EHL-I· SÜNNET VE SÜNNİ İSLAM DÜŞÜNCESİNE SALDIRILAR 2
Daha önceki yazılarda, sahabeye ve dolayısıyla Sünnet-i Seniyye’ye yapılan saldırıların sebepleri, bu hususta oynanan oyunları ve özellikle kimler tarafından bunun bir dava haline getirildiği gibi konuları ele almıştık.
Bu yazıda ise, Sünnet-i Seniyye’nin sonraki nesillere aktarılmasında en önemli rolü oynayan bazı sahabeler ve tabiin üzerine oluşturulan spekülasyonları, onları değersizleştirme çalışmalarını ve bu hususta yalan bilgi üzerinden yapılan propagandalardan bazı örnekleri ele almaya çalışacağız.
Konuya, çok büyük bir boşluğu dolduran, ama kıymeti tam bilinmeyen, halbuki günümüzde herkesin istifade etmesi gereken ve bu konularda en önemli bir referans kaynağı olan Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Sonsuz Nur” adlı eseri ile başlayalım…
SONSUZ NUR
M. Fethullah Gülen Hocaefendi, Allah Rasûlü Hazret-i Muhammed Mustafa’yı (SAV) en güzel bir şekilde anlattığı “Sonsuz Nur” isimli kitabında, “Sünnet’in teşrii ve tespiti” başlıklı bölüm içerisinde Sünnet-i Seniyye’nin nasıl tespit edilip kayıt altına alındığını, Sahabelerin ve tabiinin rolleri, onların vasıfları, onlarla alakalı oluşturulan şüpheleri ve bunlara cevapları, hadis-i şeriflerin doğruluğu hakkında şüpheler oluşturmak için yapılanları ve bunların çürütülmesini, Sünnet-i Seniyye’nin en sağlam bir şekilde tespit edildiğinin delillerini ve Sünnet-i Seniyye’yi kimlerin ve ne için yıkmaya çalıştıklarını ve bunların yanlışlarını çok etraflıca ele almaktadırlar.
Sonsuz Nur isimli bu eser, bu zamandaki bütün Müslümanların ve özellikle de Hizmet insanlarının muhakkak surette istifade etmeleri ve üzerinde ciddi müzakereler yapmaları gereken bir şaheserdir. Allah Rasûlü’nü, peygamberlik hakikatini ve Sünnet-i Seniyye’yi günümüzdeki insanların ihtiyaçlarına göre çok mükemmel bir surette anlatan bir kaynak eserdir.
Bu eserin kıymetinin farkına varan Arap dünyasındaki bazı çevrelerde, Sonsuz Nur’dan siyer derslerinde kaynak eser olarak istifade edilirken, maalesef, eserin yazıldığı ana dili kullanan coğrafyada eserin kıymeti tam anlaşılamamış veya bunun farkına varılamamıştır.
İşin daha tuhaf tarafı, Hizmet İnsanları kıymetini genel anlamda takdir etseler de bu şaheserden gerektiği gibi istifade edememektedirler. Bu yüzden, bu eserin ve içeriklerinin tanıtılması adına bir seferberlik ilan edilmesine ihtiyaç vardır.
Aksi takdirde, günümüzdeki Peygamberlik ve Risâlet hakikati tam ve doğru manada anlaşılamamış ve bu hususta günümüzdeki hastalıkları tedavi edebilecek bu en önemli eserden mahrum kalınmış olacaktır. Şüphesiz ki, bu söylediklerimizin aynılarını 19. Söz ve 19. Mektup gibi Risale-i Nurlar için de söyleyebiliriz. Bu risaleler ve Sonsuz Nur, aslında birbirlerini tamamlayan zamanımızın ihtiyacına en güzel şekilde cevap verebilen ve Allah’ın (CC) bu zaman dilimine olan en büyük lütuflarındandırlar.
En Çok Hadis Rivayet Edenler
Sünnet-i Seniyye’yi yıkmak isteyen müsteşrikler (oryantalistler), Şia ve diğer sapık mezhepler tarafından ilk hücum edilenler, Sünnet-i Seniyye’yi Allah Rasûlü’nden alıp sonrakilere aktaran ve en çok hadis rivayet eden sahabeler ve tabiin olmuşlardır. Sünnet-i Seniyye’nin önemli bir kısmı bunlar eliyle aktarıldığı için, eğer onlar hakkında şüphe meydana getirebilirlerse kendi cepheleri adına büyük bir zafer elde etmiş olacaklardır:
“Müsteşriklerle, onların İslâm dünyasındaki takipçilerinin hücum oklarına en fazla maruz kalan sahabiler, hadis ıstılahında "Müksirûn-u Sahabe" denilen, çok hadis rivayet etmiş olan ashab-ı Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve bunların başında da Ebû Hüreyre Hazretleri'dir.
Dinimiz bize sahabe-i kiram vasıtasıyla intikal etmiştir; dolayısıyla da onlara dokunan her şey, dinimize dokunmuş sayılır. Yaşayan Müslümanlar olarak bugün emanet, artık bizim üzerimizde olduğu için, dinimizi ona dokunacak her şeyden korumak da bize düşer.
Sahabe-i kiram, vazifelerini şerefle yapıp gittiler; hayatları ta'n u teşniin ulaşamayacağı bir kuşakta geçti. Aslında, onların korunmaya ihtiyaçları da yoktur; ancak, o pâk dâmenler bahane edilerek, temelde dinimiz hedef alındığı için, bu bahanenin yersizliğini, tutarsızlığını göstermek gerekmektedir.
İslâm tarihinde ilk asırlar çok duru ve çok pâk geçti. Ne zaman yabancı düşünce ve felsefî akımlar Müslümanların arasına girdi, ondan sonra Mutezile, Cebriye, Mürcie, Müşebbihe gibi değişik bâtıl mezhepler zuhur etti. Bu mezheb erbabı, kendi heva ve heveslerini okşamayan meselelerde hadis uydurma yoluna girdiler ve kendi heveslerine muhalif hadisleri rivayet eden sahabileri de tenkit oklarına hedef aldılar.
O ilk dönemlerde Ebû Hüreyre gibi, hadisin direği büyük ve şerefli sahabileri tenkit eden ve karalamak isteyen, ya Nazzam gibi Mutezile imamları, ya da Ebû İshâk gibi Şîa imamlarıydı. Aslında her sahabi gibi Ebû Hüreyre de şerefiyle yaşayıp gitmiş, yüzümüzün akı şahsiyetlerdir.”
“Müksirûn-u Sahabeden Bazıları”
Sonsuz Nur’da Hz. Ebû Hüreyre başta olmak üzere, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, İbn-i Mesud, Hz. Âişe-i Sıddîka, Ebû Said el-Hudrî (Sa'd İbn Mâlik), Câbir b. Abdillah ve Enes b. Mâlik (radıyallâhu anhum) gibi, hadisin direği ve pek çok hücuma maruz kalmış sahabeler hakkında bilgiler verilip, oluşturulan şüphelere cevaplar verilmektedir.
İnşallah, bunlardan, Hz. Ebû Hüreyre (RA) ile ilgili bazı önemli kısımlarla sonraki yazıda devam edelim…