“Mevcûdâtın îcâdındaki en büyük makâsıd-ı Rabbâniyye, kendisini zîşuurlara tanıttırmak, sevdirmek ve medh-ü senâsını ettirmek ve minnettârlıklarını kendine celbettirmektir.
Bu ince sır içindir ki, şükrü ve perestişi, minnettar- lığı ve muhabbeti, medhi ve ubûdiyeti netice veren; rızık, şifâ, hidâyet ve îman, ‘zahr-ı kalb’ denilen insanın hâfızası ve ağaçların çekirdekleri, bütün bunların doğrudan doğruya kâinat Hâlıkı’nın eseri, ihsânı, in’âmı ve hediyesi olduğunu insan unutmamalıdır.” (Şuâlar)
Muhabbet ihtiyârî değil, ızdırârîdir, Allah’tandır. Evvelâ; Allah kulunu sever, sonra kul Allah’ı sever. Mâide sûre-i celilesinin 54. âyeti bunun delilidir: “...Allah onları sever onlar da O’nu (Allah’ı) sever...”
Fakat zikir ise, ihtiyârîdir. Önce kul Allah’ı zikreder, sonra Allah kulu anar. Cenâb-ı Hak Bakara sûresi 152.âyette; “Öyle ise siz beni zikredin ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!” buyuruyor.
Allah sevgisi, muhabbet makamlarının en yüce zirvesidir. Muhabbetin mukaddimeleri; ilim, ihlâs, amel, tevbe, sabır ve tevekküldür. Semeresi ise; recâ (ümit), huşû (Allah korkusu), şevk (istek, sevinç), ünsiyet (yakınlık, dostluk), Cennet, rızâ ve cemâlullahtır.
Cüneydi Bağdâdî’ye (rahmetullahı aleyh) muhabbetten sorulduğunda; “iki gözün yaş dolup akması, kalbinin aşk ve şevk ile çarpması ve sonra kalbten lisâna gelen vâridatlardır.” cevâbını vermiştir.
Hz.Ebu Hureyre (radıyallahu anh)’dan Rasûlüllah sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
“Allah bir kulu sevdiğinde Cebrâil’i çağırır: “Ben filanı seviyorum, sen de onu sev” der. (Bu sebeble) Cebrâil aleyhisselâm onu sever. Sonra semâ ehline nidâ eder ve der ki: “Muhakkak Allah filan kulunu seviyor. Siz de onu sevin. (Bu sebeble de) semâ ehli onu severler. Sonra da yerde hüsn-ü kabul görür. (İnsanlar da onu severler)” (Buhari)
Allah (cc) l-i İmran sûresi 146. âyette: “Allah sabredenleri sever” ve Bakara sûresi 153. âyette de; “Ey îman edenler! Sabır göstererek ve namazı vesîle kılarak Allah’tan yardım dileyin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle bareberdir.” buyurmaktadır.
Resûlullah Efendimiz (sallallâhu aleyhi vesellem);
“Üç haslet her kimde var ise, îmanın halâvetini tadar:
1)Allah ve Rasûlü, kendisine her şeyden daha sevgili olmak,
2)Sevdiği kişiyi ancak Allah için sevmek,
3)Îman ettikten sonra küfre dönmeyi, ateşe atılmak kadar hoş görmeyip kerih görmektir.” (Buhâri)
“Ben; kendisine ehlinden, malından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça, sizden biriniz hakîkî îman etmiş olamaz.” (Buhâri, Tirmizi)
“Nimetleri ile sizi beslediği için Allah'ı sevin. Allah sevgisi ile de beni sevin.” buyurmuşlardır. (Tirmizi)
Bakara sûresi 165.âyette Cenâb-ı Hak; “Öyle insanlar vardır ki, Allah’tan başkasını Allah’a denk tutar, tıpkı Allah’ı severcesine onları severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgileri ise, her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir...” ve 207.âyette de; “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızâsını kazanmak için kendini fedâ eder. Allah da kullarına pek merhametlidir.” buyurmaktadır.
Evet seven, sevilir. “İnsan Allah tarafından ne kadar sevildiğini anlamak istiyorsa, kendisi Allah’ı ne kadar sevdiğine bakmalıdır.”***
Ebû Ümâme’nin rivâyetinde Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi vesellem), ‘Allah’ı kullarına sevdirin ki, Allah da sizi sevsin!‘ (Suyûti) buyurmuş;
Ebû Derdâ (radıyallahu anh) ’dan rivâyetle de;
“(Şu) duâ Dâvud (aleyhissalâtü selâm)’ın duâsından idi: ‘Ey Allah’ım! Ben senin sevgini ve seni sevenin sevgisini istiyorum. Senin sevgine yetiştiren ameli istiyorum. Ey Allah’ım! Senin sevgini, bana nefsimden, ehlimden ve soğuk sudan daha sevgili kıl!” (Tirmizi) duâsı tavsiyesinde bulunmuşlardır.