, ortaya çıktığında güneş gibi tüm sahtelikleri, tüm yalanları yakacaktır, hiç şüphen olmasın!
Çok şeyler yazılabilir ama ben yine seninle, bazen Pierre Loti’de, bazen Sultanahmet'de, bazen Sahaflar'da, bazen de Üsküdar'da oturup dertleştiğimiz gibi, kalpten kalbe konuştuğumuz gibi diyeyim;
Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
(Bazıları bu mısraları romantik ve epik bulacak ama sen beni anlarsın, biliyorum...)