İslamiyet’in esası iman erkanıyla beraber sıdk ve adalettir. Kim ne derse desin mü’min; Kur’an ve sünnet yörüngeli hareket etmeli, ahlakı aliyeden, sıdk ve adaletten ayrılmamalı, asla hissi harekette bulunmadan nefsine hâkim olarak, hakikate mahkûm bir şekilde hayatını tanzim etmelidir.
Mü’minin vazifesi müspet hareket etmektir. Üzerine terettüp eden vazife ve sorumluluğun hakkını vermektir. Bunun için sebeplerde kusur yapmamalı ve vazifeyi ilahiyeye asla karışmamalıdır.
Mü’min sıkıntılara karşı sabretmeli, zahiren zahmetler altında rahmetin gizli olduğuna inanmalı ve ona göre hareket etmelidir. Gücü yettiği ölçüde huzur güven ve emniyeti temsil etme gayreti içinde bulunmalı, asayişi korumaya adaleti ve sıdkı tesis etmeye gayret etmelidir.
Bakara suresi 216. ayette Cenab-ı Hakk: “…olur ki, hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Hoşlandığınız bir şeyde hakkınızda şer olur. Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz.” İlahi beyana kulak verip muhalefet etmemeye fevkalade hassas olmalıdır.
Mü’min’in en önemli sermayelerinden olan ihlas, samimiyet, vefa ve sadakati asla ihmal etmemeli, çünkü bu fırsat bir defa verilmektedir. Dünyaya bir daha gelme şansı olmadığı hesap edilmelidir. Şakası olmayan, geri dönüşü bulunmayan ciddi bir yolda bulunduğunu ve bu yolculuğunun nerede nasıl biteceği belli olmayan mü’min, ilahi bir emaneti sırtında taşıdığının şuurunda olmalıdır.
Şeytan, gururu yüzünden Adem (as)’ın şahsında inkıyat secdesini reddetti ve Allah’ın emrine muhalefette bulunarak kaybetti. Araf sûresi 12. ayette: Allah(cc) şeytana hitaben şöyle buyurdu: “Söyle bakayım, Sana emrettiğim halde, secde etmene mani nedir?” İblis: “Ben ondan daha üstünüm; çünkü Sen beni ateşten, onu ise bir çamur parçasından yarattın.” diyerek Cenab-ı Hakka muhalefette bulundu ve bundan dolayı da Allah’ın huzurundan tart edildi.
Adem(as), lihikmetin zelleye maruz kaldı ama, tevazu ve mahviyette bulunarak itirafta bulundu ve Cenab-ı Haktan özür diledi. Araf suresi 23. ayette: “Ey bizim Rabbimiz, kendimize yazık ettik. Şayet Sen kusurumuzu örtüp, bize merhamet buyurmazsan, en büyük kayba uğrayanlardan oluruz” diye yalvarıp yakardılar.
Cenab-ı Hakk Araf suresi 26. Ayette: “…Fakat unutmayın ki en güzel elbise, takva elbisesidir…” insanın mahrem yerlerini örtmesi haya duygusuna bağlıdır. Takva; insanın Allah’ın men ettiği haram ve günahlara karşı temkinli olmak ve haya duygusuyla şereflenmektir. Dinin yasakladığı ve haram kıldığı şeylerden uzak durmak, emir dairesinde hareket etmek ve güzel ahlakı temsil ederek ve nefsini dizginleyip, tevazu ve mahviyet sahibi olmaktır.
Cenab-ı Hakk Âl-i İmrân sûresi 17, 21, 132. Ayetlerde,
“Onlar sabırlı, imanlarında sadık ve samimi, Allah’ın huzurunda itaatla divan duran, mallarını hayırda harcayan, seher vakitlerinde Allah’tan af dileyen müminlerdir.”
“Allah’ın ayetlerini inkar edenleri, haksız yere peygamberleri öldürenleri, adaleti isteyip yaymak isteyenlerin canlarına kıyanları, can yakıcı bir ceza ile müjdele!”
“Allah’a ve Resulüne itaat edin ki merhamete nail olasınız!”
Nisa sûresi 58, 59, 69, 80 ve 135. Ayetlerde,
“Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adalete uygun tarzda hüküm vermenizi emreder. Allah bununla, size ne de güzel öğüt veriyor! Şüphe yok ki Allah semi ve basirdir (sözlerinizi de, hükümlerinizi de hakkıyla işitir, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görür).”
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Resulüne ve sizden olan ülülemre de itaat edin. Eğer Allah’a ve ahirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilafa düştüğünüz meseleyi Allah’a ve Resulüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.”
“Kim Allah’a ve resulüne itaat ederse işte onlar, Allah’ın nimetlerine mazhar ettiği nebiler, sıddikler, şehidler, salih kişilerle beraber olacaklardır. Bunlar ne güzel arkadaşlar!”
“Kim resulullaha itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim itaatten yüz çevirirse aldırma, zaten seni üzerlerine bekçi göndermedik ki!”
“Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin. Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz, anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir bulunsun; çünkü Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip bükerek gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün şahitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”
Maide sûresi 8, 42. Ayetlerde,
“Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet numunesi şahitler olun. Bir topluluğa karşı, içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil davranın, takvaya en uygun hareket budur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”
“Yalan dinlemeye çok meraklı, haram yemeye pek düşkündürler. Sana gelirlerse ister aralarında hükmet, istersen hükmetmekten geri dur! Geri durursan onlar sana asla bir zarar veremezler. Şayet hükmedersen, aralarında adaletle hükmet! Çünkü Allah adilleri sever.”
En'âm sûresi 115. Ayette,
“Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tam kemalindedir. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O hakkıyla işitir ve bilir.”
A'raf sûresi 29 ve 181. Ayetlerde,
“De ki: "Rabbim adalet ve itidali emretti. Her secdenizde, her namaz zamanında veya mekanında, yüzünüzü O’nun kıblesine yöneltiniz! İhlasla, ibadetinizi yalnız O’nun rızası için yaparak Allah’a kulluk ediniz! Çünkü ilkin sizi O yarattığı gibi, dönüşünüz de yine O’na olacaktır."”
“Yarattıklarımız içinde, daima Hakka giden yolu gösteren ve onunla adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır.”
Yunus sûresi 47 ve 54. Ayetlerde,
“Her ümmetin bir Peygamberi vardır. Peygamberleri kendilerine gelince, aralarında adaletle hükmedilir, hiç birine zulmedilmez.”
“Kendi nefsine zulmeden her kişi, dünyadaki bütün şeylere malik olsaydı bile, cezadan kurtulmak için hepsini fidye olarak verirdi. Onlar cezaları olan azabı görünce içten içe duydukları pişmanlığı açığa vururlar. Ne çare ki, kendilerine asla haksızlık edilmeksizin, aralarında adaletle hüküm verilmiştir.”
Nahl sûresi 90. Ayette,
“Allah adaleti, hatta adaletten de fazla olarak ihsanı, en güzel davranışı ve muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”
Ahzab sûresi 24. Ayette,
“Allah, böylece sadık kalanları, doğruluklarına karşılık ödüllendirecek, münafıkları da dilerse azaba uğratacak veya tövbe nasib edip tövbelerini kabul buyuracaktır. Çünkü Allah gafurdur, rahimdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).”
Fussilet sûresi 30. Ayette,
“Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da istikamet üzere, doğru yolda yürüyenler yok mu, işte onların üzerine melekler inip: “Hiç endişe etmeyin, hiç üzülmeyin ve size vâd edilen cennetle sevinin!” derler.”
Haşir sûresi 18. Ayette ise;
“Ey iman edenler! Allah’ın azabına mâruz kalmaktan korunun. Herkes yarın âhireti için ne gönderdiğine dikkat etsin. Allah’ın azabına dûçar olmaktan korunun. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” Buyurmaktadır.
İmanı iz’an haline getirme ve kalp gözünün açılmasını sağlama mevzuunda gayret gösterilmeli. Çünkü fani dünyanın geçici nimetlerinden daha ziyade, ahiret hayatının gerçeklerini görmek, ilahi lütuflara mazhar olma mevzuunda ihmal göstermeme hususunda, hassas ve titiz olmalıdır. Zira insan gerçekten ciddi bir alemin yolcusudur. Nedamet ve pişmanlığın işe yaramayacağı bir alemin mensubu bulunduğunu unutmamalıdır.
Mehmet Ali Şengül