‘SELAMUN hiye hattâ matlaıl fecr.’
(Fecre kadar O Gece Bir Esenliktir…)
Ramazan-ı Şerif'in son on gününde özellikle tek gecelerinde ve bilhassa yirmi yedisinde seksen üç senelik bir ibadet ömrünü kazandırabilen Leyle-i Kadr'in manevi feyiz ve bereketinin varidat kapısında bulunuyoruz.
Bu gecenin kadrini bilenlere İlâhî varidat dolu dolu gelir… hem de ahirette müminlere mükâfat verilmesi ölçüsünde gelir. Bunları elde etmek için, Kadr'in kıymetini bilmek, semavî vericilerden yağan varidatı alabilmek için Kadir Gecesi'ni bir alıcı gibi kullanabilmeye bağlıdır. Bu gecede, insan melekî yanının inkişafıyla, meleklerle şu veya bu şekilde temasa da geçebilir. (Fasıldan Fasıla-3)
Bediüzzaman’ın ifadeleriyle Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi “Leyle-i Kadir olmak ihtimali çok kuvvetli olmasından, bir kısım müçtehitler o geceye Leyle-i Kadr’i tahsis etmişler. Hakiki olmasa da madem ümmet o geceye o nazarla bakıyor, inşaallah hakiki hükmünde kabule mazhar olur.” (Şualar)
Neden Gizli Kadir Gecesi?
Fahr-i Kâinât Efendimiz, Kadir gecesinin vaktini biliyordu. Fakat bir gün:
"Kadir gecesinin hangi gün olduğunu söyleyecektim; dışarıya çıktım, baktım ki iki insan birbiri ile münakaşa ediyor. Onlarla meşgul olurken Kadir gecesi bana unutturuldu." buyurmuştu.
O (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu sözüyle hem müminler arasındaki en ufak bir ihtilaf ve kavganın kendisini nasıl derinden yaraladığını ve hem de Kadir gecesinin gizli kalmasında bir hikmet-i ilahiye bulunduğunu işaret etmişti. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) döneminde Kadir gecesi, Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rastlamıştı ve daha sonra da Rasûl-ü Ekrem aleyhisselam onu Ramazan-ı Şerif'in son on gününde, tek gecelerde aramayı tavsiye buyurmuştu.
Ramazan-ı Şerif’e gizlenmiş olan bu mübarek gece, fani dünyada, fani ömür içinde ve kısa bir hayatta, bâkî bir ömrü…seksen üç senelik bir ömrün semerelerini kazandırabilir…
Zira, bu gece Kadir Suresi’nde şöyle anlatılıyor:
"Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir Gecesi'nde indirdik. Bilir misin nedir kadir gecesi? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir selamdır (esenliktir.)"
İşte Rabbimiz, böyle mübarek bir ayı nasip etti, lütfetti… yunalım, yıkanalım, günahlardan arınalım diye…
Ta bayramda cürm ü hataların affedileceği o kutlu güne tertemiz olarak erelim diye…
Her gecesinde Mevla’nın ta şafak atıncaya kadar:
‘Yok mu bana el kaldırıp dua eden…’ dediği Ramazan…
‘Yok mu bana istiğfar eden, teveccüh eden dediği Ramazan…
Tertemiz gönüllerin Mevla tarafından hüsnü kabul gördüğü Ramazan…
Samimi duyguların en güzel iltifatlara mazhar olduğu Ramazan…
Belki bir daha idrak ederiz veya edemeyiz… işte o Rahmet Ayı’nın son günleri…
Belki Ramazan’ı idrak edememenin ah u vahının ne demek olduğunu da bilemeyeceğiz…
Mahkeme-i Kübra’da ellerimizi ‘Keşke!’ ‘Keşke!’ deyip dizlerimize vurduğumuz zaman anlayacağız…
‘Keşke, ihya etseydim!’
‘Keşke, Hakk’ın uyumadığı o gecelerde uyumasaydım!’
‘Keşke, gafiller gibi yatmasaydım!’
‘Keşke, gecenin dudağında veya zülüflerinin üzerinde iki damlacık gözyaşım olsaydı!’
‘Keşke, günahlarımın beni mahzun etmesine mukabil, kalbim kalaklar içinde çarpsaydı, kalksaydım, derdime derman diyerek Mevla’nın kapısına, Rabbimin huzuruna gelseydim…’
‘Sıkıldığım içim geldim, bunaldığım için geldim deseydim…
Kimse derdime derman olamadı, onun için Sana geldim deseydim..
Alem beni hep oyaladı, alem beni hep meşgul etti.
Şeytandan yanmış, nefisten yanmış, hissiyatından yanmış olarak yanmayacağım kapı bildiğim kapına geldim. Lütfedersen, kapını açarsan derdimi Sana şerh etmek istiyorum. Zira sinemin derdini ancak Sen anlarsın’
‘Zulümle bize dehşet saldılar, merhamet etmediler, acımadılar… yüzümüze bakmadılar. Ne cihanın şarkı ne garbı derdimize derman olamadılar. Dövdüğümüz kapılar, dokunduğumuz pencereler hep bize karşı kapalı kaldılar. Akıl edip kapını dövmeye gelemedik. Gelseydik ‘Lebbeyk kullarım!’ diyecektin ama gelemedik, içimizi şerh edemedik. İşte şimdi böyle bir günde geldik. Nasıl dökük, nasıl kırık, nasıl yıkık bir haldeyiz Sen çok iyi biliyorsun.
Bizim Sana takdim edeceğimiz ibadetlere değil de şu kalbimizin perişaniyetine, yıkılmış hissiyatımıza, Şeytan’ın dahi şu günlerin sonundaki bayramda ümit ettiği Rahmet’in hürmetine merhamet et de yıkık taraflarımızı tamir eyle! demişsek elimizi dizlerimize vurmayacağız… ‘Keşke, keşke!’ demeyeceğiz.
Ve ‘keşke keşke!’ dememek için de belki son bir fırsat duruyor önümüzde… bugün Ramazan’ın 27. Gecesi.
Ramazan’ın bizden ayrılacağı son günlerini yaşıyoruz… Allah, bu mübarek günleri gecesiyle gündüzüyle manasına uygun yaşamayı nasip etsin!
Bu feyiz, yümün ve bereket ayı başımıza kondu ve şimdi uçmaya, uzaklaşmaya hazırlanıyor. Hz. Sadık u Masduk’un (sav) dilinde, yazıklar olsun ona ki Ramazan’ı idrak ettiği halde Allah’ın mağfiretini kazanamadı…
Ve ne mutlu onlara ki, Ramazan’ı idrak ettiler.
Allah’ın mağfireti, rahmeti ve hediyesiyle Ramazan’dan ayrılıyorlar. Biz de öyle ayrılırız inşallah Ramazan’dan… Dünyanın hastalıkla savrulduğu bu sıkıntılı dönemde hayat üfledi bize 26-27 gün boyunca… Bu mukaddes zamanı iliklerimize kadar teneffüs edip sindirebilmişsek tertemiz, pırıl pırıl bir ömür kazandık demektir.
Hazret-i Saduk u Masduk’un ifadesiyle Leyletü’l Kadr yani ‘Kadri yüce gece… Kadri bilinmesi gerekli olan gece’ ‘…’hayrüm min elfi şehr’ seksen küsur seneden daha hayırlı bir Kadir Gecesi…
Ha bir ömür yaşamışız çok güzel… Ha bir Ramazan’ı iyi değerlendirmişiz.
Bu Ramazan’ın içinde Kadrini bildiğimiz, takdir ettiğimiz, ona karşı Kadirşinas davrandığımız bir Leyle-i Kadr…
Bugün onun manevi ikliminde bulunuyoruz. "Allah Teala Hazretleri diyor ki: 'Ben, kulumun hakkımdaki zannı üzereyim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni anarsa ben de onu anarım. O, şayet bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir zira yaklaşırım. Eğer o, bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım." [Buharî, Tevhid 15; 35; Müslim, Zikr 2, (26 75), Tevbe 1, (2675).]
İşte, Ramazan’ın 27. Gecesi…Bu geceyi Kadir Gecesi zann ediyoruz Ya Rabbi! Bizi bu zannımızda hüsrana uğratma!
Bu zanla Kadir Gecesi bağrını açmış duruyor önümüzde:
‘Ben bağrımı açtım size… bari siz de açın… açın ve üveykler gibi şahlanın. Bu uçuşla Allah’a ulaşacaksınız, Resûlullah’la buluşacaksınız… Sürprizler iki adım ötede sizi bekliyor. Melekler mahallenizde, sokakların başında… ve kapınızda davet edilmeyi bekliyorlar dünyaya kapattığınız evinize… tertemiz, pırıl pırıl halleriyle evinizin misafirleri olmak istiyorlar. ‘SELAM’ size diyecekler…
Her türlü mihnet ve meşakkatten, sıkıntı ve darlıktan, zulmün tazyikinden, dalaletin boğuculuğundan kurtuluş olsun size… Emnü emana eresiniz diyerek SELAM diyecekler size…’
Bu onların dünyadaki selamları… bunu Kur’an diyor:
‘Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emr.
SELAMUN hiye hattâ matlaıl fecr.’ (Kadir Suresi, 4-5)
Gecenin karanlığını yaşayan bizlere de Rabbim aydınlık bir şafak nasip etsin.
Yeni bir şafak sökünceye kadar Melekler bize ‘SELAM’ diyecekler. Geceyi iyi değerlendirmişsek öteye bir adım daha atacağız… Meleklerin selamıyla karşılaştığımız yamaçların ötesinde bir adım daha atmış olacağız… Yeni bir ses, yeni bir nefes duyacağız. Cennet kapıları ardına kadar açılacak:
‘Selâmun aleykum tıbtum fedhulûhâ hâlidîn’ (Zümer S, 73)
"Selâm olsun sizlere, ne mutlu size! Haydi, ebediyyen kalmak üzere, giriniz oraya!"
Bir gece yaşıyoruz… O geceye soluklarımızı kattıysak, mızrabımızı iniltiyle:
‘Allah’ım Senin için vuruyorum’ dediysek ve ikinci defa elimizi kaldırıp mızrapla bamteline dokunmak üzere hazırlanıyorsak seksen üç küsur senelik bir ömür hazır bizim için. Bu ömrü yakalarsak:
‘Selâmun aleykum tıbtum fedhulûhâ hâlidîn’ (Zümer S, 73) "Selâm olsun sizlere, ne mutlu size! Haydi, ebediyyen kalmak üzere, giriniz oraya!" sadasına nail oluruz inşallah… ***