Allah (cc) emrettiği için yapılması gereken ibâdetlerin en önemlilerinden biri de Hac ibâdetidir. Maddî, mânevî, bedenî ve rûhî bir ibâdet olup, İslâm’ın erkânındandır. Hac ibâdetinin içinde, namaz, oruç, zekat, sadaka, kurban, emr-i bil ma’ruf, nehy-i anil münker -iyiliği emretme, kötülüğü nehyetme- vardır.
Hac; inananların hâilsiz, perdesiz, Allah’a (cc) en yakın oldukları ve rahmet kapısına dokundukları, hallerini Rabblerine arz ettikleri, en mukaddes mekânlarda yapılan bir ibâdettir.
Bu ibâdet ile gönüller yıkanır, ruhlar kanatlanır, vicdanlar itminâna kavuşur. O mukaddes ve mübârek yerlerde olmanın insana kazandırdığı mânevî atmosferle âdetâ dünya, insanın gözünden silinir, ötelere perdeler açılır.
Hac, kurban bayramında yapılır. Arefe günü Arafat’a çıkılır. O gün Arafat mahşer gibi kaynar. Dilleri, renkleri, kültürleri, gelenek ve görenekleri farklı milyonlarca insan, inanç diliyle, samîmiyet ifâde eden tavırlarla, birbirleriyle tanışır ve kaynaşırlar.
Hac ibâdetinin olmazsa olmaz şartlarından biri olan ihram, ölüm ötesi âlemi hatırlattığı gibi, emir ve yasaklara saygılı olunması gerektiği husûsunu da hatırlatır. Onun için ihramlıya belli prensipler getirilmiştir. Bu prensipler, Kur’an-ı Muciz-ül Beyan’da şöyle ifâde edilmektedir:
“Hac mâlum aylardadır. Kim o aylarda haccı îfâya azmederse, bilsinki hac esnâsında; ne cinsel yaklaşma, ne günah sayılan davranışlarda bulunma, ne de tartışma ve sürtüşme câiz değildir. Siz hayır olarak her ne yaparsanız, Allah mutlaka onu bilir. Azıklanın ve bilin ki azığın en hayırlısı takvâ (kötülüklerden korunma)’dır. Öyleyse Bana karşı gelmekten korunun ey akıl sâhipleri!” (Bakara sûresi, 197)
Niyet, kalbin kastıdır. Kul, Hacc’a giderken öyle bir niyet etmelidir ki, döndüğünde mânevi kirlerden temizlenmiş, annesinden yeni doğmuş gibi tertemiz, pırıl pırıl olacağına inanmalıdır. Bütün kötü arzu, istek ve niyetlerini bir yere hapsedip kilitlemeli, Allah’a kullukta ve insanlara muâmelede adetâ melekler gibi olmalıdır.
Hac’da sabır en iyi arkadaştır. Mü’min hiç kimsede eksik ve kusur aramamalı, o türlü şeylere karşı âdetâ kör ve sağır olmalıdır. Şer’î hatâlar ise, rencide etmeden usûlünce hatırlatılmalıdır.
Hac bir şûrâdır. Bütün dünyadan gelen ehl-i îman orada buluşur, görüşür, dertleşir ve kaynaşırlar.
Hac bir mekteptir. İlimle, ibâdetle, zikir ve fikirle, irşad ve tebliğle hayâtı bereketlendirmeyi, zamanı israf etmeden kullanmayı öğretir.
Hac aynı zaman da bir edeptir. Ehl-i îman, Allah ve Resûlü Efendimiz’in (sav) huzurunda derin bir murâkabe ve muhâsebe yaparak, Allah’ın sonsuz Rahmet Kapısı’nın açılmasına sebep ve şefaatçi yapmak üzere, Salât-ü Selam’la selamlayıp gözyaşları ile günahları yıkamaya çalışmalı, edeple vedâlaşıp ayrılmalıdır.
Allah (cc); Kâbe’de, Ravza’da, Arafat’ta, Müzdelife’de ve Mina’da rahmet duygularını kalplere akıtırken; kullar da içini O’na döker, isteklerini O’ndan ister, dertlerini O’na açar ve duâ duâ yalvarırlar.
Mü’minler, kimin huzurunda olduklarının farkında olarak; “Ey bizim (yüce) Rabbimiz! Bize dünyâda da iyilik ve güzellik, âhirette de iyilik ve güzellik ver ve bizi Cehennem ateşinden koru!” (Bakara sûresi, 201) duâsını devamlı yaparlar.
Duâ ve münâcatlarında sâdece kendileri için değil, perişan durumda olan âlem-i İslâm ve ümmet-i Muhammed’in (sav) vahdeti, kardeşliği, birlik ve beraberliği, mazlum ve mağdur durumda olan insanların zâlimlerin, ihânet şebekelerinin tasallutundan kurtulmaları için duâ etmeli, insanlığın hidâyet ve huzûru adına yalvarmalıdırlar.
Hac ibâdeti, mü’mine ahlâk-ı İslâmiye’yi temsil etmeye vesîle olmalıdır. Çünkü mü’min, kendisine bakıldığında Allah’ı hatırlatan, herkesin örnek alacağı bir insan olmak için gayret etmelidir.
Mü’minler, Hac veya Umre’den döndükten sonra ilâhi dâvet vukû bulup bu dünyadan ayrılacağı âna kadar, mukaddes topraklarda elde ettiği aşk ve şevki, ihlâs ve samîmiyeti, vefâ ve sadâkati korumaya çalışmalı, onu yakınlarına, dost ve ahbaplarına anlatıp sevdirmelidirler.
Hacı adayı kardeşlerimizin, kazasız belâsız huzur güven ve emniyet içinde hac ibâdetlerini yapmalarını, umduklarına kavuşup korktuklarından emin olarak, yeryüzünde îman ve Kur’an hizmetinden dolayı zulüm gören ehl-i îmana Beytullah’da, Arafat, Müzdelife ve Minâ’da, Ravza-i Tâhire’de duâ etmelerini, aynı zamanda haclarının mebrur, amellerinin makbul olmasını, sıhhat ve âfiyetle yuvalarına dönmelerini yüce Rabbim’den dilerim.
Mehmet Ali Şengül