Günümüzde yaşanan ifritten sürecin doğru okunabilmesi için ihtiyacımız olan en güzel örnekleri, bu işte başarılı olmuş peygamberlerin hayatlarından buluyoruz. Bunlara da en doğru ve en sağlam şekilde bu peygamberlerin hayatlarını bize aktaran Kur’an’daki peygamber kıssaları üzerinden ulaşıyoruz.
Yusuf suresinde anlatılan, Hazret-i Yakup’un ve Hazret-i Yusuf’un (Aleyhimüsselâm) yaşadıkları zorlu ve çetin hadiseler karşısında onların tavır ve duruşları ve bu hadiseleri vahiy kaynaklı olarak yorumlamaları, bize, ifritten süreçlerin yaşandığı zamanlarda nasıl hareket etmemiz ve bu olayları nasıl yorumlamamız gerektiği hususunda en güzel dersleri içermektedirler.
En başta Hazret-i Muhammed’e (SAV) ve ashabına bir teselli kaynağı olan Yusuf suresinde anlatılan ve bugünün mü’minlerine de ışık tutan ayetlerden bir tanesiyle daha, hadiseler karşısında mü’mince tavır ve duruşun nasıl olması gerektiği konusuna devam edelim:
“Annesi ile babasını tahtına oturttu. Hepsi onun önünde saygı ile eğildiler. Yusuf: "Babacığım! dedi, işte küçükken gördüğüm rüyanın tabiri! Rabbim o rüyayı gerçekleştirdi. O, bana nice ihsanlarda bulundu: Beni zindandan kurtardı ve nihayet, Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirip bana kavuşturmakla da beni ihsanına mazhar etti. Gerçekten Rabbim dilediği kimse hakkında latifdir (dilediği hususları çok güzel, pek ince bir tarzda gerçekleştirir). Şüphesiz O alîmdir, hakîmdir (her şeyi hakkıyla bilen, tam hikmet sahibidir)" (12/100)
Hazret-i Yusuf’un bütün yaşadığı imtihanlardan sonra babası ve ailesi ile buluştuğu zaman babasına hitaben söyledikleri, hem yaşanan hadiseleri özetlemekte hem de bütün bu olaylarda işleyen Cenab-ı Hakk’ın Latif, Alîm ve Hakîm isimlerine dikkat çekmektedir.
Evet, Allah, Latif’tir ve Latif isminin tecellisiyle kâinatta meydana gelen olaylarda muazzam bir ince işçilik vardır. Bir yaprağın yere düşmesinde bile başıboşluk yoktur, O’nun (CC) iradesiyle, kudretiyle, ilmiyle ve izniyle bu gerçekleşmektedir ve O’nun (CC) ince ince işleyen icraatı içerisinde hepsinin bir yeri vardır.
İnsana düşen, olaylar gerçekleşirken ve özellikle de sonrasında, hikmetli neticeleri ortaya döküldüğünde, hayretler içerisinde bunları seyretmek ve takdir etmektir:
“Yusuf (aleyhisselâm), babasıyla konuşurken geçmişini özet şeklinde yad edip, yaşadığı gurbeti, yalnızlığı daha sonra eriştiği imkanları hep Allah’ın lütfuna bağlıyor ve “Rabbim dilediği kimse için Latif’tir” diyor. Evet Allah, Latif’tir, icraatlarını ince ince yapar. Yani olayları, aklın hemen anlayıp idrak edemeyeceği, anlayıp idrak etse de bütünüyle kavrayamayacağı çok sırlı, fakat nihayetinde pek çok hikmetin ortaya çıkmasıyla insanı hayrete sevk edecek şekilde cereyan ettirir. İşlerin sonunda insan geriye döner ve yaşadığı hadiselere bakarak meğer takip edilen bu güzergahı ne verimliymiş “Meğer ne hikmetli işler dönüyormuş, olan bitenlerin hepsi ne kadar manalıymış da ben farkına varamamış” der. Demek ki bazen insanın maruz kaldığı musibetleri, belaları, felaketleri hatırlayıp, yaşanan bu hadiseler neticesinde husule gelen ilahi lütfu ve hikmeti yad etmek bir tahdis-i nimet oluyor.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)
Zahiren (dıştan bakıldığında) belalar ve felaketler olarak görülen olaylarda bile asıl hükmeden rahmettir. Yaşanan acı hadiselere bile öyle hikmetli ve güzel neticeler takdir edilmiştir ki olaylar tamamen gerçekleştikten sonra, bütüne nazar edildiğinde, her şeyin aslında o rahmetin tecellisi olan lütufları meydana getirmek için olduğu anlaşılır:
Lütfun pek çoğu öyle gizli gelir ki insan ihsanların sebebini bilemez
“Aslında bütün kâinatta Allah’ın lütufları birer rahmet tecellisi olarak sırlı bir şekilde cereyan eder durur. Fakat Allah, lütfen onu mahlukatın derece ve seviyesine göre verir. İnsana insan ölçüsünde, hayvana hayvan, cansıza da cansız seviyesinde lütufta bulunur. İnsana gelen lütuflar, insan olma ayrıcalığıyla gelir. Öyleyse insan, o rahmet ve lütuftan insanca nasibini olmalıdır. Bazı lütuflar açıktan da gelebilir. Fakat lütfun pek çoğu öyle gizli gelir ki insan kendine yapılan ihsanların sebebini, nereden rahmete mazhar bulunduğunu bilemez. Bu tür lütufların yolu belli değildir. Sebepler zincirine bağlı olarak gelmez. Umulmadık yerden insanın önüne çıkıverir.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)
“Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr (dolayısyla güzellik) denilir. Bir kısım hadiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir (karışık/düzensiz). Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar (düzenlilik) var.” (Onsekizinci Söz)
Yusuf suresinde ele aldığımız bu ayet-i kerimenin sonu ‘Alîm’ ve ‘Hakîm’ isimleriyle bitiyor. Buradan hareketle, yaşanılan bütün olaylarda ince ince işleyen Latif ismini, muazzam ve sınırsız ilmi ve hikmeti görmek ve okumak gerekir.
“Zira bütün sırlı olaylar, ince işler Allah’ın ilmine ve hikmetine göre cereyan ediyor. Ne var ki bütün bunlar hikmetten de uzak değildir. Kuyuya atılma, pazarda satılma, saraya alınma, hapse konulma gibi olaylar bir hikmet çerçevesinde ve ilim planında gerçekleşiyor.
Öyleyse, yaşanan süreçte olayların dış yüzünden ziyade iç yüzüne, arka planlarına, perde arkası hikmetlere bakmak gerekiyor. Sonradan ortaya çıkacak hikmetleri bekleyerek, hâli, içinde bulunulan zamanı çok iyi değerlendirmek ve sabretmek icap ediyor. Kim bilir Allah ne ince lütuflarda ne hikmetli icraatlarda bulunuyordur. Öyleyse acele yorumlarda bulunmamalı, hemen şikâyete sarılmayıp sabretmeli. Böylece, yarın perde arkasındaki hikmetli lütuflar ortaya çıktığında geçmişteki acelecilikten, olayların arka yüzü bilinmediğinden yapılan yakınma ve şikayetlerden dolayı mahcup olunmasın." (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)
Olaylara bu nazarla bakılmadığında, başa gelen bela ve musibet imtihanlarında aceleyle hareket edip hep etrafındakileri veya rahmet-i İlahiyi şikâyet ve sorgulama tavrı içerisine girenler, her şey ayan beyan anlaşıldığı zaman, mahcup olmaktan kurtulamayacaklar ve eğer tevbe ve pişmanlıkla Rahmet kapısına yönelip, affedilme fırsatını bulamazlarsa çok büyük kayıplar yaşayacaklardır.