Günümüz dünyasında her şey menfaat üzerine bina edildiğinden, benlik ve enaniyet çok ileri gittiğinden dolayı insanlığın tekrar toparlanabilmesi için müspet hareket çok önemli bir hale gelmiştir. Hazret-i Bediüzzaman bu problemlerin çözümü adına müspet hareketi nur hizmeti ve nur talebeleri için vazgeçilmez bir prensip olarak ortaya koymuşlardır.
Hizmet Hareketi ve insanları için de müspet hareket en önemli bir prensip olarak kabul edilmiş ve yapılan onca zulüm ve baskılara rağmen bu prensipten asla taviz verilmemiştir. Fethullah Gülen Hocaefendi problemlerin çözümünde çok önemli olan müspet hareketi bir yazısında şöyle tarif etmektedirler:
“Olumsuz tavır ve davranışlara aynıyla mukabelede bulunmama, negatif söz ve eylemlerle meşgul olmama, güft u gûya girmeme, fikir gevezeliğiyle vakti israf etmeme; bunların yerine sürekli kendi mefkûresini gerçekleştirme istikametinde hizmet etme, hep tamir ve ıslahla meşgul olma, her zaman vifak ve ittifak peşinde koşma manasına müspet hareket.” (
Müspet Hareket)
Hocaefendi Hazret-i Üstad’ın talebelerine ısrarla tavsiye ettikleri müspet hareketin, Hizmet insanları için de neden vazgeçilemez bir düstur olduğunu açıkladığı bu yazıda çok önemli tespitlerde bulunmaktadırlar: “Belirli bir gaye-i hayalleri olan ve bunu gerçekleştirme istikametinde hareket eden günümüzün hizmet erlerine düşen vazife, karşılaştıkları olumsuzluklara takılmadan hep olumlu şeyler peşinde koşmaktır. Hâdiselere takılan kimseler, hâdiseleri idare edemez, çözülmesi gereken problemleri çözemezler.
Aleyhinizde söylenen sözlere, size yapılan hakaretlere, hakkınızda iddia edilenlere mukabele etmekle meşgul olursanız ve hareket tarzınızı bu belirlerse, gerek milletiniz, gerekse insanlık adına yapılması gerekenleri yapamaz, insanlığın problemlerini çözme istikametinde projeler oluşturamaz, hâlihazırdaki projelere gerekli desteği veremezsiniz…”(
Aynı yazı)
Meydana gelen hadiselere takılan insanlar takılıp yollarda kalırlar. Hadiselere yön vermeye, yeni yeni projeler geliştirip problemleri çözmeye muvaffak olamazlar. Hele bir de başkalarının kontrolünde gerçekleşen olaylarla sürekli kendilerini meşgul ediyorlarsa onların oyuncakları haline gelmekten kurtulamazlar ve sürekli onların güdümünde hareket eden insanlar durumuna düşerler: “Bugüne kadar Allah yolunda hizmet etmeye çalışan samimi mü’minlerin, muhalifleri, düşmanları hiç eksik olmamış, her türlü yalan ve iftiraya başvurmaktan, hakaret etmekten, onları karalamaktan geri durmamışlardır. Eğer siz, bu tür insanların olumsuz söz ve davranışlarına takılır ve sürekli onlara cevap yetiştirmeye çalışırsanız, yapmanız gerekli olan işleri yapamazsınız. Bugün birisinin hakaretine cevap verirsiniz fakat öbür gün bir başkası, daha ağırını söyler. Bu defa oturup kalkıp onu düşünmeye, ona uygun bir karşılık bulmaya çalışırsınız. Dolayısıyla da bir türlü yaşadığınız hâdiselerin çemberinden kurtulamazsınız. Sürekli hâdiselerin tesiri altında yaşayan, onların güdümünde hareket eden bir insanın hayata yön verebilmesi ise mümkün değildir. Böyle biri, tesir kabiliyetini kaybedecektir.
Öte yandan, eğer televizyon ekranlarına veya gazete sayfalarına yansıyan olumsuzluklarla meşgul olur ve bunlara dalarsak, zihnimizi, duygu ve düşüncelerimizi kirletmiş oluruz. Sürekli bunların hâsıl edeceği infiallerle, tepkilerle, reaksiyonlarla yaşar, salim düşünceyi kaybederiz. Güzel sözler söyleyemez, güzel fikirler üretemeyiz. Çözüm bekleyen yığınla probleme çare bulamayız. Aleyhimizde ileri sürülen iddia, iftira, yalan ve karalamaların, tavzih, tashih ve tekzip edilmesi hususuna gelince, herkesin bununla meşgul olmasındansa onu, işin ehli belli bazı kimselerin uhdesine bırakmalıyız
Sürekli başkalarının saldırı ve tecavüzleriyle uğraşan, kendisini harap eder. Kendisini harap eden bir insanın ise imarda bulunması, bir ümran meydana getirmesi mümkün değildir. Kendini bir çağlayanın akıntısına kaptırmış bir insanın, orada boğulmak üzere olan birini kurtarmaya gücü yeter mi? Böyle birinin başkasını kurtarmaya çalışması, olsa olsa kendi boğulmasını hızlandıracaktır.” (
Aynı yazı)
Üstad Hazretlerinin Risale-i Nur’un vazifesi olarak ifade ettikleri bin seneden beri yaralanmış, tahrip edilmiş İslâm’ı da içine alan insanlık kalesini tamir işini üzerine alacak insanlar ise şöyle tarif edilmektedirler: "Bu itibarla, üç asırdan beri harap olmuş, çok ciddi deformasyona maruz kalmış bir medeniyetin restorasyonuyla meşgul olan adanmışlar, kendilerini bu türlü olumsuzlukların içine salmamalıdırlar. Zira bu ölçüde büyük bir restorasyon hamlesi, günlük hâdiselerle boğuşmaktan dolayı yorgun hâle gelmiş insanların yapacağı bir iş değildir. Böyle bir yükün altından ancak, fikir gevezeliğinden kurtulmuş, hâdiselerin tesirinden sıyrılmış ve ruh selametine ulaşmış babayiğitler kalkabilir. Kendilerine müspet hareketi ilke edinenler, menfiliklere menfilikle mukabelede bulunmamalı, olumsuzlukları olumsuzluklarla gidermemeli, kin ve nefretlerin toplumda kök salmasına meydan vermemelidirler. Bunun yerine, problemlerin üzerine diplomasiyle gitmelidirler. Kaba güç ve şiddete başvurmak yerine akıl, mantık ve muhakemenin muhassalasıyla problemleri çözmeye çalışmalıdırlar. Hâdiselere mahruti bakarak, hangi sebeplerin hangi neticeleri doğuracağını çok iyi hesap ederek adım atmalıdırlar.
Kaba güç kullanarak, ezerek, sindirerek çözüldüğü sanılan problemler hiçbir zaman kalıcı olarak çözülememiştir…” Hizmet insanları bu esaslara uygun hareket ederek, bütüncül bir bakışla hadiseleri ve sebepleri doğru okuyarak, kin ve nefretlerin toplumda kök salmasına engel olarak, her yere sevgi tohumları ekip bütün bir insanlığı kucaklayarak onların problemlerine çare olabileceklerdir, Allah’ın inayet ve keremiyle: “Bu duygu düşünceleri taşımayan, inandığı değerleri âleme duyurabilme adına ciddi fedakârlık ortaya koymayan, bilakis sağda solda vaktini heder eden bir insanın başkalarına lanet yağdırması, ona buna hakaret etmesi, düşmanlıkları tetiklemekten ve şeytanı sevindirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Eğer insanları bir araya getirmek ve onların arasını telif etmek istiyorsanız, başkalarının hissiyatlarını, beklentilerini, konumlarını, kendi değerlerine bağlılıklarını hesaba katmak ve buna göre hareket etmek zorundasınız. Âyet-i kerimenin ifadesiyle kalbleri telif edecek olan Allah’tır. (Enfâl sûresi, 8/63) Bize düşen ise sebeplere riayette kusur etmemek, hep birleştirici ve yakınlaştırıcı olmaktır. Kendi mesleğimize olan bağlılığımızı başkalarına karşı düşmanlığa çevirmemeliyiz. Farklılıkları kavga ve çatışma vesilesi yapmamalıyız. Bilakis her yere sevgi tohumları saçmalı, bütün insanlığı kucaklamalı, herkese tebessümler yağdırmalıyız.” (
Aynı yazı)