ŞÛRÂ
Şûrâ, ilk mirascılar gibi günümüzün kutsîleri için de en esaslı bir vasıf, en önemli bir kuraldır. Kur’ân-ı kerim’de; şûrâ, namaz ve infak aynı çizgide zikredilmiş, bu hayâti meselenin önemi vurgulanmıştır.
Şûrâ sûresi 38.âyette; “Onlar öyle kimselerdir ki Rab’lerinin çağrısına kulak verip, namazı hakkıyla îfâ ederler. İşlerini istişâre ile yürütürler, kendilerine nasib ettiğimiz imkânlardan, hayırlı işlerde sarf ederler.” buyrulmaktadır.
Şûrâ’yı önemsemeyenler ve onu uygulamayanlar, mes’ul ve sorumlu olurlar. Çünkü şûrâ, hem idâre edenlerin, hem de idâre edilenlerin mutlaka uymaları gereken hayâtî bir esastır.
Şûrâ, verilecek kararların isâbetli olabilmesinin ilk şartıdır. En akıllı insan, meşverete en çok saygılı ve başkalarının düşüncelerinden de en çok yararlanan insandır.
Herhangi bir işde, sebepler bazında ve tedbir plânında kusur edilmemelidir ki, neticede kaderi tenkit ve çevreyi suçlama gibi musîbeti ikileştiren zararlı bir davranışa girilmesin.
İslâm nizâmını ayakta tutan dinamiklerin başında şûrâ gelir. Devlet reisi, Allah tarafından müeyyed, vahiy ve ilhamla da beslense, yine istişâre etmek zorundadır. Bugüne kadar onu görmemezlikten gelen, gözardı eden hiçbir toplum ıslah olmamıştır. Efendimiz (sav); ‘istişârede bulunan asla kaybetmez’ (kaynak) buyurmuşlardır.
Cenâb-ı Hak l-i İmran sûresi 159.âyette; “İnsanlara yumuşak davranman da Allah’ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın, -ki öyle değildin- insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile ve işleri onlarla müşâvere et. Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et. Allah muhakkak ki, Kendisine dayanıp güvenenleri sever” buyurmaktadır.
Efendimiz (sav), hakkında nass (kat’i delil) vârid olmayan her meseleyi istişâre ederdi. Uhud’da karşılaştığı zımnî muhâlefet karşısında, hasımlarının gerçekleştirdiği en amansız tecâvüzler neticesi, yüzü gözü kanlar içinde, şehitlerin parçalanmış cesetleri karşısında, Ashab’ın kendi derdine düştüğü hengamda, hiçbirşey olmamış gibi Allah’ın (cc) bildirdiği; “Bu iş hususunda onlarla iştişâre et!” âyetini okuyor ve onlarla istişâre ediyor. Aynı zamanda Cenâb-ı Hak tarafından, onları bağışlaması emri de veriliyor.
İslâm’ın insanlara gösterdiği en önemli hedefler olarak şunları görmekteyiz:
-İnsanlar arasında eşitlik
-Bilginin yaygınlaştırılması ve cehâletin yok edilmesi
-Müslümanın kendi özüyle birleşmesi
-İnsanın itibârını koruması ve içtimâi adâletin gerçekleştirilmesi
-İnsanın maddî mânevî füyuzât hislerinden fedâkarlıkta bulunup başkaları için yaşayabilmesi
-Dünya ve âhiret muvâzenesinin korunması ve dünyânın yakın takibe alınması
Şûrâ’nın kuralları diyebileceğimiz hususlara gelince;
-Toplumun fikir ve müdâhale seviyesini yükseltme ve alternatif fikirler üretme,
-Herkesin kaynaklardan beslenmesi ve bunun en az günlük gıdaya önem verildiği kadar benimsenmesi,
-İnsanın görüşlerini alıp ona kendi önemini hatırlatma,
-Sevâd-ı zam’ın ekseriyet itibâriyle idâreye katılmasını sağlama,
(Sevâd-ı âzam, ümmet ekseriyetinin hakta, hukukta, adâlette, ahlâkta, sâlih amellerde ve doğruluğu şüphe götürmeyen meselelerde birleşmesidir.)
-Gerektiğinde halkın -meşrû dairede- idârecileri sorgulaması ve şuurun canlı tutulması,
-Yöneticilerin sorumsuzca keyfî davranışlarına karşı ülke ve milletin menfaatleri esas alınarak, -kargaşa çıkarmadan- yanlışlıklara engel olma, doğru ve gerçeklerin hatırlatılması esas olmalıdır.
Şûrâ, hem idare eden hem de idare edilenler için bir haktır. Birinin diğerine rüçhâniyeti yoktur. Toplumu alakadar eden meselelerde hem idâreci, hem idâre edilenler, görüşlerini bildirmezler, tekliflerini sunmazlarsa sorumlu olurlar.
-Devam edecek-