Bilindiği gibi Mehâfetullah, Allah korkusu demektir. İnsanda sevgi gibi bir de korku duygusu vardır. Allah bu korku hissini, insana dünyâda emânet ettiği hayâtı korumak için vermiştir. Esas ve gerçek korku ise, o hissi yaratana karşı olmalıdır. İnsan, gerçek mânâda Allah’dan korkmalıdır. Allah korkusu, Allah sevgisi kadar önemlidir.
İnsanda Allah korkusu, Allah’ı bilmeye ve O’na yakın olmaya bağlıdır. Bir insan Allah’ı ne kadar biliyor, tanıyorsa; o ölçüde -Allah’ı sever- Allah’dan korkar. Efendimiz (sav); ‘Sizin içinizde Allah’tan en çok korkan da, onu en iyi bilen de benim!’ (Buhari) buyurmuşlardır. Fâtır sûresi 28.âyette Cenâb-ı Hakk; “...Allah’dan kulları içinde en çok âlimler, Allah’ı lâzım geldiği tarzda tâzim ederler...” ifâde buyurmaktadır.
Tıpkı annenin yavrusunu bir itabla sînesine şefkatle celbetmesi gibi, Allah korkusu da her ne kadar ürpertici gibi görünse de, netice itibâriyle inşirah ve huzur verici olduğunda şüphe yoktur. Çünkü korku bir kamçıdır, kulu Allah’ın rahmetine celbeder.
Cenâb-ı Hak Bakara sûresi 40.âyette; “Sâdece ve sâdece Benden korkun.” buyurarak, hiçbir faydası olmayan fâni şeylerden korkmayı men etmektedir. “O mü’minler ki her an üzerlerinde nigehbân bulunan Rablerinden korkar ve emrolundukları şeyleri titizlikle yerine getirirler.” (Nahl sûresi, 50)
Allah’dan korkan bir mü’min; O’na karşı saygıda kusur etmemeli, O’nun rızâsını kaybetmemek, O’nun azâbına ve vereceği cezâya uğramamak için; O’nun emirlerine saygılı olmalı, nehiylerinden içtinâb etmelidir. Gerçek Allah korkusu da, bu demektir.
Allah korkusu, dünyâda mutlu ve huzurlu yaşamanın, müstakim olup âdil olmanın ve âhiret saâdetinin kaynağıdır. Bir kutsî hadiste yüce Rabbimiz; “İki korkuyu ve iki emniyeti bir arada vermem..” (İbn-i Hibban, Beyhâki) buyurmuştur.
Cenâb-ı Hak, kalbi haşyet dolu mü’minlerin ayaklarını her zaman sağlam basmalarını hatırlatan Zümer sûresi 47.ayette, “ Hiç hesâba katmamış oldukları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılıverdi.” buyurarak, kullarının tedbirli ve temkinli yaşamalarını emretmektedir.
Ayrıca ürperti hâsıl eden Kehf sûresi 103 ve 104.âyetlerde; “(Habibim) De ki; amellerin bütün bütün boşa gidenini size haber vereyim mi? Onların ameli ki, dünyâ hayâtında bütün çalışmaları boşa gittiği halde kendileri güzel iş yapıyor sanmaktadırlar” ve yine, “Eğer gerçek mü’minler iseniz benden korkun” (Âl-i imran sûresi, 175) buyurmaktadır.
Lücce sâhibi; ‘Cenâb’ı Hakk’ın kahrından korkuyorsan, dinde sâbit kadem ol; zirâ ağaç, şiddetli rüzgârlara karşı ancak kökleriyle yere muhkem tutunur.’ ifâdeleriyle bir gerçeği hatırlatmaktadır.
Âl-i İmran sûresi 28.âyette; “...Allah size, kendisine karşı ürperti içinde bulunmanızı emreder...” Ve yine Mü’minun sûresi 60.âyette; “Rablerinin huzuruna döneceklerinden ötürü, yürekleri çarparak vereceklerini verirler.” buyrulmaktadır.
Âişe-i Sıddıka vâlidemiz (r.anha) şu rivâyette bulunmuştur: Bu âyet nâzil olunca, ‘Yâ Resûlallah! Bu âyette zikredilenler; zinâ etme, hırsızlık yapma, içki içme gibi haramları irtikab edenler midir? Diye sordum. Efendimiz (sav); ‘Hayır Yâ Âişe! Namaz kılıp, oruç tutup, sadaka verdiği halde, kabul olup olmaması endişesiyle tir tir titreyenlerdir’ buyurdular. (Tirmizi)
Cenâb-ı Hak Fussilet sûresinde; “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da istikamet üzere, doğru yolda yürüyenler yok mu, işte onların üzerine melekler inip: “Hiç endişe etmeyin, hiç üzülmeyin ve size vâd edilen cennetle sevinin!” derler.” (41/30)
“Dünyâ hayâtında da, âhirette de biz sizin dostunuzuz. Orada sizin canınızın çektiği her şey, Gafur ve Rahîm’den (affı, merhamet ve ihsanı bol olan Allah tarafından) bir ikram olarak sizindir. Hem orada siz, bütün istediklerinize kavuşacaksınız”(41/31,32) buyurmaktadır.
Bu dünyâda Allah’dan korkan, azâbından ve gadabından sakınan, harama helâle, ibâdetlerinde ihlâs, huşû ve hudûa dikkat eden, Allah’ın kelâmı Kur’an’a, Resûlüllah’ın Sünnetine, ahlâk-ı âliyeyi İslâmiyeye riâyet edenlere, âhirette -inşâallah- korku olmayacaktır.