Malum bir takım uğursuz odaklar Hizmet Hareketi’ni bitirebilmek için,
Hocaefendi’nin bulunduğu yerden Türkiye’ye iadesi veya bir şekilde hayatına son
verilmesi adına, legal ya da illegal olup olmadığına bakmaksızın her türlü
yollara başvurmuşlardır. Bu hususta başvurulan ve kullanılan metot ve
yöntemlerin ahlaki, etik, kanuni veya insani olmamalarının yanı sıra büyü
benzeri araçları dahi kullanmışlardır.
Onlar sahip oldukları güç ve imkânlara bakarak ve onları kullanarak iyice şımarmışlar ve bu saldırılarında alabildiğine çirkinleşmişler, her yerde Hizmet insanları üzerinde terör estirmişler ve bunu bir dava haline getirerek amansızca ve insafsızca hala bunu devam ettirmektedirler.
Onlar bu savaşı maddi güç ve kuvvete onlar ölçüsünde sahip olmayan insanlara karşı verdiklerini zannederek hareket etmişler, ama Allah’ın davasına sahip çıkan Allah dostlarına karşı böyle bir mücadele içerisine girdiklerinin şuur ve bilincinde olmamışlardır.
Hazret-i Bediüzzaman böylelerine karşı, fani ve fani bir adamın sözünü kullanarak şöyle seslenmişlerdir:
Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.
Hocaefendi’nin hayatına son verebilseler Hizmet’i bitireceklerini düşünüyorlardı. Allah (CC) onların bütün bu haksız ve çirkin çabalarını her defasında neticesiz bırakarak onlara hep hüsran üstüne hüsran yaşatmıştır.
Hazret-i Üstad On Üçüncü Şua’da hak yolun düşmanlarının her zaman kullandıkları üç dehşetli plandan birisi olarak bunu “O mesleğin erkânlarının (önde gelenlerinin) ve müntesibîninin (üyelerinin) küsuratlarını (yanlışlıklarını) teşhir etmek (ortaya çıkarmak).” şeklinde ifade etmişlerdir.
Bu hususta da hem dıştan Erdoğan ve ekibi, hem de içten bazıları dost bazıları da düşman safına geçmiş olanlardan çok sayıda yazar çizer ve trol takımı bu işe seferber olmuşlardır.
Süreç başlamasıyla beraber her türlü medyada Hizmet’in önde gelenleri ve Hocaefendi’nin yakınları ile alakalı bombardıman tarzında haberler yapılmış veya üretilmiştir.
Yapılan ve dolaşıma sokulan haberlerin doğruluğuna hiç bakılmadan ve ekseriyeti itibarıyla fabrikasyon denebilecek yani uydurulmuş olan haberlerden oluşan bu malzemeyi servis ederken ise kişilik ve insan hakları ve hiçbir insani ve ahlaki normu dikkate almadan bunu yapmışlardır.
Böylece, aleyhinde haber yapılan ve yıpratılan insanların yıptatılması ve hizmetten uzaklaştırılmaları gerektiğini iddia ederek cemaat tabanında buna bir karşılık ve destek bulmaya çalışmışlardır.
Maalesef, cemaat içerisinde yaşadıkları mağduriyetlerin ve büyük şokların tesiri altındaki bazıları bunlara inanarak destek vermişlerdir. Eğer bu destek onların planladıkları gibi büyümeye devam etseydi parçalayıp dağıtma planları da hedefine ulaşmış olacaktı.
Bu vesileyle yaşadığım bir tecrübeyi de paylaşmış olayım. Bu süreçte yazdığım bazı içe dönük eleştirel yazılardan sonra ben talep etmediğim halde bazıları bana sosyal medya hesabımdan ulaşıp Hizmet içerisindeki yanlış uygulamalar ve bunlara sebep olanlar hakkında bilgi paylaşımına başlamışlar ve bunu devam ettireceklerini söylemişlerdi. Ben bunlara prim vermeyip genelde de engelledikten sonra bu bilgi akışı kesilmiş oldu.
Bazı doğruların arasına istedikleri yanlışları katarak bu propagandanın etkili olmasına çalıştılar.
Burada da Hocaefendi, Nebevi ve Kur’an’i duruşundan taviz vermemiş, bir peygamber varisinde olan o basiret ve feraseti sayesinde bütün bu oyunları görmüş ve yaptığı hamlelerle bütün bunları boşa çıkarmasını bilmişlerdir, Allah’ın izni ve inayetiyle.
Hocaefendi, Allah Rasûlü’nün (SAV) hayat-ı seniyelerinde benzer durumlarda uygulamış olduğu tavır ve yaklaşımlara uygun hareket etmişler, bunları ve cemaat içerisinde bunlara uyarak birilerini tasfiye etmek ve böylece cemaat içerisinde gruplaşmalara yol açmak isteyenleri hiçbir şekilde muhatap almamışlardır.
Bunun yerine sürekli olarak, cemaat içinde birlik ve beraberliğin ve kenetlenmenin ne kadar önemli olduğu ve böyle durumlarda bunu bozmak isteyenlerin haince plan, oyun ve komplolarının varlığına dikkat çekmişlerdir.
Cemaat içerisindeki her ferdin basireti, anlayışı, kavrama gücü ve olaylara dayanma gücü aynı olmadığı gibi, herkesin bu hadiselerde maruz kaldığı şiddet ve ağırlık da aynı değildir.
Bu alçak ve haince tezgahlanan planların bir kısmı, bazıları üzerinde etkili olabilmiştir. Medyada ve dolaşımda olan her duydukları menfi ve negatif haberlerden sonra sarsılmışlar ve bazıları da bunları atlatamayarak ya uzaklaşmışlar ya da kenara çekilmişlerdir.
Ama Hizmet insanlarının ekseriyeti, Hocafendi’nin duruş ve yaklaşımına bakarak ve sohbet ve yazılarında yaptıkları telkinlere kulak vererek bu oyunları boşa çıkarabilmişlerdir.
Hocaefendi’yi iyi tanıyamayan insanlar, Hocaefendi’nin bunca yapılan tahriklere karşılık sessiz kalmasını bir pasiflik olarak algılamışlardır.
Halbuki, herkesten daha fazla hizmetlerin derdini çeken, ona zarar gelmemesi için ölüp ölüp dirilmeye razı olan ve bütün bir ömrünü ve her şeyini bu uğurda feda eden Hocaefendi’nin hizmetlere zarar verecek bir sessizlik içine girmesinin mümkün olmadığını onu yakından tanıyanlar çok iyi bilirler.
Hocaefendi, birilerinin oyununa ve tahriklerine kapılmadan, ince bir işçilikle Nebev-i ve Kur’an’i çizgiye bağlılık içerisinde, Hizmet’in bugünü ve geleceği için yapılması gerekenleri yapmışlar ve kendisinin sıkça ifade ettikleri gibi eskort üstüne eskortlar oluşturarak tehlikelere karşı önlemler almışlardır.
Allah (CC) bu haince planları Hocaefendi’nin hayatında değil de vefatından sonra uygulanmasına izin verseydi, hizmet insanları belki de kaldıramayacakları bir imtihana tabi tutulmuş olacaklardı.
Süreç bugün başlamış olsaydı, başsız kalan sürüler gibi Hizmet’in dağılması gerçekleşebilirdi. Hizmet insanlarının bir kısmı bu hadiseler ve sahneye konan parçalama oyunları karşısında tam bir Nebev-i ve Kur’an’i duruş ortaya koyamayabilirlerdi ve bunu da bilemeyebilirlerdi.
Şeytan’ın altı cihetten insana yaklaşmasında olduğu gibi, kimilerini soldan nefsaniliklerinden, kimilerini de sağdan hak ve hizmeti koruma perdeleri arkasından aldatabilecek ve böylece nifak ve ayrılıklar oluşturarak cemaati yok etme amacını gerçekleştirebilirlerdi.
Hocaefendi’nin yakın dar dairesindeki talebeleri ve akrabaları üzerinden de önemli imtihanlar yaşanmıştır. O hayatta iken bunlar yaşandığından, bunlara karşı nasıl yaklaşılması gerektiğinin dersini de Hizmet insanları bizzat Hocaefendi’den alma imkânını bulmuşlardır.
Hazret-i Bediüzzaman ve Hocaefendi Asr-ı Saadet’te meydana gelen ve herkesi ağlatan Cemel ve Sıffın gibi olayları Müslümanların aşılanması gibi görürler. Sahabe gibi güçlü bir yapı üzerinde bu elim olayların olmasının, onların bunlarla mücadele etme şekillerinden alınan dersler ve sahabelerin (ra) bunlara karşı yaptıkları hamlelerle İslâm binasını nasıl güçlendirildiğine dikkat çekmektedirler.
Allah (CC) bu ağır bir süreci Hocafendi’nin sağlığında bu cemaate yaşatarak, adeta onları aşılamış ve onun üzerinden bünyeyi sağlamlaştırmış, cemaatteki safları sıklaştırarak kenetlendirmiş ve geleceğe çok ümit veren bir noktaya ulaştırmıştır.
Bu dava Allah’ın davasıdır ve O’na (CC) düşman olanları o uğursuz emellerine ulaştıracak değildir. O (CC) davasını ve ona sahip çıkanları asla sahipsiz bırakmaz. Ama Allah’ın (CC) icraatı Latif, Alîm ve Hakîm isimlerinin gölgesinde gerçekleşmektedir ve harikuladedirler.
Neticeleri ortaya çıkmaya başlayıp da bu icraatı görülüp anlaşıldığında ise akıllara sadece bunlara hayran olup hayret etmek kalmaktadır.