Allah (cc), akla kapıyı açıp irâdeyi insanın elinden almamıştır. Maddi-mânevî, melekî ve hayvanî duygularla mücehhez kılınan insan, bu dünyâda imtihana tâbî tutulmaktadır. Bu imtihanı başarmak, mânânın maddeye galebesi; îmânın, ahlâkın ve fazîletin nefs-i emmâreye karşı üstünlüğüne bağlıdır.
Günümüzde maalesef insanlığın büyük çoğunluğu, ölümle sona erecek dünyânın rahat ve lezzetlerini, nefsin arzu ve taleplerini; âhirete, Allah’ın rızâsına tercih etmekte, nefsin kölesi, şeytanın esiri olma durumuna düşmektedirler.
Dünyâda insana emânet edilen paha biçilmez değerde olan maddî-mânevî nîmetler, meccânen verildiği halde, onları ikram edenin hatırlanmaması, hakîki nîmet ve mülk sâhibi Allah’a karşı nankörce bir muâmeledir.
İnfitar sûresi 6,7 ve 8. âyetlerde Rabbimiz, “Ey insan, nedir seni o kerim Rabbin hakkında aldatan? O değil mi seni yaratan, bütün vücut sistemini düzenleyen, sana dengeli bir hilkat veren ve seni dilediği bir sûrette terkib eden?” buyurmaktadır.
İnsanı böylesine mükemmel yaratan, hilkatteki güzelliklerini hatırlatan ve kulunu şefkatle îkaz eden Allah (cc), kulunu affetmek için ona büyük fırsatlar tanıdığını ve nîmetlerini kesmeden sonsuz ikramlarda bulunduğunu görmekteyiz.
Bu fırsatlardan birisi de, Şâban ayının on beşinci gecesi olan ‘BERÂT GECESİ’ dir. Bu gece; hür olmanın, vicdânen mutluluğa ermenin, günah tuzaklarından kurtulmanın vesîlesidir. Bu gece, kulların bir yıllık hayatlarının (iradeleri hesâba katılarak) plan ve projesi yapılır ve melekler tarafından kayda geçirilir. (Taberî)
Mâide sûresi 35.âyette merhamet-i Sonsuz Rabb-ül âlemin (cc), “Ey iman edenler! Allah’ın hukûkunu gözetin, O’nun hukûkunu ihlâl etmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesîle arayın ve O’nun yolunda mücâhede edin ki, korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşasınız’ buyurmaktadır.
Berât gecesi, Allah’a yaklaşmanın, günahlardan arınmanın, haramlardan kurtulmanın, kalbimizle Allah arasındaki engelleri bertaraf etmenin en güzel bir vesîlesidir. Kullara kurtuluş fermanlarının, mağfiretleri adına fırsatların verildiği, umumî bir af ve ikram gecesidir.
Dünyânın, husûsiyle âlem-i İslâm’ın bir çok yerinde insanlar, bilhassa ehl-i îman; mağdur, mazlum, mahkum, zillet ve sefâlet içinde yaşamaktadırlar. Böyle bir mağduriyet ve mahkumiyetin sona erdirilmesi için, Allah’ın hârika olarak insana emânet ettiği duyguları inkişâf ettirmek, şer’i kanunlar kadar tekvînî kanunları da bilerek onlara da itaat etmek gerekmektedir.
Bununla beraber, meşrû müdafâ haklarını kullanmanın yanında; Rabbimize yaklaşmanın en büyük vesîlesi bu mübârek geceleri değerlendirmek, Allah’tan af dilemek ve duâ etmek en önemli vazifelerden birisidir.
Asırlardır dünyâya model olmuş şerefli bir milletin başına gelen korkunç fırtınalar neticesi, tahrip edilmeye çalışılan âile bağlarını, îman esaslarına bağlı olarak güçlendirmek ve sun’î olarak oluşturulmuş düşmanlıkları sabırla aşmak; yeniden sevgiyi, şefkati ve merhameti tesis etme adına, üzerimize terettüp eden sorumlulukları yerine getirmemiz gerekmektedir.
Berât gecesi ve önümüzde gelecek olan Ramazan-ı şerif ayı, hayâtımıza bir yön ve istikâmet vermeli; nefsimiz, neslimiz, ehl-i iman ve insanlığın kurtuluşu adına berâte vesile olmalıdır. Rabbimizin Rahmet kapısının açılması için evvelâ ciddi bir nedâmet, tövbe ve istiğfâr, sonra samîmi bir niyet, daha sonra da sâlih amel ve sadâkat gerekir.
Allah’ın hangi amelle kullarını bağışlayacağını bilemiyoruz. Affedilmenin vesîlesi küçük bir amel olabilir. Hâlimizi Allah’a arz ederken dökülen bir damla gözyaşı, şuurla edâ edilen bir namaz, Allah için tutulan bir oruç, fakiri, garibi ve yetimi doyurup sevindirecek bir yardım, kalbi kırılan bir insandan helallik dileme, günahları terk etme, kötülüğü iyilikle savma, anne, baba ve büyüklere hürmet ve hizmet ederek duâlarını alma, küçük-büyük günahlardan uzaklaşma, hatta bir hayvana veya bir çiçeğe su vermeye kadar pek çok amel kurtuluş vesîlesi olabilir.
Hârun Reşid’in hanımı Zübeyde Hâtun gördüğü bir rüyâda; kendisine Allah Resûlü (sav), ‘Siz Bağdat’ta soğuk sular içerken, Mekke ve Arafat’ta susuzluktan hacıların ciğerleri yanıyor’ buyurması üzerine, Bağdat’tan Mekke ve Arafat’a su akıtır.
Bunlar mutlaka nezd-i Ulûhiyet’te büyük hayırlardır. Fakat, bu sâliha kadını vefâtından sonra rüyada gören bir mü’minin, ‘Dünyada çok hayır ve hasenâtta bulundun. Karşılığında Allah cennette seni hangisi ile affetti? Sorusu üzerine; ‘Allah beni Ezan’a olan saygım ve sevgim vesilesiyle affetti’ şeklinde ifâde etmiştir.
Allah (cc), üç şeyi üç şeyde gizlemiştir; ‘Rızâsını itaatte, gadabını isyanda, velî kulunu da insanların arasında.’ (Gazâlî, İhyâ) Hiçbir ibâdeti ve günahı küçük, hiç bir kimseyi de hor görmemeli. Zirâ, senin hor gördüğün insan, Allah indinde velî bir kul olabilir. İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel diyor;
‘Hakkı, gel sırrını eyleme zâhir,
Olayım der isen bu yolda mâhir,
Harâbat ehline hor bakma Zâkir,
Defineye mâlik viraneler var.’
Berât gecesinde, dünyâ ve âhiret nizâmının muhtevası bulunan Allah kelâmı Kur’an-ı Azimüşşan, Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına, (Beyt-ül Mâmur’a) indirilmiştir. Kadir Gecesinde başlanarak da, Efendimize (sav) peyderpey vahyedilmiştir. Hz.Üstad’ın ifâdesiyle, bu gece bir yılın çekirdeği hükmünde olması cihetiyle, Kadir Gecesi kudsiyetindedir. Kadir gecesi 80 küsür yıla tekâbül ederken, Berât Gecesi de 50 küsür yıllık ibâdet mükâfâtına tekâbül etmektedir. (Şuâlar)
Hazret-i Ali (Radiyallahü anh) anlatıyor: ‘İnsanlığın iftihar Tablosu Hazreti Muhammed (Sallallahü Aleyhi Vesellem) şöyle buyurmuşlardır: “Şâban’ın on beşinci gecesi namaz kılın, gündüzü de oruç tutun. Çünkü o gün, güneşin batışıyla rahmet kapıları açılır; (Cenâb-ı Hak) ‘Bana istiğfar eden yok mu mağfiret etsem, benden rızık isteyen yok mu rızık versem, belâya mâruz kalan yok mu âfiyet versem... Buyurur. Bu hal fecrin sökmesine kadar devam eder.” (İbn-i Mace)
Berât Gecesinde Efendimiz’e (sav), Şefaat-i Tâmme verilmiştir. Allah'tan uzaklaşanlar, bu şefaatten mahrum kalacaklardır.
Berât Gecesi, muhâsebe, murâkebe, tefekkür gecesi olduğu gibi; gönülden bir tövbe ve istiğfârla, günahlardan teberrî ve yürekten Allah’a yönelme gecesidir.
Tövbe rücûdur, Allah’a dönmektir. Allah’ın yasakladığı, haram kıldığı şeylerden, güzel ve hayırlı olan helal şeylere dönmektir. Tövbe, iman edip Allah’a söz verenlerin ilk menzîlidir. Allah’a kavuşmanın, dostlara ulaşmanın, maddî-mânevî kirlerden, günahlardan arınmanın birinci adımıdır ve Rahmet kapısının tokmağına dokunmaktır. Tövbe, şeytanı sevindiren günahtan, Allah’a itaate dönmenin adıdır.
Tövbe, günahın her türlüsünü; gizlisini açığını, küçüğünü büyüğünü, hayalde- niyette bulunanı, gözde, kulakta, dilde, ağızda olanı, şehvet, şöhret, gurur ve kibir dâhil hepsini terketmek, nedâmet duymaktır. İrâdî olarak bir daha onlara dönmemeye söz vermek ve kime söz verdiğinin şuurunda olarak hareket etmektir. İnsanların hak ve hukukunu ilgilendiriyorsa, haklarını ödemek ve helallik istemektir.
Merhamet-i sonsuz Allah (cc), kullarının mürâcatlarını kabul etmek için, insan hayâtının sonuna kadar tövbe kapılarını açık tutmuş, kullarını affetmek için binlerce vesîleler yaratmıştır.
“De ki; ‘Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmekte ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder, bağışlar. Çünkü O Gafûr ve Rahîm’dir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur)” (Zümer sûresi, 53);
“Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün ve O’na teslim olun, O’na itaat edin. Yoksa yardım göremezsiniz” (Zümer sûresi, 54)
Kimsenin görmediği gecelerde Allah için dökülen, cehennemin alevlerini söndürecek, cennet ırmakları kadar kıymetli gözyaşları, meşrû helal yolla âilenin rızkını kazanmak ve istirahat etmek, ilim öğrenmek; bütün bunlar hem ibâdet, hem de affa vesîledir.
Ama şunu da unutmamak lazımdır ki; nerede, ne zaman, ne şekilde ölüm yakamızı tutacak belli değildir. Peygamberimiz (sav), ‘vakti geçmeden namaza acele edin, ölüm gelmeden tevbeye acele edin’ (Münavî, Feyz-ül Kadir) tavsiyesi dikkate alınmalı; bu mübârek gecelerde tövbe musluklarından kana kana içilmelidir.
Mü’min hâlis bir niyetle, samîmi bir şekilde Allah’a teveccüh edip, Allah’ın sonsuz lütuflarına ve nîmetlerine karşı şükürle mukâbelede bulunmalı ve bu fırsatı kaçırmamalıdır. Evet, tek tek Allah’a teveccühte bulunmak güzel bir şeydir. Kulu mutlaka Allah’a yaklaştırır. Fakat, esas olan vahdet-i rûhiye içinde ehl-i îmânın hep berâber tövbe etmesidir. Nur sûresi 31.âyette Cenâb-ı Hak; “Ey iman edenler! Hepiniz toptan Allah’a tevbe ediniz. Umulur ki felah bulursunuz” buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz (sav); ‘Tövbe’nin alâmeti nedir?’ diye sorduklarında, ‘Pişmanlıktır, nedâmettir’ diye cevap vermiştir. (İbn-i Mâce) Enes bin Mâlik’in (ra) rivâyet ettiği bir hadiste de Efendimiz (sav); ‘Allah’ın en çok sevdiği kimse, tövbe eden gençtir’ (Suyûtî) buyurmuşlardır.
Şâban ayının on beşinci günü, Hasan Basri Hazretleri günün ortasında evinden çıktı. Yüzünü gören herkes onu kabre gömülüp de çıkmış sanırdı. Kendisine bu durum sorulduğu zaman; ‘Allah adına yemin ederim ki, gemisi parçalanıp da batan kimsenin musîbeti, benimkinden daha büyük değildir. Günahlarımı yakından biliyorum, iyiliklerim için endişeliyim. Ettiklerim makbul mü yoksa red mi edildi; bilemiyorum’ diye cevap verdi.
İnsan Berât gecesini, kazâ namazları ve nâfile ibâdetlerle ihyâ etmeli, Kur’an-ı Kerim’i muhtevâsını anlayarak okumaya çalışmalı, gönülden ezkâr ve efkârda bulunmak sûretiyle, duâ, istiğfar ve salavât-ı şerifelerle, başta Allah’ın rızâsını kazanmayı esas maksat yaparak, ölümsüz ebedî hayâtı kazanabilmek ve bereketlendirmek için gayret etmelidir.
Her yönü ile bereket dolu olan, günahların affına vesîle bulunan bu mübârek geceyi değerlendirmek, her mü’minin vazifesi olmalı, fırsatı kaçırmamalıdır. Zirâ, insanın gelecek yıl Berât gecesine kavuşup kavuşmayacağı belli değildir.
Bu vesîle ile okurların, bütün kardeşlerimizin ve ümmet-i Muhammed’in (sav) berâtini kutlar, emânetin alınacağı âna kadar hizmet-i Îmâniye ve Kur’âniye’de devâm etmeleri için duâ eder, insanlık hakkında hayırlar lütfetmesini dilerim.
‘Allah’ım! Bu gece hürmetine, Senden îmân-ı kâmil, amel-i sâlih, hâlis bir niyet, vefâ ve sadâkat istiyor, rahmet ve mağfiretinle muâmele etmeni diliyoruz. Âlem-i İslâm’ın içinde bulunduğu zilletten, sefâletten kurtulmalarını, İslâmî şuurla mücehhez hâle gelmelerini, dünyâ ve âhiret saâdeti ve mutluğuna kavuşmalarını Sen’in sonsuz Rahmetinden dileniyoruz.
Allah’ım! Sana düşman olanları, dinine tuzak kuranları, memleket ve milletimizin huzurunu bozan ve bozmak isteyenleri Sana havâle ediyor, hidâyete liyâkatları olanların sinelerini açmanı, doğruyu ve gerçeği görmelerini diliyoruz.
Allah’ım! Dünyânın her yerinde insanlığın saâdeti ve mutluluğu adına, her türlü sıkıntı ve zorluklara katlanarak gece gündüz koşturan, hizmet veren ehl-i îmâna, kadın-erkek kardeşlerimize inâyette bulunmanı diliyoruz.
Yâ Rabb-el Âlemin! Ümmet-i Muhammed’in, insanlığın kurtuluşu adına emeklerini zâyi etmemeni, her türlü maddî-mânevî sıkıntı ve hastalıklar içinde kıvrananlara acil şifâlar lütfeylemeni, dünya-âhirette bizi utandıracak, mahcup edecek ayıplardan, günahlardan, bu gece hürmetine bizleri arındırmanı diliyor, dileniyor ve Sen’in sonsuz Rahmetinden ümitle bekliyoruz.
Yâ Rab! Bu mübârek gün ve geceler hürmetine, kâinatın yaratılış vesîlesi Efendimiz (sav) hürmetine; mağdur, mazlum, mahkûm durumda bulunan, yuvaları dağılmış, aile fertleri bilhassa anne ve babalarına hasret kalan, gözleri dünyaya açar açmaz kendilerini hapishânelerin demir parmaklıkları içinde bulan, hürriyetlerini ve yüzlerinin güleceği günü bekleyen yavruların yüzünü güldür Allah’ım.’ Âmin.
Mehmet Ali Şengül