Sosyal medyada dolanırken Temmuz 1997 yılında yapılan TBMM Genel Kurul görüşmelerinde CHP’li Sabri Ergül’ün RP’li Şevki Yılmaz’ı eleştirmek için açtığı “Deyyus-u Ekber” pankartına ilişkin görselleri gördüm. Deyyus-u Ekber tabiri Osmanlı’da hafızalara kazınan bir deyimdir. Buna deyime neden olacak olayın ne olduğunu siz yine internette bulabilirsiniz. Önemli bir olaydır bu! Ve o olayı okudukça Deyyus-u Ekber’lerin hala var olduğunu da göreceksiniz. Aba ben bugün günümüzün Deyyus-u Ekber’ini yazacak değilim. Yazmayacak olmam elimin kaleme gitmemesinden değil midemin kaldıramayacak olmasından. Zira günümüz Deyyus-u Ekber’i, Osmanlı döneminin Deyyus-u Ekber’ini rahmet okutturacak cinsten bir zat!
Bugün farklı bir konu başlığı seçtim. Kabus-u Ekber’i yazmaya çalışacağım. Kabus-u Ekber yani Büyük Kabus! Dünya ve Türk siyasi tarihinde her zaman “büyük” olarak tanımlanan olaylar ve kişiler vardır. Mesela birinci dünya savaşı tarihe Büyük Savaş olarak girmişti. Balkan bozuğunu sonrasında Anadolu’ya yaşanan göçe de Büyük Göç denmişti. Mesela 1729 yangınında İstanbul’un sekizde biri yanmıştı ve Büyük Yangın olarak tarihe geçmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık tarihinde de “büyük” diye tanımlanabilecek önemli olaylar yaşandı. Kurtuluş savaşı ve sonrasında yaşananlar belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük ve en önemli olayı oldu. Aradan geçen süre içinde darbeler, depremler, yangınlar ve seller yaşansa da hiçbirisi “büyük” payesini almaya hak etmedi. Ancak aradan geçen 10 yıl var ki AKP iktidarının hala devam ettirdiği zulümler nedeniyle belki de Türk tarihe kara bir leke olarak geçecek. Süleyman Nazif merhumun İstanbul işgalini “kaba Bir Gün” olarak tanımlamıştı, bilmem ki gelecek nesiller AKP iktidarının son 10 yıldır uyguladığı zulmü hangi isimle anacak. Ben bu süreci “Kabus-u Ekber!” diye tanımlıyorum. Büyük kabus. AKP iktidarının neden olduğu ve bu milletin yarısının zulüm altında tutulduğu yarısını da hala bu zulmü anlamadığı bir Kabus-u Ekber yaşıyoruz. Binlerce insanın hapislere atıldığı, göçe zorlandığı, işinden gücünden edildiği, toplum içinde adeta şeytanlaştırıldığı bir zulüm dönemidir bu süreç…
Zulüm devam ediyor ve ama biz biliyoruz ki Allah’ın adaleti gereği çok uzun sürmeyecek. Zulmü başlatanlar ve zulmü alkışlayanların bir gün acı gerçek ile karşı karşıya geleceğini biliyoruz. Türk atasözlerini ve deyimlerini çok severim. Zaman zaman da oturur okurum. Türkçe’de çok anlamlı bir söz vardır “Dinsizin hakkından imansız gelir” diye. Türkiye tam da o sürece doğru gidiyor. Geçen haftaki “Ateş, kaos ve savaş” başlıklı yazımda Türkiye’nin yakın süreçte karşı karşıya olabileceği bir takım tehlikelerden bahsetmiştim. Ve aradan geçen bir hafta içinde yazımda ne kadar da haklı olduğumu gördüm. Türkiye bir haftadır hem de planlı bir şekilde “şeriat, hilafet” tartışmalarına sokulmak isteniyor. Teşbihte hata olmazsa “dinsiz ile imansız” tam anlamıyla yeni döneme yani kavga dönemine hazırlanıyor. O dinsin ile imansız diye tanımlanabilecek taraflar ise Siyasal İslamcı AKP ile Ergenekon cephesidir. Evet AKP’nin bitişi Ergenekon’un elinden olacaktır. Zira buna ilişkin emarelerin tamamıyla gün yüzüne çıktığını görüyoruz. AKP lideri Erdoğan da bunun farkında olmalı ki tamamıyla ona göre pozisyon alıyor. Suudi Arabistan’da Süper Kupa finali ile başlayan Atatürk’ü sahiplenme tavrı Türkiye’de hilafet tartışmalarına dönüştü. Türkiye artık hilafet isteyenlerin bir arenası haline geldi. Hiç çekinmeden ellerindeki bayraklarla meydana iniyorlar. İşte tam ta Ergenekon’un istediği bir tarz. Kuşkusuz toplumu germek ve korkutmak Erdoğan’ın da şimdiye kadar hep işine geldi. Zira Erdoğan gerilen toplum psikolojisini bu kadar hep kendi lehine kullandı. Erdoğan şimdiye kadar toplumu hep terör ile ve güvenlik sorunu ile korkuttu. Bunun en somut örneğini 2015 seçimlerinde yaşadık. Haziran 2015(te tek başına iktidara gelemeyen Erdoğan, hemen terör kartına sarıldı ve Türkiye bir anda terör olaylarının merkezi haline geldi. Ve sonuç Kasım 2015 seçimlerinde AKP’nin yeniden tek başına iktidar olması ile sonuçlandı. AKP iktidarı şimdiye kadar hep kaostan, korkudan ve terörden beslendi. Dönemin AKP lideri ve Başbakanı Davutoğlu’nun Ankara Gar katliamı sonrasında söylediği “terör artıkça AKP’nin oyları yükseliyor” sözlerini unutmayalım.
Kabus-u Ekber! dedim. Kuşkusuz bunu sadece AKP’nin bugüne kadar yaptığı zulmü anlatmak için söylemedim. Kabus-u Ekber! AKP iktidarının son bulacağı güne kadar tanımlanabilecek bir söylemdir. Milletin bugüne kadar çektikleri yetmezmiş gibi Erdoğan, kendi ve ailesinin geleceğini garanti altına almak için hala yeni planlar peşinde. Tüm ekonomik krizlere rağmen Erdoğan’ın bu kadar destek görmesinin en önemli nedeni Erdoğan’ın siyasal İslamcı taban tarafından “halife” olarak hatta bazı kesimler tarafından da “mehdi” olarak görülmesi. Bu platformda ilkyazımı 20 Ocak 2022 tarihinde “Halife mi Mehdi mi?” başlığı ile yazmıştım. Aradan geçen tam 2 yılda yaşanan gelişmeler de bu yazıda yazılanların ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor. Eğer Arşivde bulabilirseniz o yazıyı bir kez daha okumanızı isterim. Ankara’da tam da Gençlik Parkı’nın karşısına yapılan Melike Hatun Camii imamı “hilafet gelmeli” diye bir söz etmişti ve bu söz AKP’nin İslamcı tabanında destek görmüştü. Sözün ortasından konuşmak gerekir ki kendisini ümmetin lideri olarak gören Erdoğan aslında kendisi için tam da Hilafeti yani halifeliği uygun görüyor. Ancak Erdoğan sevenler bunu kendisi için yeterli görmüyor ve O’nun Mehdi olduğunu ifade ediyorlar. Siz derseniz deyin salt gerçek bu! Nasıl bir ruh halidir anlamak mümkün değil! Türkiye bütün kurumları ile döküyor, hukuk ayaklar altında, devletin kurumları birbirleri ile rekabet içinde, çeteler Türkiye’de her alanı parsellemiş durumda, milletvekilleri bile artık çete liderlerinin kontrolüne girmiş durumda. Ekonomik kriz her geçen gün derinleşiyor, halk ekmeği neredeyse artık dilimle alacak ve Erdoğan hilafet rüyaları görüyor. Kendi ve ailesinin iktidarını pekiştirmek için arayış içine giriyor. Ve ne gariptir ki binlerce taraftarı sanki hilafet günü gelmiş gibi sanki Mehdi vazifesini almış gibi Erdoğan’ı kutsuyor. Burada Erdoğan’ı kimin hangi şekilde kutsadığı tek tek yazacak değilim zira buna ilişkin sosyal medyada onca materyal var. Ama acı olan şu ki toplumun yarısının hala bu Kabus-u Ekber’den uyanamamış ve kurtulamamış olması.
Erdoğan, inanın yerel seçimleri çok düşünmüyor. Kazanacağına ama ne olursa olsun kazanacağına inanıyor. Hele İstanbul seçimlerini riske bile etmeyecek. İmamoğlu siyasi yasaklı hale gelmesi gerekiyorsa gelecek, İstanbul’u kazanmak için gerekirse kitleleri sokağa dökecek. Zira Erdoğan için hilafetin merkezi Ankara değil İstanbul. AKP’nin siyasal İslamcı tabanı ise Mehdi’nin geleceği yeri Ankara değil İstanbul olarak görüyor. Binlerce aklı evvel sokaklara çıkıp “şeriat isteriz” diye bağırırken Erdoğan’ın Ayasofya güzellemeleri yapması bilinçli bir tercih. Sanmayın ki Erdoğan sadece yerel seçimler için kendi tabanını tahkim ediyor. Erdoğan’ın amacı yerel seçim sonrasında Anayasa’yı değiştirmek, TBMM’de gerekli olan 400 milletvekili desteğini alamasa bile referandum için gerekli olan 367 desteğine ulaşmak. Ve Erdoğan tüm partilerle olan ilişkilerini buna göre düzenliyor. Bu gerçeğe göre İYİ Parti ile DEM Parti ile ve küçük partiler ile ilişkileri düzenliyor Erdoğan. Bu gerçeğe göre CHP içinde çürük elmalarla uğraşıyor Erdoğan. Onun içindir bazı CHP milletvekillerine ihale verilmesini sağlıyor, onun için bazı CHP milletvekillerini polisin elinden alıyor! Onun için bir süredir belirli yerlerde ikamet ettirilen Nuri Gökhan Bozkır yeniden hem de büyük bir operasyonla yakalanıyor (!) Erdoğan, büyük kupa ile başlayan restleşme sürecini yine kendince 15 Temmuz darbe planında olduğu gibi “Allah’ın lütfuna” çevirmeyi amaçlıyor. Ancak Erdoğan’ın bu defa işi zor. Zira Ergenekon, Erdoğan’ın karşısına bu defa Atatürk’ü çıkardı.
Atatürk söylemleri, hilafet tartışmaları, Anıtkabir’de şeriat isteyenler, gençlere yönelik keyfi tutuklamalar, gazetecilerin hala gözaltına alınması ve tutuklanması! Bunlar belki de henüz bitmeyen Kabus-u Ekber’in bundan sonra yaşanacak sert sürecinin işaretleridir.
Bu hamur çok su kaldırır. Ama son söz olarak şunu ifade edebilirim; AKP iktidarı ile Ergenekon fena kavga edecek. Yaşanan tüm bu gerilimler de tarafların kendi tabanlarını tahkim etmesidir. Tarafların bundan sonra atacakları tüm adımları ve eylemleri bu stratejik planın unsurları olarak görün. Seçime kadar kademeli olarak devam edecek bu kavganın yerel seçimler sonrasında sıcak saha çatışmasına dönüşmesi kaçınılmaz! Öyle anlaşılıyor ki taraflar sadece legal yöntemlerle değil illegal yöntemlerle de mücadele etmek için hazırlık yapıyor. Dedim ya Kabus-u Ekber henüz son bulmadı!