Günümüzde hakiki mü’minlerin başlarına gelenler
sürpriz şeyler değillerdir. Bunların yaşanacağı ve bunun Allah’ın (CC) değişmez
bir kanunu olduğu hem Kur’an’da hem hadiste ve hem de bütün mana büyüklerinin
çok açık beyanlarında haber verilmekte bütün bir geçmiş bunun hep böyle olduğunun
yaşanmış örnekleriyle doludur.
O halde, sahabe efendilerimizin kendilerine doğru gelen hazırlanmış orduların haberi geldiği zaman “Bunlar Allah ve Rasülû’nün bize zaten haber verdiği şeylerdir” diyerek imanları daha da arttığı gibi, günümüz Hizmet insanlarının da benzer şekilde “başımıza gelenler sürpriz değil, zaten bunlar Allah ve Rasülû ve onların yolundan giden peygamber varisleri tarafından haber verilen şeylerdir” deyip daha da bir imanla şahlanmaları gerekmez miydi?!
Hizmet insanları ihlas düsturlarına riayet edip onları yaşamakla sorumludurlar ve onlar kan bağıyla gelen kardeşlerden de öte bir kardeşliğe sahiptirler. O halde onlar birbirlerine karşı af ile, müsamahayla ve kusurları örterek hareket etmelidirler:
“Biz birbirimizden ayrılmak zamanı yakın olması cihetiyle, sıkıntıdan neş'et eden gerginlikler ve kusurlar yüzünden İhlâs Risalesinin düsturları muhafaza edilmediğinden, siz birbirinizle tamam helâllaşmak lâzımdır ve zarurîdir.
Siz, birbirinize en fedakâr, nesebî kardeşten daha ziyade kardeşsiniz. Kardeş ise, kardeşinin kusurunu örter, unutur ve affeder. Ben burada hilâf-ı me'mul ihtilafınızı ve enâniyetinizi nefs-i emmâreye vermiyorum ve Risale-i Nur şakirtlerine yakıştıramıyorum. Belki nefs-i emmâresini terkeden evliyalarda dahi bulunan bir nevi muvakkat enâniyet telâkki ediyorum. Siz benim bu hüsn-ü zannımı inat ile kırmayınız, barışınız.” (Onüçüncü Şua)
Hazret-i Sahib-i Zaman, Hizmet-i imaniye ve Kur’an’iye de koşturanlar sahip oldukları aralarındaki bu güçlü alaka ve kardeşliğe rağmen aralarında yaşanan problemlerin, ihtilafların ve anlaşmazlıkların sebebini onların nefsaniliklerinden ziyade, Allah’ın (CC) imtihan devam etsin ve mertebeleri ve kıvamları yükselmesi durmasın diye Allah dostlarına verdiği geçici bir ikinci enaniyet veya insanın mahiyetine yerleştirilmiş bazı üniteler üzerinden ortaya çıkan bir enaniyetten kaynaklandığı hüsn-ü zannını beslemektedirler.
“Ben size ve yaptıklarınıza bakarken tam bir güzel zan ile hareket ediyor ve sizlerin enaniyetinizden kaynaklanan nefsi ve dünyevi şeyler yüzünden birbirinize düşmeyeceğinize inanıyorum” dedikten sonra Kur’an talebelerine adeta yalvarırcasına hitap ederek “ne olur bu zannımı boşa çıkarmayın, birlik ve beraberliğinize ve kardeşliğinize zarar veren aranızdaki bu problemleri çözün veya görmeyin ve hemen barışın” demektedirler.
Arkadaş! Uhuvvet ve İhlas risalelerinde ve birçok lahikalardaki mektuplarında talebelerine adeta kendini yırtarcasına durmadan yapılan bu uyarılar ve birlik ve beraberliğin korunması meselesinin her türlü şeyden hatta her türlü başarıdan daha önemli olduğu ve ona zarar verecek şeyler ve şahıslar ne kadar haklı olurlarsa olsun haksız oldukları ifade edildikten sonra, günümüzde Hizmet Hareketi içerisinde yaşanan benzer problemlere nasıl bakmak ve nasıl değerlendirmek gerekir?
Hem Bediüzzaman Hazretleri hem de Fethullah Gülen Hocaefendi ısrarla ve her vesileyle Kur’an talebeleri arasındaki birlik ve beraberliğin önemine vurgu yapmakta, bu birlik ve beraberliğin korunmasının her şeyden daha önemli olduğu, zarar görmemesi için her türlü fedakarlığın yapılması gerektiği, bunun için başlarına yaşananlar sebebiyle gelen mağduriyetlerin çok daha fazlası da gelse her türlü haklarından feragat ettikleri ve kardeşlerine haklarını helal ettiklerini ve onlara tabi olanların da muhakkak surette öyle hareket etmeleri gerektiğini söylemişlerdir.
Bunu söylerken kullandıkları dil ve üslup yalvarma şeklindedir ve “Ne olur, bahtınıza düştüm, size olan güven ve itimadımı boşa çıkarmayın, Allah hakkı için, Kur’an hakkı için, Resûlullah hakkı için, bütün bir insanlık için, hizmet-i imaniye ve Kur’an’iyenin yeryüzünde şahbal açması için…” diyerek sözlerine kuvvet kazandırmaya çalışmaktadırlar.
Günümüzde medya üzerinden bu süreç boyunca, değişik zamanlarda değişik olaylar ve insanlar üzerinden şer cephesi Hizmet insanları arasındaki birlik ve beraberliği, dayanışmayı ve güveni yok etmeye yönelik sürekli birtakım hamleler yapmaktadırlar. Bu hamleleri türlü türlüdür. Daha önceki yazılarda bunların neler olduğunu ele almıştık. (Haince Planlar ve Günümüzdeki süreç)
Hizmet insanları arasındaki birlik ve beraberliğe zarar verecek şekilde Hizmetleri kurtaracağız diye ortaya atılanların, “mağdur edildim, hakkım çiğnendi” deyip ortalığı ayağa kaldıranların, düşman cepheye silah ve cephane olacak şekilde onlara malzeme verip onlara dolaylı destek olanların, bizler ıslah edicileriz deyip her hak sahibine hakkının verilmesini istiyoruz diyerek insanları birbirine düşürenlerin yaptıklarını nereye koymak gerekir?
Hak ve hakikat adına samimi hareket ediliyorsa, o zaman, yıkıcı değil yapıcı olması, yaptıklarımız ve söylediklerimiz birlik ve beraberliğe zarar vermemesi, köprüleri yıkmayıp yıkılan köprüleri inşa etmesi gerekmez mi?
Öyle bir zaman dilimini yaşıyoruz ki, hak cephesine her yönden, maddi ve manevi her türlü metotlar, teknikler ve imkanlar kullanılarak saldırılmaktadır. Yeryüzünde hakkı temsil edip dava edinen az sayıdaki insanların imanlarını sarsmak, ümitlerini bitirmek ve davalarından vazgeçirmek için mekanize birliklerle ve çok sistemli bir şekilde verilen bir mücadele vardır. Bunların farkında olarak bunlarla mücadele etmek gerekmez mi?
İşte, böyle büyük saldırılara karşı koyabilmek için tam anlamıyla birbirleriyle kenetlenmiş insanlara ihtiyaç vardır. Hücumlar ne kadar şiddetli ise o kadar çok kenetlenmeye… Hal böyle iken, buna zarar verebilecek her türlü şeye karşı bir alarm içerisinde bulunmak, bilinçli bir şekilde bu yapılan hamleleri ve bunun peşinde olanların ümitlerini boşa çıkarmak gerekmez mi?
Hizmet insanlarının, şer şebekesinin organize ettiği ve Hizmet içerisinde bazı insanların da desteğini alarak ortaya koydukları bu oyunların farkında olmaları sorumluluğu vardır. Kuru kalabalıklar ve yığınlar gibi ve bilinçsizce bu olayların karşısında savrulmalara düşmemelidirler. Bu hususta her türlü uyarılar kendilerine yapılmış ve bunun şuuru onlara verilmiştir. Tepkisel ve reaksiyoner olarak hareket edemezler.
Meydana gelen her türlü fitne hareketini görebilmeli, birlik ve beraberliklerine, aralarındaki güvene ve hizmetlerine zarar veren hadiselere prim vermemeli ve hizmetlerine daha da yoğunlaşarak yollarına devam etmeli ve hasımlarının bütün emellerine ve fitne ateşlerine rağmen daha da kenetlenmelidirler.
Günümüz insanlığının ve bütün Müslümanların ümit besleyip bel bağladığı bu iman ve Kur’an hizmetinin bekası ve korunması adına her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olan beklentisizler ve adanmışlardan meydan gelen bu topluluğun bu oyunları boşa çıkaracak şekilde şuurlu hareket etmeleri çok önemlidir.
Meydana gelen her olayda, bu olayın neye fayda neye zarar verdiği, kimler tarafından sahiplenildiği, neticelerinin neler olduğu, insanların aşk ve şevklerini arttıran mı yoksa onlarda ümitsizlik meydana getiren mi oldukları, birlik ve beraberliğe fayda mı zarar mı verdiği, mü’minleri mi yoksa onların hasımlarını mı sevindirdiği, hizmet etme düşüncesini besleyen mi yoksa hizmetlerden uzaklaştıran mı, insanların imanlarını takviye eden mi yoksa tahrip eden mi, bireylerin şahsi faydalarına, garazlarına, çekememezliklerine, kinlerine, nefretlerine mi yoksa dava düşüncesine, hizmetlere, onların devam ve bekasına, ihlas ve kardeşliğin artmasına mı hizmet ettiği gibi kriterlerle değerlendirilmesi gerekir.
Bütün bu değerlendirmelerin sonucu negatif çıkıyor ve menfi, zararlı şeylere yol açıyorsa, onlara prim vermemeli ve ortaya konacak müspet hareketler, söylemler ve duruşla bu zararlar giderilmeye çalışılmalıdır.
Eğer çıkan sonuç pozitif ve iyilik ve güzellik adına güzel şeyler vaat ediyorsa, o zaman da bu güzelliklerin çoğalması adına onlara sahip çıkılması akıl ve idrak sahiplerinden ve şuurlu bir mü’minden beklenen şeydir.