İnsanlar arasında tutum ve davranışlarda her zaman iyilik ve hayrın esas alınması gerekirken maalesef her zaman olaylar öyle cereyan etmiyor. İnsanlar bazen açıktan bazen de gizliden birbirlerine karşı düşmanlık hisleriyle hareket edebiliyorlar. Bunun tabi ki pek çok sebebi var. Kin nefret, haset, menfaat, çıkar çatışmaları, öç alma bunlardan sadece birkaçı... İnsanlar bu türden duygularla hareket ederek kişi ya da ekip halinde gizli gizli görüşerek dini ve hukuki açıdan tasvip edilmesi mümkün olmayan birtakım kötülükleri planlayarak uygulayabiliyorlar. Aynı şekilde sayıları sınırlı da olsa bazı insanlarında, sevgi, şefkat, yardımseverlik duygularıyla hareket ederek bireysel veya toplu olarak açıktan veya gizli, hayır istikametinde adımlar attıklarına da şahit olunmaktadır.
Kur’an’da bu davranış biçimi ‘Necva’ olarak adlandırılmaktadır. Necva, kısaca ‘fısıltı ve fiskos, iki ya da daha fazla insanın fısıldaşması, başkalarının duyamayacağı şekilde gizli ve alçak sesle konuşması ve birbirine bazı sırları açması’ şeklinde ifade edilebilir. Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen Necva da birkaç insanın bir araya gelerek bazı meseleleri gizlice ve özel mahiyette görüşmeleri kastedilmiştir ki, bu türlü faaliyetler günümüzde “kulis” adı altında sıkça yapılmaktadır. Şimdilerde hem fertler hem kurumlar hem de devletler arası münasebetlerde çok yaygın olan özel çalışmaların, hususi görüşmelerin ve gizli teşebbüslerin hepsi necvânın çerçevesine dahil edilebilir. Kur’an’da iyilik ve hayır istikametinde yapılan kulisler mahzursuz görüldüğü gibi şer ve kötülük yönünde yapılan Necvalar da yerilmiş ve mümince bir davranış olarak görülmemiştir.
Asr-ı saadette münafıklar gizli gizli bir araya gelerek ‘Peygamber Efendimiz’in tebliğine mâni olmak, İslam’a yakınlaşmakta olanları çeşit çeşit hilelerle inananlardan uzaklaştırmak, samimi Müslümanların aralarını bozmak ve toplumun fertleri arasına düşmanlık tohumları atarak fesat çıkarmak için birtakım karanlık planlar yapıyorlardı. “Allah onları bundan menetmesine rağmen, onlar bunu hep yapıyorlardı.” (Mücedele, 58/7-8)
Allah (cc) münafıkların yaptıkları şekliyle müminlere necvadan uzak durmaları hususunu ikaz etmiş ve “Ey iman edenler! Şayet siz gizlice konuşacak olursanız sakın günah, zulüm ve Peygambere isyan hususlarında kulis yapmayın. Bunu hayır ve takvâ hususunda yapın. Dirilip huzurunda toplanacağınız Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Mücadile, 58/9) buyurmuştur.
Olabilir ki müminlerde münafıklar gibi aynı hataya düşebilirler. Kur’an hem onları uyarmakta hem de illaki böyle bir gizli görüşme yapacaklarsa bunun, hangi şartlar altında olması gerektiğini ifade buyurarak, müminlere, bu durumu, hayra kanalize etmenin yollarını göstermektedir. Nitekim Allah Teâlâ bir başka ayet-i kerimede “Onların kendi aralarında yaptıkları gizli görüşmelerin, fısıldaşmaların çoğunda hayır yoktur. Bu görüşmelerde hayır olması için onların (sadakayı) muhtaçlara yardımı (Marufu) güzel bir davranışı yahut dargın insanların arasını bulmayı (ıslahı) gözetmeleri gerekir. Kim Allah’ın rızasını arzulayarak bunu yaparsa, Biz de ona çok büyük mükâfat veririz.” (Nisâ, 4/114) buyurmaktadır.
Gerçekten inanan insanlar ‘Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir. (Mücadele,58/7) ayetinin ifade buyurduğu gerçeğe tam olarak inanarak gizli açık bütün davranışlarında duygu-düşünce, konuşma ve fiillerinde Allah (cc) hazır ve şahit olduğunu bilerek hareket ederler/etmelidirler.
O halde kâmil manada inanmış mümin/lerin, bir kişi veya bir grup hakkında gıybet, yalan, iftira, düşmanlık oluşturmak gibi günah olarak addedilen fiilleri, birkaç kişi veya gruplar halinde bir araya gelerek gizli gizli konuşmaları, o kişiye yönelik kötülük planlamaları ve icraata dökmeleri asla ve katiyen düşünülemez. Çünkü bu türden fiiller Kur’an da münafıkların özellikleri olarak sayılmaktadır.
Onun içindir ki gerçek müminlere yakışan davranış gizli açık ne zaman bir araya gelseler insanlara yararlı olmak, onların ihtiyaçlarını gidermek (sadaka, yardım) iyilik ve hayır duygularını teşvik etmek (maruf) onlar arasında dostluk ve kardeşlik köprüleri kurmakla (ıslah) ilgili çalışmalar yapmayı düşünmek, planlamak ve hayata geçirmeye çalışmak olmalıdır.
Bu kriterler açısından meseleye bakıldığı zaman, ülkeyi, vatanı, milleti sevdiğini iddia eden, fakat aslında sadece kendi dünyevi çıkarlarını düşünen iki yüzlü bir yapının yıllardır, vatan, millet davası diyerek gizli bir cemiyet, aslında tam bir örgüt oluşturmaları, kanun ve hukuktan kaçarak oluşturdukları illegal bir alanda, gizli gizli yaptıkları görüşme, toplantı ve kulis faaliyetleri ile bir kısım kişi/ler ve gruplar, hakkında, kirli ve kanlı planlamalar yapmaları tam da ‘Necva, Şeytani kulis ‘anlamına gelmektedir.
Bir tarafta vatanı, ülkesi, insanlık için gecesini gündüzüne katarak hayır işlerinde koşturan kendi öz imkanları ile katma değer üreten, malını ve imkanlarını muhtaçlara sarf eden, önüne çıkan herkese iyilik, hayır, sevgi, muhabbetle muamele eden, ülkede kardeşlik birlik beraberlik, barış adına projeler üreten ve bütün bunlara rağmen gizli plan ve komplolarla ‘Düşman, terörist’ ilan edilen, düşmanlık gören insanlar, diğer tarafta da haktan ve halktan yana görünüp kural dışı, şeytani gizli kulislerle, münafıkâne hareket eden ve düşmanlık üreten kişi veya yapılar.
Bu şer yapılardan birinin şeytani kulislerle öldürdüğü en son mağdur, Ülkü Ocakları eski Başkanı Sinan Ateş oldu. Yıllardır her kritik dönem öncesinde ülkede bu şer yapılar tarafından gizlice oluşturulan kanlı planlar hep oldu ve maalesef artarda sansasyonel fail-i meçhul/belli cinayetler hep işlendi. Binlerce insan böyle bir hiç uğruna katledildi. Düşünüldüğü zaman, bu ölen insanların eşi, çocukları, anne babaları, yakın akraba ve sevenleri açısından durum ne kadar zor. Arkada kalan gözü yaşlı insanlar için hayat hiçbir zaman eskisi gibi olmuyor, sevdikleri insanların yokluğu gönüllerinde hep kanayan bir yara olarak kalıyor. Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Özdemir Sabancı, Muhsin Yazıcıoğlu, Hrant Dink, Eşref Bitlis, Adnan Kahveci gibi birçok kişinin suikastla veya kaza süsü verilerek öldürülmeleri, Başbağlar katliamı gibi toplu cinayetler ve bunların failleri hala bir türlü aydınlatılamadı. Bunları düşünen, planlayan ve yapanların ‘insan olarak’ insanın havsalası almıyor.
Bu ülke de cana ve itibara yapılan suikastlar maalesef bitmek tükenmek bilmiyor. Bu türden elim olaylar her olup-bittiğinde, medyada, haberlerde “çok profesyonelce planlanmış/işlenmiş” vs gibi sözleri işitmekten insanlara gına geldi. Düşünün bir takım kişiler bir araya geliyor ve gizli gizli bir insanın öldürülmesi konusunu düşünüyor, planlıyor ve uyguluyorlar. Amaç ne olursa olsun, bu nasıl bir insanlıktır?
İşlenen bu cinayetlerin ustaca kurgulanıp sonra da masum insanlara yıkılmaya çalışmakla itibar suikastı yapılması, kamuoyunda suçlu duruma düşürülmeye çalışılmaları da en az bu cinayet kadar büyük bir zulüm ve haksızlıktır. Mesela, Hablemitoğlu cinayetinin kimler tarafından hangi şartlar altında işlendiği, kime yaradığı ortada iken bin bir türlü gizli şeytani kulislerle bu menfur cinayetin Hizmet Hareketi’ne yıkılmaya çalışılması gibi itibar suikastları maalesef sıradan olaylar haline geldi.
Dinimizce birinin veya birilerinin, bir yapının veya bir kurum yetkililerinin hukukun dışında gizlice bir araya gelerek bir kişi veya bir grup hakkında can ve itibar suikastı, kaçırma, komplo kurma, gibi kötülük düşünüp planlamaları, yalan, iftira, komplo üretmeleri haram ve büyük günahtır. Bunu hukuk, vatan millet meselesi süsü vererek yapmaları da aynı şekildedir. Cani ve katil ruhlu insanlara zaten bildikleri ve önemsemedikleri belki de alay ettikleri böyle bir dini hükmü hatırlatmanın abes olduğu aşikardır.
Fakat yıllardır faili meçhul suikastların faili denilerek iftiraya uğrayan, mağdur, masum hakiki dindar insanların bu türden olaylara tevessül etmeyeceklerine, etmemeleri gerektiğine dair, onların bu tür olaylara olan temel bakış açılarını yansıtma açısından, bunları ifade etmek gerekmektedir. Ayrıca bunun yanın da Siyasal İslamcı olduğunu iddia eden bugünkü iktidarın, iktidarını koruyabilme adına gizli plan, komplo ve kulislerle, her şeyi mubah görürcesine -15 Temmuz darbe fitnesinde 250 insanın ölmesi örneğinde olduğu gibi-yaptıklarının dine ve hukuka yapılmış bir suikast olduğunu hatırlatmak, onları gafilane destekleyenleri uyarmak da önemli bir vazifedir. Zira bugünlerde kamuoyu desteğini kaybettiği anlaşılan mevcut iktidarın kaostan beslenmek gibi klasik yöntemi uygulayacağına neredeyse kesin gözüyle bakılmaktadır.
Şahısların ve toplumun yararına, kişilerin veya yetkililerin, hukuki ve dini olmak kaydıyla tabi ki gizli bir kısım görüşmeleri, kulis faaliyetleri yapmaları doğaldır. Fakat kişi veya kurumlarda çalışan yetkililerin bir kişi veya grup hakkında, onun aleyhinde, kişisel haklarını ihlal edecek şekilde dini ve hukuki olmayan bir konu için gizli gizli kulis yapmaları katiyen doğru değildir. Yıllardır ülke ve insanımızın çektiği sıkıntıların temelinde azınlık muktedir bir zümrenin sırf kendi çıkarları için gizli toplantı ve kulis ve planlarla hukuk ve şeffaflıktan uzak kaoslar oluşturdukları aşikardır. Allah insanımızı şeytani kulislerde planlanan şeylerden muhafaza buyursun.