Bu haftaki yazımda sizleri Türkiye’nin bunaltan siyasi atmosferinden bir nebze olsun uzak bırakmak istiyorum. Hiç olmazsa bu köşeyi okuyana kadar. Bu hafta beni derinden etkileyen bir olay yaşadım. 7 yılı aşkın bir süredir cezaevinde olan bir ve müebbet hapis cezası alan bir dostumun çocuklarına uzun bir mektubu okuyunca cezaevindekilerin psikolojilerini ne ölçüde anlayıp almadığımız konusunda ciddi bir muhasebe içine girdim. Bu haftaki yazımda yer vereceğim bu mektup belki de cezaevindeki dostlarla ve onların aileleri ile daha çok ilgilenmemize vesile olur. Bu niyetle sözü vefalı dostun çocuklarına yazdığı mektuba bırakıyorum;
“Canım Çocuklarım;
Çocukluğumdan beri sırf başkalarının gözüne girebilmek için o kadar çok çalışmak, didinmek zorunda kaldım ki; size iyi bir gelecek sunmayı ve sizinle mutlu yaşamayı hak ettiğime inanıyordum. Sanki ömrü boyunca çalışan, didinen, kendini geliştirmek için her şeyi yapan ben değildim. Bir anda iri bir hiç, koca bir yalan oldum. Bu yaşananlardan sonra, ben neye inanırsam inanayım, hayatın bana verdiği rol bambaşka olabilir. Neredeyse 7 senedir, bu hücrede sizlerden ayrı yaşıyorum. Her şey zamanında güzel ve anlamlı… Çocukluğunuzun en güzel anlarını kaçırdım, en zor zamanlarınızda size kol kanat geremedim. Bu yüzden şimdi soruyorum size: Bu durumda sizin babanız olmayı, size öğüt vermeyi hak ediyor muyum? İnanın cevabınızı duymaktan korkuyorum. İhtiyacınız olduğunda yanınızda olamadığıma, dertlerinize, sıkıntılarınıza çare bulamadığıma göre… Belki bir gün sizin babanız olmayı hak edebilirim.
Bir gün buradan çıkar ve tekrar sizin babanız olmayı hak edebilirsem diye şimdiden size söz veriyorum. Siz bana Allah’ın en büyük emanetlerisiniz. Size elimden geldiğince en iyi şekilde bakacağım ve sizi üzmeyeceğim. Bu duygu ve düşüncelerle, sevginizden aldığım güç ve size tekrar kavuşabilme ümidiyle yine de yazıyorum. Bu yazdıklarımın sizin nazarınızda değerli olmasını, anlaşılmasını ve hayatınıza yön vermesini arzu ediyorum.
Evlatlarım;
Annenin karnına düştükten sonra çocuklarını hayatının sonuna kadar koruyup sahiplenen, güçlü, şefkatli kişidir baba. Dünyanın merkezidir o. Sizin için dünyanın merkezi olabilmeyi, sizi kalplerini babalarının avuçlarına koymuş, babaya karşı, itaati annesinden öğrenmiş çocuklar olarak yetiştirmeyi istedim. Böyle bir babanız olduğuna inanırsanız, onu göremeseniz bile, kendinizi iyi hisseder, onun orada olduğunu, bir gün gelip sizi sevgiyle koruyacağını, şefkatle kucaklayacağını bilirsiniz. Böyle bir babanız olduğunun farkında olun.
Babasız büyürseniz, sizi sınırlayacak ve yetiştirecek birinden mahrum kalırsınız. Her şeyi yapabileceğinizi sanırsınız. Fakat bir süre sonra ne yapacağınızı bilemez, dünya da bir mana, bir merkez bulmaya çalışırsınız. Ne kadar uzun bir süre babasız büyürseniz büyüyün, ne yapacağınızı bilemez bir hale gelmeyin. Kendinizi geliştirin ve sizi farklı kılacak bir meziyet öğrenin. Kendinize yatırım, yapabileceğiniz en iyi yatırımdır. Çünkü dünyaya güven olmaz. Bir anda eliniz bom boş kalabilirsiniz. Yıllarca çalıştığınız mesleğinizden atılabilir, sahip olduğunuz birikimlerinizi kaybedebilirsiniz. Geleceğe dair planlarınız alt üst olabilir. Ne yaşamış olursanız olun, her şeyi belirleyecek olan yaşamınızın geri kalan kısmıdır. Bir meziyetiniz varsa, bir hüner sahibiyseniz gam yemezsiniz. Hüneriniz sayesinde nereye giderseniz, itibar görürsünüz, baş tacı edilirsiniz.
Hünersiz kişi, her şeyini kaybedince yeniden ayağa kalkamaz veya çok daha fazla sıkıntı çeker. İnsanın düştüğü, hayatın önünde diz çöktüğü anlarda Allah’ı bulması kolaylaşır. Düştüğünüz zaman kalkmak için Allah’ın elinden başka bir el aramayın. Darlığınızda da, bolluğunuzda da, soluklandığınızda da, nefessiz kaldığınızda da daima kalbinizle de, dilinizle de Allah demeye gayret edin.
Allah’ı öyle sevin ki; sizin için O’ndan daha sevgili hiçbir şey veya hiçbir kimse bulunmasın. Allah’tan öyle korkun ki; O’ndan başka hiçbir şeyden veya hiç kimseden korkunuz olmasın. Allah’tan öyle umut edin ki; O’ndan başka kimseden bir şey beklemeyin. Dünyanın, kimin daha güzel iş yaptığının anlaşılabileceği, gelen kalmaz, giden gelmez bir imtihan yeri olduğunu ve ölümün de, hapisliğin de, zenginliğin de, musibetin de, sıkıntının da, mutluluğun da bunun için var olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Sahip olduklarınızın değerini elden gidince anlamamak için, her sözüne olduğu gibi Peygamber Efendimizin şu sözüne de kulak verin: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisiniz. İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, yoksulluktan önce varlığın, meşguliyetten önce boş vaktin ve ölümden önce hayatın.”
Keşke demeyecek şekilde yaşamaya çabalayın. Bunun için de gönlünüzü, dilinizi, elinizi ve belinizi doğruya yöneltin. Keşke demeyeceğiniz şeyler yapın, gerisinde ne yaparsanız yapın. Başkalarından, başkalarının başlarına gelenlerden ibret alın ki, başkalarına ibret olmayın.
Başınıza ne gelirse gelsin, kader size nasıl bir rol biçerse biçsin, verilen rolden şikâyet edip durmak yerine, rolünüzün hakkını vererek oynamaya çalışın. Unutmayın ki, güneşi kaçırdım diye gözyaşı dökerseniz, yıldızları da göremezsiniz. Mutluluk çok şeye sahip olmak değil, sahip olduklarını çok sevmektir. Sahip olduklarınızı ve kendinizi çok sevin. Tüm yaşamınızı kendinizle geçirmek üzere yola çıktınız. Bu ilişkiden keyif alın. Kendiniz için duyduğunuz sevgide cömert olun. Siz kendinizi sevdikçe diğer insanlardan gelecek sevgiye daha açık olacaksınız. Kendinizi sevdiğinizi fark ettiğinizde, o sevgi hayatınızın tüm alanına akacak ve size katlanarak geri dönecektir.
Kendinizi sevmediğiniz sürece başkalarını da gerçekten sevemezsiniz. Aksi takdirde, sevgi olarak adlandırdığınız şey bağımlılık, alışkanlık ya da muhtaçlıktır. Siz kendinizi sevmezseniz, hiç kimse sizi yeterince sevemez. Bu nedenle, kendinizi sevmeyi öğrenin ki; sevgi dolu bir yaşamınız olsun. Kendinizden sakındığınız sevgiyi başkalarına sunabiliyorsanız, kendinizden sakındığınız saygıyı başkalarına adayabiliyorsanız, şu hayatta en çok kendinize borçlu kalmışsınız, demektir.
Kendinizi sevin ama asla kendinizi beğenmiş biri olmayın. Böbürlenmeyin ve hiçbir insanı küçük görmeyin. Sizin için hayırlı olan, bir insanı küçük görmektense, kendinizi bütün insanlardan küçük görmektir.
Gerektiğinde alçak gönüllülükle özür dileyin. Utanmanız gereken yerde utanın ya da rahatsızlık duymanız gereken yerde duyun ama hayat yolunda mükemmel bir özgüvenle yürüyün. Herkesi mutlu edemeyeceğinizi unutmayın. Herkesin sizi sevmesini sağlamak ne kadar imkânsızsa herkesi mutlu etmenizde o kadar imkânsızdır. Seçiminizi yapın ve yola devam edin. Merak etmeyin, yola devam etmek isteyen sizinle gelecektir, gelmek istemeyen de illa ki bir bahane üretecektir.
Doğru olduğuna emin olduktan sonra, size kendinizi iyi hissettirmeyen insanlarla aranıza mutlaka mesafe koyun. Negatif insanlar iyi niyetli ve sınır koyamayan insanları yem olarak kullanırlar. Kimsenin ne yemi olun, ne de kimseyi yem olarak kullanın. Unutmayın, kendi zayıf olduğu yönlerini ve hatalarını kabul edenler, sizin de zayıf olduğunuz yönlerinizi ve hatalarınızı kabul ederler ve sizi öyle severler. Kendi zayıflığına ve hatalarına dayanamayan kişiler, sizin yaptığınız ilk hatada, zayıf olduğunuz anlarda sizi herkesten çok eleştirmeye çalışırlar.
Kimseye haksızlık etmeyin. Dünyadan ayrılırken ardınızda size küskün bir gönül bırakmayın. Gönül kırmak kul hakkına girer. Kul hakkı da hem bu dünya da hem de ahirette mahcup eder insanı. Sen aldım sanırsın ama verirsin gerçekte…
Yaşamı sevmeyi, doğayı sevmeyi, spor yapmayı, okumayı, soru sormayı, keşfetmeyi, iyilik yapmayı ancak karşılık beklememeyi, gülümsemeyi, sarılmayı, yardım etmeyi, teşekkür etmeyi ve dua etmeyi alışkanlık haline getirin.
Ahlak, namus ve akrabalık gibi değerleri önemseyin. Birbirinize ve annenize sahip çıkın. Anneniz dünyanın en tatlı, en sevgi dolu annesidir. Bilge ve tutkulu bir annedir o. Annenize iyi bakın. Onun bütün benliğiyle sizi nasıl koruduğunu görün. Sırf sizi doyurabilmek için kendisi aç kalır. Kendisi giymez, sizi giydirir. Kendisi güneşin altındayken sizi gölgesinde barındırır. Onun hakkını ödeyemezsiniz. Onun hakkını sadece Allah takdir edebilir.
Hayatın manzara seyredilen bir teras değil, bir yürüyüş olduğunun ve bu yürüyüşün bazı noktalarında yokuş tırmanmak, engel aşmak gerektiğinin şuurunda olun. Yokuşları ve engelleri birbirinize destek olarak aşabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın.
Ömür bir film gibidir. Filmin uzun veya kısa sürmesi değil, iyi olup olmadığı, bir mesaj içerip içermediği ve akıllarda kalıp kalmadığı önemlidir. Bittiğinde uzun yıllar unutulmayacak bir hayat yaşayın ve ömür sermayenizi iyi değerlendirin. Hayatı iyi anlayın. Amacınızı, hedefinizi iyi tespit edin. Sonra bu hedefinize ulaşmak için tüm gücünüzle çalışın. Amaçsız, hedefsiz ve hayalsiz yaşamayın.
Parayı ya da maddiyatı hedefiniz haline getirmeyin, hedefinize giden yolda bir araç olarak görün. Gemiyi yüzdüren de, batıran da sudur. Altına alırsa yüzer, içine alırsa batar. Parayı altınıza alın, içinize girmesine izin vermeyin. Aksi takdirde hayatın amacını kaçırır, hedefinize gidemez ve batarsınız. Güçlü olan zayıf yanlarını bilendir. Daha güçlü olan zayıf yanlarını yönetebilendir. Zayıf yanlarınızı fark edin, gidermeye gayret edin, gideremiyorsanız yönetmesini öğrenin.
Evlilik, yüzük işi değil, yürek işidir. Önce doğru insan olmanın, doğru insanı bulmaktan daha önemli olduğunu anlayın. Sonra da hayat arkadaşlarınızı, ömürlerinizin özünü, dünyadaki cennetinizi seçerken dikkatli davranın. Seçtiğiniz kişi, sizi şimdiki halinizden daha iyi noktaya getirmek için can atıyorsa, sizin başarınız, kariyeriniz, mutluluğunuz için planlar yapıp araştırmalar yapıyorsa, size bunları tutku ile sunuyorsa, bunları yaparken gözbebeklerinin büyüdüğünü, nefesinin hızlandığını, gerçekten heyecanlandığını hissediyorsanız, ona doğru kişi diyebilirsiniz. Tene vurulmayı aşk sanmayın, bedenin kölesi olmayı sevda diye adlandırmayın. Sizde eksik olan şeyin, diğer yarısını, yürek yarınızı, yârinizin yüreğini bulmak için yola çıkın.
“Güven en nadide mücevherdir”, derler, doğru söylerler. Kime sunacağınızı iyi düşünüp, iyi hesap edin. Hayat yolunda ilerlerken yakınınızda olacak dostlarınızı ve arkadaşlarınızı özenle seçin. Bülbülün güle, karganın çöplüğe götüreceğini unutmayın. İki şeyi aklınızdan hiç çıkarmayın. Bunlardan birincisi; Allah’ın büyüklüğü, ikincisi ise ölüm… İki şeyi de tamamen unutmaya çalışın. Bunlar da; insanlara yaptığınız iyilikler ve maruz kaldığınız kötülükler…Bu dünyada size kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşınıza ama unutmayın ki, iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kiminin ki ise aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi… Dünyanın kötülüklerle dolu olduğunu düşünüp küsmeyin, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına da uğramayın. Kendinizi insanlara karşı koruyun.
Hayattan ve mücadeleden vazgeçmeyin. Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öleceğinin farkındadır. Afrika’da her sabah bir aslan uyanır. En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacağının farkındadır. Aslan veya ceylan olmanızın önemi yok. Yeter ki, her sabah koşuyor, koşuşturuyor, çalışıyor ve üretiyor olmanız gerektiğini bilin.
Siz bana sevgiyi ne şüphe, ne kıskançlık, ne de karşılık bilmeyen gerçek sevgiyi yaşattınız. Benim de cesaret, edep ve çalışkanlık size mirasım olsun. “